13 Ekim 2015 Salı

AK PARTİ ve ADALETİN GELDİĞİ NOKTA!

Bu yazı 21 Temmuz 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır. 

Adalet, ‘’toplumdaki ve insandaki umumi ahenk ve dengeyi sağlayacak değerler bütünüdür’’ (Fethullah Gülen). Toplumu ve insanın mâhiyetini dengede tutar; onları ifrat ve tefritlerden korur. Toplum içinde karşılıklı güven, sadakat, itaat ve birlikte yaşama duygularını besler. Mâide suresinde (5/8) belirtildiği gibi; ‘’takvâya en çok yakın olan’’ şeydir adalet. Aynı takvâ; yine Kur’ân’ın işaretiyle (Hucurat, 13) Allah katında insanların derecesini, konumunu belirleyen bir kabiliyettir. Adalet gibi bir değerler bütününe sahip olabilen insanlar nasıl üstünlüğün belirleyicisi olan takvâya en yakın konumda iseler, adalet ile yönetilen devletler de diğerlerine göre daha üstün ve Hakk’a en yakın konumda olanlardır. Adalet öyle önemlidir ki, Gülen’in yorumu ile, Nahl suresinde (16/90) insana ‘’ilk önce adalet emredilir, sonra ihsan gelir.’’ İhsan ki; insanın Allah’ı görüyor gibi kulluk yapması, ibadet etmesidir. Kendi içinde bir ahenk ve denge yakalayamamış ve gerekli adalet duygusunu geliştirememiş bir insan Allah’a yakınlaşma adına da sıkıntılar yaşayacaktır. Aynısı toplumlar için de geçerlidir.

Ülke olarak adalet duygusundan hızla uzaklaştığımız bir dönemden geçiyoruz. İç dengelerimiz sarsıldı. Adalet sahasında savrulma yaşamadığımız bir gün geçmiyor adeta. Adaletin gücünü temsil eden ‘Adalet Kılıcını’ kendi eline alıp etrafa tehditler saçan liderlerimiz var bizim. Tehditle de kalmayıp adalet sisteminin işleyişine müdahalelerde bulunuyor; hatta sistem mühendisliğine soyunuyorlar.

‘Adalet mülkün temelidir.’ Mülk ise; devlet, mal, can vb. sahip olduğumuz her değerin, hakkın ve güvencenin adıdır. AK Parti ile yaşanan süreç; birilerinin hükümet olma imkanlarını kullanarak elde ettikleri gücün ve maddi imkanların yani kendi mülklerinin korunabilmesi refleksi; adalet sisteminin ona kalkan yapılmak istenmesidir. Adalet bir şekilde kendi mal ve güçlerinin, menfaatlerinin temeli, dayanağı ve koruyucusu olma konumuna getirilmiştir.

17-25 Aralık hadiseleri bir yanardağın patlamadan evvel oluşturduğu sarsıntılar ve etrafa saçtığı küller mâhiyetindeydi. Ülkede bir çok şeyin yolunda gitmediği zaten görebilenler tarafından biliniyordu. Halk nezdinde bunların anlaşılması ancak böyle bir sarsıntı ile mümkün olabildi. Hükümet hakkındaki rüşvet, yolsuzluk, karapara aklama gibi iddialar ve sızan tapeler kafaları karıştırdı. AK Partinin aklanmak yerine ‘darbe’ ve ‘paralel’ söylemleri geliştirmesi ve vakit kaybetmeden tüm yargı sistemini felç etmesiyle herşey netlik kazandı.

Geldiğimiz noktada binlerce polis, savcı ve hakim mağdur edildi, görev yerleri değiştirildi yada görevden uzaklaştırıldı. Sulh Ceza Mahkemeleri tesis edildi ve HSYK bir kaos merkezi haline dönüştürüldü. Verilen bazı kararlar Erdoğan tarafından ‘kabul edilmedi.’ Hukuksuzluk zemini için gerekli mekanizmalar ve baskı araçları tesis edildi. Adalet sistemimiz; ulaştığı gücü yitirmemek için onu felce uğratan bir lider kadronun kum torbası haline getirildi. Adalet ve hukukun bu derece içinin boşaltıldığı; bir paçavra haline getirildiği ve ona olan güvenin tarumâr edildiği bir başka dönem sanırım olmamıştır. Terör uzmanı polisler ya hapiste yada dağıtıldı. Ülkede bombalar patlamaya başladı. Bu süreçte milletimizin adalet anlayışı ve ona olan sadâkati de test edilmiştir ve sonuç şimdilik pek iç açıcı görülmemektedir. En acısı da, bu yangına odun taşıyan hakim ve savcıların varlığı ve diğer birçok hukuk insanının yaşananlar karşısında suskun kalmalarıdır.

Martin Luther King, ‘’her şeyin sonunda düşmanlarımızın sözlerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız’’ der. Sanırım AKP gemisi battığında bizler de hukuku katleden cüretkârlardan çok; toplumun, bir avuç insan dışında, bu katliam karşısındaki suskunluklarını konuşacağız.

AKP ve adalet konusuna devam edeceğiz…