18 Ocak 2016 Pazartesi

PERİNÇEK, CEMAAT, ERDOĞAN VE PARALEL YAPI

Bu yazı 13 Ocak 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Yıllar önce yazdığım Ergenekon ve Balyoz davaları konulu bir yazıda, eğer bir yol kazası olur da tutuklular çıkmayı başarırlarsa, Ergenekoncu çevrelerin öç alma peşinde olacağını ve bunun kanlı olabileceğini yazmıştım. Çünkü ortada kendi uçağını düşürerek savaş ve kaos ortamı oluşturmaya niyetli, darbe uğrunda gerekirse birkaç milyon kişiyi fedâ etmeye kararlı bir ekip vardı.

Kendilerine çok güveniyorlardı! Bu tür insanlar kendilerine bir tür ‘yargılanmazlık’ ve ’ulaşılmazlık’ gücü atfettikleri için, Ergenekon ve Balyoz gibi bir anda gelen dâvâlar kimyalarını bozdu. Takip eden tutuklamaların, bu çevrelerde çok derin bir kuyruk acısı ve şaşkınlık oluşturduğunu değişik vesîlelerle belirtmiştim. Erdoğan ve AKP’nin, yolsuzlukların örtülmesi karşılığında göbek bağlayarak, ‘’kumpas’’ yalanları ile salıverdiği bu yapı; şimdi yeniden palazlandı ve diş kirâsı olarak da AKP’den; önce Cemaat’i ardından da diğer dînî grupları yok etmesini istiyor. Bunun gerçekleşmesi adına ona lojistik ve taktik destek veriyor. Zamanı gelince de AKP ve Erdoğan’ın fişini çekecek!

Bugün ‘’Cemaat’’ operasyonlarına ve sâir tutuklamalara baktığınızda gördüğünüz tüm çirkeflik, hukuk tanımazlık ve kabadayılığın ardında; yaşanan o büyük onur kırılmasının ve kuyruk acısının öcünün alınması gayretini görebilirsiniz. Mehmet Baransu, Hidayet Karaca, önemli devlet operasyonlarına liderlik etmiş emniyet müdürleri… çoğu mahkemeye bile çıkarılmadan içeride tutuluyorlar. Kreşlere bile terör polisleri eşliğinde baskınlar yapılıyor. Ülkede terör azmışken ve Güneydoğu parçalanmanın eşiğindeyken bile Erdoğan’ın tek derdi hâlâ Türk okullarının kapatılması meselesi.

Bir öc alma döneminin geleceği; Ergenekon tutuklusu olan ve Türkiye’nin ‘karanlıklar prensi’ lakabını hak eden Doğu Perinçek tarafından hapisten salıverildiği ilk günlerde dile getirilmişti. Hem o hem de onun yeşil ikizi Dilipak, tüm cemaat ve tarikatların bitirileceği veya bitirilmesi gerektiği yönünde açıklamalar yapmışlardı.

Perinçek bugünlerde ilginç açıklamalarıyla tekrar ülke gündeminde. Söyledikleri her ne kadar kendine aşırı öz güvenden ve tabanına hava atma endişesinden kaynaklanıyor olsa da; ben bunların ileride delil olarak kullanılacak ifşââtlar olduğunu ve o yüzden değerli olduklarıını düşünüyorum.

Hem Cemaat çevreleri hem de diğer çevrelerden bir çok insan, Ergenekon derin yapılanmasının AKP’yi kullanarak yeniden palazlanmaya çalıştığını söylüyorlar ve aşağıdaki görüşleri savunuyorlardı:
  1. Yargı, emniyet, ordu, MİT ve basında, Perinçek ve bazı subayların isimleri etrafında bir illegal gizli örgütlenmenin olduğu dile getiriliyordu. Bu yönde deliller Ergenekon tutanaklarına da yansımıştı. Ergenekon dâvâları bu yapıyı devletten temizlemek için yapılmıştı.
  1. Ergenekon canlanırsa; önce Cemaat mensupları ardından da diğer dindar, muhafazakâr, ülkücü, Alevî, Kürt ve benzeri gruplardan derin örgüt karşıtı kim varsa hepsinin önemli devlet kurumlarından ayıklanacağı ve yerlerine Ergenekon örgütlenmesinin çökeceği söyleniyordu.
  2. 17-25 Aralık sonrası yaşanan sürecin salt başına bir AKP-Erdoğan inisiyatifi olmadığı, AKP’nin bunu yapacak kadrolarının bulunmadığı, yaşanan hukuksuz uygulamaların ardında Ergenekoncu çevrelerin olduğu dile getiriliyordu.
  1. Erdoğan ve AKP hükümetinin ‘’paralel yapı’’ söylemlerinin bir aldatmaca olduğu, asıl amacın yolsuzlukların üzerinin örtülebilmesi adına yargı ve emniyetteki aleyhte olan sesleri kesme ve kendi örgütlenmesini sağlama olduğu iddiâ ediliyordu. Yaşanan bir çok gelişme bunun doğruluğunu gösterdi.
  1. Yine çoğunlukla Cemaatçi çevreler tarafından, AKP eliyle sanki devlet bir ‘’paralel’’ yapıdan temizleniyormuş havası yaratıldığı ancak aslında Ergenekoncu yeni bir illegal örgütlenme gerçekleştirildiği dile getiriliyordu.
Yaşanan gelişmeler ve Perinçek’in son açıklamaları bu yorumların doğru olduğunu bir çok yönden doğrulamış oldu:
  1. Cemaat’e yakın iş merkezlerine ve basın kurumlarına hukuksuz bir biçimde atanan kayyımların hep Perinçek’e yakın isimler çıkması ‘AKP’nin değil Perinçek’in kadrosu ve planı’ iddiasını doğruladı. Kayyım atanan NT mağazalarında Gülen’in kitapları kaldırılıp yerine Perinçek’in kitapları kondu. Zaten Erdoğan’ın etrafındaki bir çok danışmanın da bu çevrelerden geldiği uzun süredir dile getiriliyordu.
  2. Hem Dilipak hem de Perinçek Cemaat ve Tarikatların bitirilmesi gerektiği yönünde açıklamalarda bulundular. Dilipak, AKP’liler hakkında ‘’hepinizin bir yerlerde kasetleriniz var’’ derken Erdoğan’ın yaptığı gibi ‘’paralel’’ yapıyor iftirasına bile sığınmaya ihtiyaç duymadı. Bu bile Cemaat’in, AKP’nin kasetleri varsa bizde değil; onu kukla gibi kullanan Ergenekonculardadır iddiasına destek sağladı.
  3. Perinçek her fırsatta Erdoğan ve AKP’yi tehdit eden açıklamalar yapıyor. Erdoğan’a en ufak eleştiri yapan bir lise öğrencisi bile hapis cezası alırken; AKP’li saldırgan Havuz medyası yazarlarının Perinçek’e tek bir laf edememesi, bu tehditleri AKP’li tabana iletmemeleri ve Erdoğan’ın bunlara tek bir cevap bile vermemesi, Cemaat’in bu yöndeki iddialarının doğruluğunu gösteriyor. Bunları kendilerine ait 15 gazete ve onlarca TV kanalında haber yap(a)madıkları için AKP’li kesimlerin bu tehditlerden ve ‘Erdoğan bizim planı uyguluyor’ açıklamalarından haberleri olmuyor.
Özetle, Perinçek’in şu açıklamalarına bakmak yeterli:
  1. Erdoğan bize destek veriyor. AKP bizden korkuyor, üzerimize gelen altında kalır.
  2. Cemaat operasyonlarını başlatan biziz, Erdoğan bize destek veriyor.
  3. Cemaat operasyonları bizim kitaplarımıza göre yapılıyor.
  4. Sadece MİT’te değil; her yerde güçlüyüz.
  5. Türkiye’de yargı istediğimiz yere gidiyor.
Bunlar oy yüzdesi sadece yüzde 0.2 olan bir partinin ‘’her şeyi ben planlıyorum derken’’ aslında devlet içinde nasıl örgütlendiğinin bizzat Perinçek ağzından itiraf edilmesidir. Şimdiki ‘’paralel’’ operasyonlarının ardındaki gerçek ve gizli niyeti ortaya koyar.

Halkın yüzde birini bile temsil etmeyen bir parti lideri, neredeyse yüzde ellisinin oyunu almış olan bir parti hakkında; ‘’biz ne diyorsak onu yapıyorlar’’ diyorsa, o ülkede hem Erdoğan ve Davutoğlu’nun liderliği hem de devlet aygıtının sağlığı sorgulanmalıdır.
Üstelik, yasama, yürütme, yargı organlarının nasıl işleyeceği anayasa ile belirlenmişken, yüzde 0.2’lik bir parti lideri ülkede yargıyı etkileyip ‘’operasyonlar başlattık’’, ‘’bizim kitabımıza göre işliyor’’, ‘’üzerimize gelen altında kalır’’, ‘’yargı istediğimiz noktada’’, ‘’her yerde güçlüyüz’’ gibi tehdîdkâr ve küstahça açıklamalar yapabiliyorsa bu, Cumhuriyet savcılarının sorumluluk sahasına giren bir husustur.

Tüm bu açıklamalara ve tehditlere rağmen hem Erdoğan’ın hem Davutoğlu hükümetinin hem de yargının eli kolu bağlı bir vaziyette, süt dökmüş kuzu gibi korku içinde beklemeleri, Ergenekoncu illegal örgütlenmenin geldiği tehlikeli noktayı gözler önüne sermektedir.

‘’Operasyonlar benim planıma göre gidiyor’’, ‘’sadece MİT’te değil her yerde etkiliyim’’ sözlerini yüzde 50 oy alıp hükümet kurma yetkisi kazanmış olan Erdoğan veya Davutoğlu bile söylese, bunlar anayasal sınırları geçtiklerine dâir bir itiraf niteliği taşırlardı. Hâl böyleyken; nedense Perinçek’e, koca Türkiye’de Cemaat mensupları dışında kimse ‘ne oluyor!’ diyemiyor. Perinçek’in Cemaat’i sevmemesi için bu bile başlı başına yeterli bir sebep olurdu.

Sizce; ‘’paralel’’ safsataları ömrünü yitirdiğinde kendimizi gerçek illegal ‘paralel’ yapılanma olan Ergenekon’un kucağında mı bulacağız! Kusura bakmayın ama bu zaten gerçekleşmiş gibi görünmüyor mu?

Ergenekon, Erdoğan eliyle tekrar palazlandı ve Türkiye bugün artık; artan terörü, her gün ölen çocukları ve ülkenin parçalanma ihtimalini konuşuyor. Hepimize geçmiş olsun!