Bu yazı 6 Temmuz 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.
Geçen yazıda korkunun temelleri ve etkileri üzerinde durmuştuk. Şimdi
biraz daha genele gidip günlük hadiseler ile korkunun ilişkisine ışık
tutalım.
Canlılara ‘’hıfz-ı hayat’’ (hayatın korunması) için verilmiş olan
korku aslında makro ve mikro planda Allah’ın (c.c.) canlılar alemine
yerleştirdiği müthiş bir dengenin adıdır. ‘The Purge’ isimli
filmi izleyenler hatırlarlar. Hani ABD’de ‘kurucu babaların’ bir
günlüğüne öldürme dahil tüm yasakları kaldırdıkları ‘arınma günü’ temalı
olan film. Aynen onun gibi; Allah’ın bir günlüğüne tüm canlılardan
korku duygusunu kaldırdığını hayal edin. Tüm dünyaya kaos hakim olur.
Canlılar ya korku duygularını kaybettikleri için her türlü yanlışı yapıp
yem olurlar veya cesaret sarhoşu olup her yere, her güce saldırırlar;
kaos doğururlar. Bir arada dolaşarak aslanlardan korunan bizon sürüsü,
toplu hareket ve göç duygusunu yitirirken, cesaret yüklemesi yapan
insanlar da ya en büyük aptallalıkları denerken ölürler yada sağa sola
saldırarak etrafa zarar verirler. Adalet, can, ölüm, kaybetme, hatta
tanrı korkusu olmayan bir dünya…
Oysa kainattaki korku duygusu yaşamı dengeler. Diğer insanlar ve
canlılarla olan etkileşimlerimiz, aile fertleri, gruplar, sistemler,
devletler ve liderler ile olan ilişkilerimiz daha çok bu duygunun
etrafında şekillenirler. Dengede tutamadığımızda ise tüm bunların
manipülasyon ve baskılarına tutsak ve kurban oluruz. Yada kendimizi
kısıtlar, denizden korktuğu için sahilde bekleyen bir tekne konumuna
düşer, hayatı kendimize zindan ederiz.
Toplumun da bir korku dengesi vardır. Zalimler, hırsızlar ve despotik
idareler ifrat boyutunda yaşadığımız korkularımızdan beslenirler hep.
Toplumun korku damarını emip vücudun direncini kırarlar. İran doğumlu
Fransız yazar Marjane Satrapi ‘’korktuğumuzda analiz ve derin düşünce
yetilerimizi kaybederiz, korkumuz bizi felç eder. Tüm diktatörlerin
zaptetmelerinin arkasında korku itici güçtür’’ der. Meşhur ‘V for Vendetta’
filminde kahramanımız ‘’korku, bu hükümetin esas aracı haline geldi
derken’’ gerçeğe ışık tutar aslında. Oysa ‘’insanlar hükümetlerinden
değil, hükümetler insanlardan korkmalıdır.’’
Nedense böyle olmaz. Zalimler korkulardan beslenme konusunda
vampirlerden bile daha mahirdirler. Onlar bize gelmez; biz onlara gider
teslim oluruz çoğunlukla; ya güçlerinin, ya mallarının, ya
karizmalarının, ya da bize vaad ettiklerinin cazibesine kapılırız
korkuyla karışık olarak. Atasoy Müftüoğlu’nun dediği gibi ‘’en tehlikeli
diktatörlük de manevi diktatörlüktür. Manevi aracılar aracılığı ile
gerçekleştirilen tiranlıktır.’’ Tanrı ile vatan ile kalbimizi okşar;
sonra onsuz o ideallere ulaşamayağımız korkusu ile felç eder zihnimizi.
İngiliz yazar Huxley; gelecekte gözyaşı olmadan diktatörlükler
üreyeceğini çünkü insanların özgürlükleri ellerinden alınırken bundan
hoşlanacaklarını söylerken ne kadar da haklıdır.
Korku ile bağlamışızdır ümitlerimizi diktatörlerimize; söz
söyleyecek, düşünecek halimiz kalmamıştır artık ve ‘’söyleyecek sözü
olmayanlar diktatörlüğü hissetmezler.’’ (Ali Şeriati)