13 Ekim 2015 Salı

AKP, ERGENEKON ve KAYBOLAN YILLAR

Bu yazı 13 Eylül 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Gelecekte Türkiye analizleri yapan insanlar geriye dönüp baktıklarında olayları AK Parti ve Ergenekon denklemi üzerinden değerlendirecekler. Bu iki oluşum artık o kadar içiçe girdiki birbirinden bağımsız değerlendirilemezler.

Ergenekon, yargı süreçleri sonucunda ‘organize terör oluşumu’ kapsamında suçlu bulundu ve bu komplike yapının elemanları ulaşılabildiği ölçüde hapse atıldı. Ergenekon dâvâları Türkiye tarihinde hem siyâsî hem de zihnî anlamda önemli bir kırılma noktasıdır. Çünkü kendilerine ‘’yargılanamaz’’ ve ‘’hatâ yapmaz’’ kutsiyeti atfedilen bâzı üst düzey ordu mensupları deliller eşliğinde mahkûm edildiler. Erbakan’a telefon edip ‘’ayar’’ çekerek yanındaki askerlere hava atabilen, ismi fâili meçhul cinâyetlerle birlikte anılan ‘kudretli’ bir komutanın bile yargılanabildiğini gördü toplum. O dönemde Ergenekon ve Balyoz dâvâlarının savcısıyım diyen, dönemin savcılarına arka çıkan Erdoğan ve AKP camiası davaların sonuna kadar gidileceği ve yeni bir sivil anayasa ile darbe günlerinden kurtulacağımıza dâir toplumun tüm kesimlerini aldattı. Ya da samimi niyetler; bulaşılan birtakım suçların örtülmesi karşılığında, mecburen taraf değiştirilmek sûretiyle, demokrasiye ihânet ile takas edildi. Ardından, AKP cenahı kullandığı retoriği değiştirmeye, eğip bükmeye başladı.

Özellikle 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları ile köşeye sıkışınca kendisini tamamıyla bu yapının kucağına attı ve zamanında bizzat Erdoğan’ın emriyle yürütülen operasyonları ‘’orduya kumpas’’ olarak nitelendirdi. Böylece vaktiyle Erdoğan’ın desteğiyle operasyonlar yapmış olan polis ve savcılar bu sefer AKP karşıtı ‘’paralel örgüt’’ ilân edilerek Ergenekon aklanmaya çalışıldı. Bir oldu bittiyle de Perinçek dâhil bir çok Ergenekon ve Balyoz tutuklusu salıverildi.

Demokrasi anlayışımız ve devlet işleyişimiz, Cumhuriyetin kurulma aşamasındaki bir kısım teorik ve pratik eksiklikler nedeniyle zâten özürlü doğmuştu. Kendisine sürekli darbelerle şekil ve yön verilmeye çalışıldı. Türkçülük, sağlıksız bir milliyetçilik ve temelsiz bir devletçilik anlayışı ile temellendirildi. Halkını gruplara ayırmakla kalmayıp ötekileştirici ve sınıflandırmacı bir anlayış benimsendi. Kimlikleri ayrıştırıp sınıflar oluştururken insanları devlete bağlayıcı tutkal olarak da sürekli düşman üretme taktiği kullanıldı. Din kurumsallaştırılarak kontrole alındı.

Her zümrenin kendi küçük ve devlet tarafından kolaylıkla yönetilebilen sınıflara bağlılığını artırmak amacıyla da hamâsete ve alt kimliklere dayalı politik partiler, oluşumlar desteklendi. Artık Aleviler, Kürtler, muhâfazakarlar, demokratlar, milliyetçiler, solcular, devrimciler vs. hangi partilere oy vereceklerini biliyorlar neden birlikte yaşayamayacaklarına dâir argümanlarla kendilerine kimlik oluşturmaya çalışıyorlardı. Halkın bu hâli, cehâlet, fakirlik, nefret dili gibi eksikliklerle de birleşince öz güveni eksik, kimliğini bulamamış, hamâset rüzgârları ile yön bulan uçurtmalar misâli bir oraya bir buraya toslayıp duran gruplar oluştu. Ergenekonvâri örgütlerin organize ettikleri her kimliğe ait gizli-açık oluşumlar, toplumsal manipülâsyonlar ve cinâyetler de toplumdaki bu çatlakları iyice derinleştirdi. Bu sâyede; açılan her çatlağa bu fraksiyon tarafından nefret tohumları daha bir kolaylıkla ekildi. Toplum parçalanıp yönetildi.

Bir kene gibi toplumun tüm pozitif enerjisini emen ve İttihad ve Terakki gibi oluşumların bir uzantısı olan bu derin Gladyo örgütü ülkemizin çok değerli yıllarına mâl oldu; bir çok kayıp nesil yetişti. Ergenekon dâvâları ile gelinen süreçte bu oluşum artık kabuk değiştirmesi gerektiğini farketti. Tıpkı deri değiştiren yılanlar gibi gerektiğinde ‘kızıl’, gerektiğinde de ‘kurt grisi’ derisi giyen bu yapı artık ‘yeşil’ bir deriye büründü ve şimdilerde AKP bünyesinde kendisine alternatif bir faâliyet alanı açtı. İlk 8 yıllık döneminde başarılı işlere imza atarak halka güven veren AKP son döneminde yolsuzluk üzerinden bu yapının emellerine teslim oldu. Üzerindeki yolsuzluk dâvâlarından sıyrılmak için bu yapının etki gücünü ve unsurlarını (KCK-PKK, ulusalcı oluşum, derin Gladyo) kullanarak bir ‘’paralel’’ düşman îcâd etti ve kendi geleceğine tehdit olarak gördüğü ve bîat ettiremediği her kesimi devlet aygıtından bu sâyede eledi. Terör uzmanı polisler, savcılar, hâkimler bertaraf edildi, hukuk kişiselleştirildi, liyâkatsiz atamalar ve kadrolaşmalar ile devlet ve bürokrasi kötürüm bırakıldı. Geçenlerde sızan bir ses kaydında bir Özel Harekât amirinin ‘’teröriste kurşun sıkacak polis bulamıyorum’’ şeklindeki itirâfı gelinen noktayı çok iyi özetliyordu. Ayrıca, Güneydoğu kopma aşamasına hiç bu kadar yakınlaşmamıştı.

Velhâsıl, AKP’nin ülkeyi getirdiği süreç de ülkemize çok büyük bir enerji kaybına ve kayıp yıllara mâl oluyor. Hattâ, halk arasında siyâset bağlamında son umut olarak görülen İslâmcı bir grubun kurtarıcılığına ve kullandıkları dinî retoriğe olan itimad sarsıldı. Halkın devlete, devlet adamlarına ve devlet kurumlarına olan güveni hiç bu kadar yara almamıştı. AKP’nin yıkılması ile bu yara; ‘kendine olan öz güvenini yitirme’ olarak daha derin kanamalara yol açacak. AKP’nin kasıtlı olarak topluma empoze ettiği nefret ve ayrıştırma dili bu yarayı iltihaplandırmaya devam ediyor.

Böyle giderse bir nesil daha kaybedeceğiz. Önümüzdeki birkaç nesil de artçı depremlerin şokları ile çölde 40 yıl bilinçsizce dolaşan Musa’nın Yahudi toplumu gibi kendisine gelmeye çalışacak. Birbirini yiyerek herşeyini kaybeden bir toplumun fertleri olarak geriye dönüp baktığımızda ise Sezen Aksu gibi ‘’kaybolan yıllar’’ şarkıları eşliğinde şöyle diyeceğiz:

Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler
Şimdi bana seninle bir ömür vaadetseler
Şimdi bana yeniden ister misin deseler
Tek bir söz bile söylemeye hakkım yok
 
‘AKP ve Ergenekon Neden Yargılanmalı?’ diyerek devam edeceğiz!