8 Ekim 2008 Çarşamba

SON TERÖR SALDIRISI VE DEĞİŞEN TOPLUM

Değişen dünya şartları ile birlikte insanımız, değerlerimiz ve hayata bakış açımız hızla değişiyor. Bundan toplumun her kesimi belirli ölçüde ve zamanı geldiğinde nasibini alıyor. Bu doğal bir süreç. Doğal olmayan; değişimi okuyamayıp ona direnmeye çalışmak. Bu değişim karşısında savunmaya ve korumaya çalıştığınız fikir, düşünce, ideoloji, aksiyon her ne ise, eğer çok sağlam bir temele dayanmıyor, o değişim selinin önünde esaslı bir aksiyon barajı tesis edip direnç gösteremiyorsa, yıkılmaya mahkumdur. Bunun için, son 20 senede göçüp giden komunist akımlara, bir çöp parçası gibi etrafa dağılmak zorunda kalan diktatörlere, tiranlara, ülkemizde iflas etmiş bulunan sol anlayışa, hali hazırda yaşanan ekonomik sarsıntılar altında inleyen Batı'ya, IMF'nin ve NATO'nun yerle bir olan imajlarına bakmak yeterli.

Bizim ülkemiz de bu gelişmelerden fazlası ile nasibini alıyor. Halk gittikçe bilinçleniyor. Eğitim kalitesi yükseldikçe toplumun katmanları arasında oluşturulmuş yapay ayrılıklar ve bölünmeler eriyor. Son 40 senesi darbelerle kara deliklere yutturulmuş olan Anadolu insanı artık darbelere ve darbecilere sıcak bakmıyor, prim vermiyor. Devlet baba anlayışı yerini git gide halkına hizmetle yükümlü, hesap verebilen, şeffaf yönetim anlayışına bırakıyor. Demokrasi bilinci yükseliyor ve demokrasi daha sağlıklı bir şekilde idrak ediliyor. Kemalizm ideolojisinin Atatürk idealleri ile alakası olmayan, elit, ayrılıkçı, darbeci bir safsata olduğu daha iyi anlaşılıyor. Vatanseverlik, kuvvacılık, ulusalcılık postuna bürünmüş, asıl amaçları kursaklarını doyurmak olan aç kurtların oyunları Ergenekon sahnesinde pazara çıkıyor. Bahsettiğim oluşumun ne tür suçlara bulaştığı ve ne tür eylemler planladığı, PKK'yı bile el altından nasıl yönettiği delilleri ile ortaya çıktı. Spekülasyon yapıp, komplo teorisi üretmiyorum.

Her ne kadar bu tür yapılanmalar özetle beyan ettiğim bu toplumsal dönüşüme direnmeye çalışşalarda çıkış yolları yok. Bu yapılarla birlikte devletin her kurumu da bu değişime ayak uydurmak zorunda. Daha önce de ifade etmeye çalıştığım gibi, son yaşanan Ergenekon terör örgütü tutuklanmalarını AKP'nin öncülüğünde gerçekleşen bir hadise gibi görmek çok eksik kalır. Olay NATO kalıntısı bu illegal terörist örgütlenme ile devletin ve bürokrasinin değişen yüzü arasında yaşanıyor. Bilinçlenen Anadolu halkı ve onun bir yansıması olan yeni devlet; içindeki pisliklerden temizlenmeye çalışıyor. Buna Yargı, Polis, Ordu dahil. Daha bir kaç yıl evvel bir askerin yargılanabilmesi ihtimalini bile zihnine yerleştiremeyen bir toplum son bir sene içerisinde yaşanan gelişmeler ışığında askerlerin de suça bulaşabileceği ve yargılanabileceği fikrine alışmaya çalışıyor.

Bu bakış açısı altında son yaşanan terör saldırısına ve ordumuzun hal-i pür melaline gelelim...

İçinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde cereyan eden bu baş döndürücü ve dönüştürücü değişime direnmeye çalışan bir ordu yapımız var maalesef. Son yaşanan terör saldırısı neticesinde şehit verdiğimiz evlatlarımız bu sefer geride sadece ''vatan sağolsun'' nidaları ve klişeleri bırakmadılar. Dikkat edin, toplumun farklı kesiminden duyarlı insanlar bu sefer bazı subayları ve ordumuzun idare ediliş tarzını yüksek sesle sorgulamaya başladılar. Bu güzel ve gerekli olan bir gelişme. Ordumuza saygımız sonsuz, ancak meseleleri ''orduyu yıpratmayın'' klişesine hapsettiğimiz ve insanları konuşturmadığımız müddetçe topal kalmış PKK terörüne bile evlatlarımızı şehit vermeye devam edeceğiz. Bunu kabullenmek mümkün değil. Yüreğimiz yanıyor. Yıllarımız ve enerjimiz heba oluyor.

Orduyu yakıdan takip eden bir insanım. Subayların eğitimi çok zayıf. Teknolojik alt yapı son derece eksik. Harekat kabiliyeti kısıtlı, ileriyi iyi okuyamayan, hala soğuk savaş döneminin anlayışı ile 500 bin askeri besleyen hantal bir yapı mevcut. Bu eski anlayışın temsilcileri ile daha ufak ama tecrübeli bir ordu anlayışını temsil eden subaylar arasında birincisinin üstünlüğü yönünde bir zıtlık mevcut. Bir kaç yüz kişilik bir terörist grup sınırınızdan içeri giriyor ve siz bunu göremiyorsunuz. Büyükanıt Paşa, teröristleri BBG evi gibi izliyoruz derken neyi kastetti anlamak güç. Herhalde yanlış evi izliyorlar. Ve yine bu kalabalık terörist grup tıpkı bir kaç ay önce yaptığı gibi bir karakolunuzu basıyor ve hiç korumasız erlerinizi! şehit ediyor. Belki saatler süren bu çatışma esnasında Hava Kuvvetlerimizin komutanının çatışmadan haberi olmuyor. Zira kendileri o sırada golf oynamakta. Hadi golf oynamak elit bir subay için hacetten sayılsında, bu koordinasyon ve iletişim eksikliği ne ile izah edilecek. 2000 yıllık bir ordu bu keyfiyetle mi dünyaya temsil edilmeli insanımız düşünmeden edemiyor. Geçen seneki bir yüzlere varan teröristin gene sınırlarımıza girip bastığı karakolun görebi başında olmayan komutanına ödül vermişti Genelkurmay. Şimdi nasıl bir imaj çalışması yapılacak merakla bekliyoruz.

Bu zafiyetlere bir de ordunun siyasete bulaşan imajı eklenince ordumuz halk nazarındaki saygınlığını iyice yitiriyor. Daha bitmedi... Kendi halkının yoğunlukla takip ettiği bazı medya organlarına andıç uygulayan, Ergenekon terörüne bulaşan bazı emekli subayları hapiste ziyaret eden üst rütbeli subayların varlığı bu olumsuz imajı iyice alt üst ediyor. Daha bir kaç ay önce bir çok arkadaşım bedelli askerliğini yapmak üzere Antalya'da idi. Orada bir subayın ''Egenekon'un öcünü alacağız'' sözünü duyduklarında vatan hizmetinin kendileri için nasıl vatan hüznüne dönüştüğünü üzülerek dinledim kendilerinden.Yapılacak çok iş var daha.

Yaşadığım bir üzüntü de son terör saldırı karşısında bazı komutanların vermiş oldukları tepkinin sığ oluşu. Fehmi Koru'nun dikkat çektiği gibi; ''Evet o karakol da eksiklik çok ama askerler onun yüzünden ölmedi'' diyebilen bir komutana nasıl itimat edeceğiz. Ya da olayların hemen akabinde öz eleştiri yapmak yerine hemen OHAL isteyen subayların varlığını dünyaya nasıl izah edeceğiz. OHAL'in ne anlama geldiği yakında ilkokul kitaplarına girecek... Böyle bir talebi yaparken acaba gerçekten onun faydasına mı inanıyorlar bunu kendileri ile konuşup anlamayı çok isterim doğrusu.

Hatırlarsanız 'Kurtlar Vadisi: Irak' filminin ilk sahnelerinde bir hezimet onuruna dokununca (askerlerin başına çuval geçirilme hadisesi) intihar eden bir komutan görüntüsü vardı. Bazı subaylarımız bu sahneye ''Türk subayı intihar etmez'' diyerek karşı çıkmışlardı. Evet! Türk subayı intihar etmemeli, ancak gerektiğinde istifa etmeyi bilmeli. Vahim boyutlardaki hataların neticesinde vatan evladı şehit oluyor. Lideri hapiste olan tek dişi kalmış bir örgüt, 500 bin askeri olan bir ülkenin içine 300 kişilik bir ordu sokup karakol basabiliyor. Dikkat edin nerede ise her medya köşesinden bu ortak çağrı yapılıyor. Olması gereken de bu zaten. Bu son terör saldırısı rezaletinden sonra başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere tüm kuvvet komutanları istifa etmeliler. Yerlerine gelen yeni komutanlar da artık şu anlayışa sahip olmalılar:

21. yüzyıl teknolojik altyapısı sağlam, hantal olmayan, harekat kabiliyeti hızlı bir ordu gerektirir. Ergenekon bir terör örgütüdür. Onun mensupları içinde emekli subaylar var ise bunların yargılanması ordunun imajına zarar vermez; aksine saygınlığını ve güvenilirliğini artırır. Her kurum gibi ordumuz içinde de suça bulaşan kimseler olabilir. Bu doğaldır. Doğal olmayan; meseleyi bir imaj sorunu haline getirip yargı sürecini açmaya direnmektir. Terör ile mücadele üç ay acemi eğitimi almış erlerle olmaz, özel kuvvetler ile olur. Andıç, ortaçağa ait bir uygulamadır. Ve sonuncusu... ''Asker çok iyi eğitimlidir, sivil bilmez'' devri kapanmıştır. Bu halk ordusunu çok sever ama hem devletinden hem de ordusundan daha parlak, kıvrak bir zekası ve basireti vardır. Sadece sabırlıdır. ''İhmal emez, imhal eder''.

Bu vesile ile son hunhar saldırıda şehit olan evlatlarımıza rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Şimdi sıra, birlik olma ve ülkeyi tekrar OHAL çılgınlığına çekerek kardeş kavgasına neden olmaya çalışan Ergenekon kırıntılarına fırsat vermemekte... Umarım akl-ı selim galip gelir. 8 Ekim 2008