13 Ekim 2015 Salı

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI ALGI OPERASYONU YAPARSA

Bu yazı 31 Ağustos 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Geçtiğimiz günlerde Fuat Avni, Diyânet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile Erdoğan arasında tatsız bir konuşma geçtiğini belirtti. İddiasına göre Saray’ı ziyâret eden Görmez, duvarda gördüğü “Sultan, yer yüzünde Allah’ın gölgesidir” tablosu ile alâkalı olarak Erdoğan’a bunun sahih bir hadis olmadığını söyler; ama karşılığında ‘’Hoca sen işine bak haddini bil!’’ fırçası yer.

Görmez’den bu iddia ile ilgili herhangi bir açıklama gelmedi; ancak bir kaç gün sonra Kanal A’da katıldığı Türkiye’nin Seçimi programında birtakım rüyalar üzerinden Gülen’e ve Cemaat’e yüklendi. AKP liderliği ve onunla işbirliği yapan çevreler uzun süredir ne zaman darda kalsalar; ‘paralel’ üzerinden bir algı yönlendirme ve dikkat dağıtma yöntemi uyguluyorlar.

Amacın kamuoyunu iknâ etmek yada Hizmet hareketi üyelerini ‘aydınlatmak’ olmadığı artık herkesin malumu. Yapılmaya çalışılan şey; kendi tabanını tek bir düşünce ve lider etrafında toplamak, tabanın farklı düşüncelere zihinlerini kapamak ve herhangi bir alternatif düşünce karşısında şüphe duymalarının ve soru sormalarının önüne geçmek. Gülen’in avukatı ise Görmez’i ‘topluma husumet tohumları ekmekle’ suçladı.

Fuat Avni’nin mezkûr hadis üzerinden yaptığı gönderme çok ciddiye alınmalı. Laik ve demokratik yöntemlerle iktidara gelmiş olan Erdoğan’ın otokratik bir başkanlık kurma hayali artık bir sır değil. Ayrıca, Erdoğan’ın ‘halife’ olma heveslisi olduğu yönünde çok çeşitli kaynaklar iddialarda bulundular. Bu iddia Erdoğan tarafından hiç yalanlanmadı. Bir çok AKP’li uzun süredir benzer görüşleri dile getiriyor zâten.

Görmez’in Fuat Avni’nin iddialarına cevap vermek yerine Gülen’e rüyalar üzerinden yüklenmesinin bu şekilde bir dikkat dağıtma amacı güttüğünü düşünüyorum. Çünkü iddia doğrulandığı takdirde bu bizzat Diyânet İşleri başkanı tarafından yapılan bir Erdoğan eleştirisi olarak algılanacaktı AKP tabanı tarafından. Bunun için dikkatler dağıtılmalıydı. Bu amaçla da çıktığı programda Gülen’in rüyasında Hz. Muhammed’le görüştüğünü söyleyen cemaat mensuplarına tepki gösterdi. Neden böyle bir konu seçildi sorusunun cevabı basit. AKP tabanı, rüyalar ile mevcut gündemlerin ne alâkası var diye sormaz. Anlatılan hikâye içindeki düşmanlık (negatiflik) içeren algıya odaklanır. Görmez’in ifadeleri üzerinden devam edelim:
  1. ‘’Hayır hasenâtı politik güce dönüştürdüler… kardeşlik zarar gördü, İslâm dini zarar gördü…’’
AKP, yolsuzluklar karşısında yargıda aklanmak yerine yargıyı ve ülkeyi dizayn etme çabalarına giriştiği ve bunun için de ‘paralel’ sözünü yürürlüğe koyduğu günden beri parti tabanı benzer ifadelerle bir arada tutulmaya çalışılıyor. Oysa toplumun laik, liberal, Alevî, Kürt vd. kesimlerini dışlayan AKP en son Hizmet hareketini de düşman ilân ederek dindarlar arasında çok ciddî kırılmalar oluşturdu. Bu yüzden ailelerin bile parçalandığını daha önce yazmıştım.

Ayrıca, İslâm dinine ve İslâm alemine en büyük zararı asıl AKP’nin verdiği artık çokları tarafından dile getiriliyor. Zaman yazarı ilâhiyatçı Ahmet Kurucan’ın da, AKP’nin dinin içini boşalttığı yönünde enfes tespitleri olmuştu. Bu konu ayrı bir yazı konusu…

İlâve olarak, ‘humus’ adı altında alınan fetvâlarla toplanan ‘ganimetler’, bu paralar ile elde edilen havuz medyası ve güç, IŞID’e verilen destek, hırsızlık ve kasa boşaltma kasetleri, Diyânet parası ile alınan lüks Mercedes, Diyânet’in yıllık harcırahının zamanından önce bitmesi gibi konularda ‘engin’ din bilgisinden istifâde edemediğimiz Görmez’in Cemaat’in hayır hasenâtı nasıl politik bir güce dönüştürdüğü yönünde delillere dayalı yorumlarını duymak isterdik doğrusu.
  1. “Hangi rüya Kur’an ve sünnetin önüne geçebilir?… Efendim, ‘Peygamberimizle görüşüyor, şöyle rüyalar görüyor vs. Bunların İslâm nazarında hiçbir geçerliliği yoktur. Kur’an ve sünnet dururken kimin haddine?’’
Maalesef bu ifadeler sûizanlar üzerine kurulu ve tam bir dikkat dağıtma örneği. Şöyle ki;

İster kabul edilsin ister edilmesin, Gülen bugün Kur’an ve sünnete dayalı yorumun en önemli temsilcilerinden hatta öncülerinden biridir. Bunun sadece bilgi yönüyle değil pratik ve modern hayata uygulanması noktasında da yadsınamaz bir rolü vardır. Görmez, bu ifadelerle çok basit bir demagoji yapmaktadır. Elbette hiçbir rüya Kur’an ve sünnetin önüne geçemez. Bunun böyle olduğunu bizzat Gülen zaten kendisi defaatle söylemiştir. Görmez, önce doğru bir önerme kuruyor; ardından Gülen ve Cemaati sanki rüya olgusunu Kur’an ve sünnetin önüne geçiren bir anlayışı benimsiyorlarmış havası veren ikinci bir önerme daha kuruyor. ‘’Kur’an ve sünnet dururken kimin haddine’’ ifadesi ile bağlarken de çok iyi tanıdığı cahil AKP tabanının hamasî ve sözlerdeki şeklî imge formlarına öncelik atfeden algılarına oynuyor. ‘’Kimin haddine’’ ifadesi, bu bağlamda Görmez’in yaptığı iftiraya vücut giydirmek için özenle seçiliyor.

Ayrıca, sâdık rüya olgusu Hz. Peygamberin hadisleri ile sabittir; ama elbette Kur’an ve sünnetin yerini alamaz. Rüyalar ile amel edilmez der Gülen her zaman. Ancak sâdık rüyaları da inkâr etmez. Bu, diğer cemaât ve tarikatlarda da böyledir. Hatta, rüyalara dayalı anlatımlar tarikatlar arasında çok daha yaygın bir uygulamadır. AKP’de de bu böyledir.

Geçenlerde izlediğim bir videoda AKP’li tarikat mensubu bir hoca bazı AKP’lilere her ay Arabistan’a gittiğinden bahsetti ve orada ziyarette iken gördüğü bir rüyada Davutoğlu’nun yakasında Başbakan yazılı olduğunu gördüğünü anlattı. Buraya kadar herşey normaldi; ancak ifadelerini ses tonunu yükselterek ‘Hz. Peygamber bile Davutoğlu’nun başbakanlığını tasdik etti’ şeklinde bağladı. Oysa hoca rüyasında Hz. Peygamberi de gördüğünden hiç bahsetmemişti. Sadece rüya Mekke veya Medine’de görüldüğü için Davutoğlu’nun başbakanlığı Hz. Peygamber’e onaylatılmış oldu! Sanırım Görmez bu konuda da bir açıklama yapar.

Görmez’in siyâsete atılma yönünde beklentileri olduğu yönünde iddialar var. Bu kendi seçimi ancak 17-25 Aralık yolsuzluk davası sürecinde Diyânet, bazı ilâhiyatçılar ve imamlar konumlarını AKP lehine siyâsete alet ettiler. Bizzat Erdoğan’ın söylediği ‘’rahmetimiz gazabımızı geçmiştir’’ sözü ve bazı partililerin Erdoğan hakkında sarfettikleri; ‘’ikinci peygamber’’, ‘’karımın üstünde görsem kıskanmam’’, “Hoşgeldin Alllah’ın Elçisi”, “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan lider”, ‘’(Erdoğan’a) dokunmak bile ibadettir” gibi imanı bile sarsabilecek, Kur’an ve sünnete muhalif övgüler karşısında susan bir Diyânet camiası bir kaç rüya üzerinden Cemaâti Kur’an ve sünnet dışına çıkmakla ithâm ediyorlar hem de kendi kurdukları yanlış önerme oyunları ile. Geçenlerde Başbakan Davutoğlu, ‘’Rabbimiz ve milletimiz erken seçim dedi’’ diyebildi meselâ. Erken seçimin Erdoğan’ın isteği olduğunu herkes biliyorken Allah’ın iradesinin bu işe karıştırılması karşısında, ki akîdeye çok ters bir ifade, sayın Görmez aynı uyarıda bulundu mu?

Aynı Diyânet; Erdoğan, Gülen hakkında ‘’alim müsveddesi’’ vb. ifadeler kullanırken de susmuştu. Gülen’in ilmi derinliği herkesçe malum. Zaten talebesi Osman Şimşek çok net bir ifade ile; “Hocamıza kalkıp da âlim müsveddesi diyen bir insanın, ilimden hiçbir nasîbi yoktur” demişti. Ben bunu genişletiyorum. Korku, makam, her ne sâikle olursa olsun; bu tür ifadeler karşısında susan insanların da ben ilimden hiç bir nasipleri olduğunu düşünmüyorum. Yunus bile ‘’…ilim kendin bilmektir’’ dememiş miydi? Zîrâ ilmin kuvveti; hak ve hakikate sadâkatten gelirken, izzeti ise; güç ve otorite karşısında bile yanlışı dile getirebilmekten gelir. İlmin kalbe nüfûz etmesinin en büyük emâresi ve nişanı bu kaabiliyetin insanda ikinci bir fıtrat halini almasıdır. İlim ile kişiliğin inşâsı; kendini bilmek ve bulmak ancak böyle mümkün olabilir. Bu; makam, geçim ve kibir için değil de Allah için yine Allah’tan ilim talep eden kimsenin Allah’a verdiği hâlî bir sözdür. Ayetin dediği gibi; ‘’Allah’a verdiğiniz sözü değersiz bir menfaat karşılığında satmayın.’’ (Nahl-95)