22 Mayıs 2008 Perşembe

ZAMAN AŞIMI ve ERGENEKON

Bu yazı 24 Mayıs 2008 tarihli IV. Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.


Üzerinde uzmanı olmadığınız konular hakkında yazı yazarken daha yazının en başında bunu okurla paylaşmak genel bir adettir. Her yazar bu konuda aynı hassasiyeti sergilemese de uygun olan, tevazu kültürümüze layık olan davranış şekli budur. Bugünkü yazıya işte böyle bir hassasiyet ile başlamak istiyorum. Zira hukuk sistemimizin en önemli konularından birisinin sade bir vatandaş olarak zihnimde canlandırdığı bir takım düşüncelere ve endişelere işaret edeceğim; ardından ise mevzuyu Ergenekon terör örgütüne getireceğim.

Başlıktan da anlaşılacağı gibi ele alacağım konu ''zaman aşımı'' meselesi. Bildiğiniz gibi, hukuk sistemimiz içerisinde bir takım suçlar yada davalar zaman aşımına (eski tabirle mürur'u zaman'a) uğrayarak suçlunun daha ceza almadan kurtulmasına yarayabiliyor. Genel olarak tanım, belli hakların zaman geçtikçe kazanılması veya kaybedilmesi şeklinde ifade edilsede, bunun bizdeki uygulaması çoğunlukla belirli zümrelere mensup bir takım şahısların en ufak bir ceza ve göz hapsi dahi almadan adaletin elinden kurtulmaları şeklinde tezahür ediyor. En kötü ihtimalde ise (suçlu açısından tabi) aynı işlem, kişinin biraz ceza aldıktan sonra kısa sürede kurtulması şeklinde cereyan ediyor.

Eğer yakın huhuk tarihi uzmanlarımız, zaman aşımı kuralının en son hangi masum vatandaş, yada Hürriyet'in değerlendirmesi ile; ''göbeğini kaşıyan adam'' yararına kullanıldığına dair bizleri bilgilendirebilirlerse görüşümüz elbette değişir. Ancak bu bile, senelerdir takip ettiğimiz ve suçları halk nezdinde (hatta bizzat adalet önünde) tespit edilmiş nice zenginlerin ve siyasetçilerin zaman aşımından nasıl yararlandırıldığı gerçeğini örtmeye yetmez. Evet, nice suçlular gördük ki, dosyaları bir şekilde mahkemelerde kayboldu (Ergenekon davası sürecini hatırlayınız); yada bu kişilerin davaları mahkemelerde sümen altı edilip millete unutturuldu. Takip eden bir kaç sene içerisinde ise zaman aşımı bahanesi ile bir takım hesap defterleri tamamen kapatıldı. Sanırım millet olarak artık sadece demokrasi ve laiklik gibi kavramları değil, hukuk ve yargı sistemimizin belirli uygulamalarını da tartışmaya açmamızın zamanı geldi. Zaten bu süreç başlamış durumda. Türban kanunen yasak olmadığı halde, ucu açık bazı ifadelerin nasıl kişisel yorumlara kurban edildiklerini senelerdir izliyoruz. Bu tartışılmaya başlandı halk arasında. Aynı şekilde, son AKP-Yargı çekişmesi sürecinde, bazı yargı üyelerinin Cumhuriyetimizin kuvvetler ayrılığı ilkesini nasıl ihlal ettiklerini ve nasıl hadleri olmayan ''bildirilere'' imza atttıklarını da gördük. Çok yakında bu da tartışımlaya başlanacaktır.

Dikkat ediniz... Uzun bir süredir Ergenekon'un üzerine gitme konusunda ciddi bir adım atıl(a)mıyor. Suçları delilleri ile kesinleşmiş bulunan bazı kişilerin akıbetleri ne olacak millet hala bilmiyor. Soruşturmanın kapsamının şimdiden çok daha farklı boyutlara ulaştırılabilmesi gerekiyordu oysa. Geçenlerde Cem Uzan'ın davasının nasıl zaman aşımına uğra(tıl)dığını görünce, aklıma hemen Ergenekon terör örgütü ve onun yakalanan meşhur bazı mensuplarının isimleri geldi. Acaba! dedim kendi kendime. Zaman aşımı, Ergenekon'un bu fertleri için de uygulanır mı ki ileride diye düşünmeden edemedim. Bunun olmaması için hiç bir güvencemiz yok çünkü. Tavsif ettiğim hastalıklı ''zaman aşımı'' süreci nasıl olsa birileri istediğinde halkımızın ve adalet sistemimizin aleyhine işlemeye başlıyor bir şekilde. Uzan'ın dolandırıcılık suçları kanıtlanmış suçlar. Üstelik üzerinden çok kısa bir süre geçti bu suçların. Öyle 20-30 senelik olaylardan değil, 4-5 senelik kısa bir zaman diliminden bahsediyoruz.

Ergenekon tutukluları üzerinden hissettiğimiz belirsizlik beni bu yüzden endişelendiriyor. Bu kişilerin iki sene sonra, ''zaman aşımından'' ötürü salıverilmelerini görmek beni çok üzecek. Böylece millet olarak bir mücadeleyi daha kaybetmiş, terör mensuplarına yeni kahramanlıklar için güç ve cesaret aşılamış olacağız. Umarım bu yorumlarım kendini gerçekleyen kehanet hükmüne geçmezler.

Zaman aşımı konusu işte böyle bir süreç. Elbette belirli hassasiyetler göz önünde bulundurularak ortaya çıkarılmış bir kavram ve uygulama bu. Ancak her araç gibi o da tutanın elinde yanlış kullanımlara alet olabilir; oluyorda. Kanaatim; bu kavramın ve uygulamasının hukuk sistemimizde kapsamı alanına taşırılarak bazen yanlış amaçlar için kullanıldığı yönünde. Bunun gerekçesini de az önce izah etmeye çalıştım. Dini literatürde bu kavram daha çok mülkiyet hakları kapsamında ele alınıyor. İster mantık planında değerlendirin isterseniz dini planda; suçu ispatlanmış bir kişinin suçunun zaman aşımına uğraması ve sırf bu nedenle bir ''hak'' kazanması, cezasını çekmeden özgürlüğüne kavuşması kabul edilemez bir durum. İşte bu nedenle, ispatlanmış suçlar irtikab edenlerin, hırsızların, katilllerin vb. zaman aşımı bahane edilerek rahata ve özgürlüğe kavusturulmaları mantıken saçmadır ve ivedilikle revize edilmesi gerekmektedir. Dinen de caiz olmayan bu uygulamanın (aşağıdaki notu okuyunuz) kapsama alanı ve yürürlülük esasları bir an önce daraltılmalı ve çerçevesi yeniden belirlenmelidir. Belirlenmelidir ki, Ergenekon teröristlerinin benzer bir süreç kullanılarak serbest bırakılmalarının önüne bir an evvel geçilebilsin. Baykal'ın da dediği gibi; ''Şeriat'ın kestiği parmak acımaz'' ve acımamalıdır da. Suçu işleyen suçunu hak ettiği derecede çekmeli ve adeletin kılıcından kaçamamalıdır. Umarım bu konuda da son sözü söyleyen halk olur.

Not: Mevzuyu din planına taşıdığım için umarım bazı laikçiler (laik demiyorum) hemen tepki üretmeye başlamazlar. Bu vesile ile böylelerine hemen bir hatırlatmada bulunayım. CHP lideri Baykal'ın kürsülere çıkıp İmam Yusuf'tan fetvalar izhar ettiği; laik üniversitelerimizin laikçi rektörlerinin türban fetvaları açıkladıkları günlerin içinden geçiyoruz. AKP aleyhine açılan haksız kapatma davasını yorumlarken, laik mahkemelerimizi kastederek, ''şeriatın kestiği parmak acımaz'' diyebilen bir Baykal'ı ve onu alkışlayan laiklik istismarcısı CHP'li kitleleri hayretler içerisinde izlediğimiz garip bir zaman diliminin içerisindeyiz. Konuyu din alanına taşırken işte bu çevrelerden destek alarak yazıyorum...