13 Ekim 2015 Salı

AKP ve ERGENEKON NEDEN YARGILANMALI? (2)

Bu yazı 26 Eylül 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Bir önceki yazıda söylediğimiz bir husûsa tekrar değinerek konumuza devam edelim. ‘’Bir toplumun hayatında bâzan öyle kader-denk dönemler olur ki; böyle zamanlarda adâletin neden tecelli etmesi gerektiği, nasıl (hangi şekilde) tecelli edeceğinden daha önemli bir hâl alır’’. Toplumun buna odaklanıp bunu sorgulaması aklıselimin açık bir tezâhürü olsa gerek. Şöyle ki; AKP’nin mevcut zulümlerini ve yanlışlarını eleştiren bir çok kalem, AKP’lilerin ne tür cezâlar almaları gerektiği yönünde sözler sarf etmiyor; sadece yanlışlarına vurgu yapıyor. Diğeri zâten adâlete güvensizliğin belirtisi olan hamâsete kaçar ki duygudan beslenir ve rasyonaliteden de uzaktır. Adâletin rolünü üstlenmek kimsenin şiârı olmamalı. Yapılmaya çalışılan şey; hatâları ön plana çıkararak hastalığa işâret etmek; toplumu bilinçlendirmek ve demokratik bir tepki bilinci oluşturarak halkı eğitmektir.

Dinî literatürle ifâde edersek; insanlar hakkında kâfir, münâfık gibi dinen de câiz olmayan; sadece hamâsi, duygusal ve lüzumsuz tepkiler olan, etiketlemelerle hükümler vermek yerine; kâfirlik ve münâfıklık belirtilerine (hastalığın semptomlarına) dikkat çekerek bir farkındalık oluşturmak; hastalık belirtilerini teşhis etmektir amaç.

Zâten bunu çok iyi bildikleri için, hem AKP hem de onun verdiği hayat öpücüğü ile hayata tekrar tutunmayı başarmış olan Ergenekon çevreleri mücâdeleyi o alanda sürdürüyorlar. Yâni; toplumun önemli bir kesiminin dikkatlerini dağıtmak için çeşitli algı oluşturma ve manipülasyon yöntemleri kullanıyorlar. Havuz medyasının bu uğurda çok yoğun bir gayret sarfetmesinin en büyük motivasyonu işte bu ‘psikolojik harbi’ kaybetmemektir. O kaybedildiği takdirde toplumda oluşturdukları zihinsel dağılmanın tekrar toparlanmasından ve alternatif bir bilinç oluşturup reaksiyon doğurmasından korkuyorlar. Öyle bir durumda, farklı menfaatler etrafında toplanan bu çevreleri bir arada tutan zayıf bağların kolaylıkla kopacağını ve birbirini satmalar şeklinde zincirleme reaksiyonların oluşacağını çok iyi biliyorlar. Bunu Ergenekon ve Balyoz dâvâları sürecinde tecrübe ettiler.

Bir manyetik alan kaynağı düşününki etrafındaki demir tozlarını kendisine çeksin. Toplumsal sağduyunun zulüm ve suça bulaşan yapılara ve siyâsîlere tepki vermesi manyetik alanın demiri çekmesi gibi fıtrî bir eğilim ve kudrettir. Onu önlemek fıtrî olmayan ve ciddî çaba gerektiren bir gayrettir. Havuz medyası ve kara propaganda gücüyle (alternatif güç) o manyetik alanın aksine hareket edip demir tozlarını uzakta, dağınık bir vaziyette tutmaya çalışmak böyle bir gayrettir. Bu dağıtmanın tezâhürü; polisin, istihbâratın, hâkim ve savcıların, özgür basının dağıtılması vb. şekillerde olur. AKP ve Erdoğan’ın ‘paralel’, ‘dış güçler’ vb. ithâmlarla gayrıfitrî bir tarzda yapmaya çalıştıkları şey işte budur. Tüm amaç işlenen suçları örtbas etmek için yapılan bu dağıtma hâdisesini perdelemek ve oluşacak demokratik tepkileri, kânûnî takipleri ve hukûkî soruşturmaları dikkat dağıtmak suretiyle baştan savmaktır. Bu dağıtmayı başardıkları gün; o manyetik alan, yâni sağduyulu devlet ve toplumun etki alanları, sıfırlanacak ve asıl arzuladıkları yeni Muhâberat devleti aygıtları tesis edilecektir.

Ama o manyetik kaynağın çekim gücüne karşı fazla dayanamayacakları da kesindir. Devlet mekanizması bu alternatif ve yapay manyetik alanlara mutlaka üstün gelip dağılan demir tozu parçalarını tekrar kendi etrafında bir düzene sokacaktır. Öyle bir sürecin sonunda araya karışan tozlar mıknatıslık özelliklerini kaybettikleri yada zâten hiç o kabiliyete haiz olmadıkları için kolaylıkla eleneceklerdir. Hattâ bu tozların elenmesi ile eskisinden daha güzel bir devlet ahengi ve düzeni oluşacaktır. AKP ve Ergenekon cenâhında ise birbirini satma ve kânûn karşısında çözülme süreci tahminlerin üstünde bir hızla ilerleyecek ve izleyen herkesi hayretlere sokacaktır.

AKP ve Ergenekon yapılanmalarının neden yargılanmaları gerektiğine; konunun kânûnî hüviyeti, devletin bozulan düzeni ve kaybedilen nesiller bağlamında önceden değinmiştik. Bu yazıyla da fıtrî bir boyutuna temas ettik. Kısmetse devletin bekası ve vicdânî boyutları ile devam edeceğiz.