29 Temmuz 2007 Pazar

SEÇİM SONRASI BAĞNAZLIĞI

Başlığı okuyunca, seçim öncesi bağnazlığı mı varki seçim sonrası bağnazlığı ayırımı yapılmış diye düşünebilirsiniz. Her ne kadar bağnazlık, kendi içinde bir hastalık, bir düşünce ve idrak bulanması, bir hezeyan hali olsada; onu sergileyen kişinin halet-i ruhiyesine göre her an değişik hallere bürünebilir. Değişik zamanlarda değişik şekillerde karşımıza çıkabilir. Hatta bağnazlığın; böyle değişik durumlara ve yeni şartlara kendisini adapte etme konusunda çok esnek bir yapıya sahip olduğu da söylenebilir.Yukarıdaki başlık da zaten, bağnazlığın ne kadar esnetilebileceğine dair bir örnek göstermek amacı ile o şekilde seçildi.


Her seçim öncesi dönemde bazı insanların ya da grupların bağnazlık gösterilerini izleriz. Bu hep böyle olagelmiştir. Parti ayırımı yapmıyorum.Seçimin ve siyasetin stresli atmosferi altında her siyasi kesimden birileri çıkıp kendi iç tahammülsüzlüklerini ve hafakanlarını etrafa yayabilirler. Böyle kişiler, öfke ve hırs ile hareket ettiklerinden dolayı da çoğu zaman içerisine düştükleri acınaklı durumu farketmezler. Beni üzen, bu tür kişilerin toplumun belirli kesimlerini arkalarından sürüklüyor olmaları. Kendi bağnazlıklarının içerisine başkalarını da hapsediyor olmaları ve onları, kendi düştükleri idrak yoksunluğunun bataklığına çekiyor olmaları.


Seçim öncesi dönemde söylenenler, sergilenen bağnazlıklar değil bu yazının konusu; seçim ertesinde söylenenler. Şimdi sizlerle paylaşacağım husus, bağnazlığın esneme sınırlarını bile zorlayacak nitelikte. Hepiniz okumuşsunuzdur. Seçimin hemen ardından bazı siyasi önderler çıkıp halkı aptallıkla suçladılar. Önceki seçimlerde özellikle de bir önceki seçimde çok karşımıza çıkan bir söylemi hatırlayalım: AKP'nin o seçim zaferinin ardından birileri çıkıp 'biz başarısız olduk' demek yerine; ''AKP'nin oy oranı yüzde şu kadar, halkın geri kalanını temsil etmiyor'' demekle yetinmişlerdi. Bu söylem bile, bu kişilerin demokrasi kavramınına ne kadar uzak yaşadıklarını veya onu hazmedemediklerini gösteriyor aslında. Bu seçimde ise AKP, yüzde elliye varan bir seçim galibiyeti elde edince bu kişilere söyleyecek çok bir söz kalmadı. Sonuçlar, Türkiyede'ki her iki kişiden birinin AKP'yi tercih ettiğini gösterdi. Yani sonuçlar aynı zihniyetteki kişilerin benzer beyanlarda bulunamayacakları kadar açık ve net.


İşte bu durum, bu kişilerin bağnazlığa esir olmuş beyinlerinin yeni bir hafakan üretmelerine neden oldu. Daha önce kendilerini ve seçmenlerini yukarıda bahsettiğim ifadelerle oyalama yolunu seçen bu kişiler, bu seçim ertesinde arkasına sığınacakları bir neden bulmakta zorlanınca bağnazlıklarını esnetmeye başladılar. İşte bunun bir sonucu olarak ''halk aptal'' laflarını ağızlarına aldılar hayasızca. Bazı MHP ve CHP sözcülerinden bahsediyorum anlayacağınız. ''Bazı'' kelimesinin altını bir daha çizerek devam edeyim. 24 Temmuz günü Zaman, Milliyet ve Yeni Şafak gazetelerinde okuyunca kısa bir şok yaşadım. Bu kadarda olmaz demekten kendimi alamadım. Haberlere göre bazı MHP'liler ''Türk halkının yüzde 60'ı aptaldır'' sözüne atfen ''Aziz Nesin'den özür dileme'' gereğini hissetmişler kendilerinde. Ben şimdiye kadar bu sözü söyleyenin zeka derinliğini merak ederdim. Bazı MHP'lilerin ''yılana sarılırcasına'' bir gün, bu talihsiz sözün boynuna sarılıp halkın yüzde ellisinin aptal olduğunu düşünebileceklerine hiç ihtimal vermezdim. Kimbilir belki yüzde elli bile değil; kendi oy oranları olan yüzde 14'un dışındaki tüm halkın aptal olduğunu düşünüyorlardır. Bir de CHP'ye bakalım. Kendisini halkın her zaman üzerinde görmüş bir parti CHP. Bakın Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ne diyor: ''Vatandaşlarımızın geniş kesimlerinin bu kadar sıkıntı çektiği bir dönemde bu iktidar partisi oylarını artırabiliyorsa bunda rasyonel olmayan bazı sebepler aramak gerekir.'' ''Rasyonel olmayan nedenler'' derken, Öymen de aynı ''aptallığa'' işaret ediyor; halkı ''aptallıkla'' itham ediyor. Çünkü, ''rasyonel olmayan şey'' irrasyoneldir; akıldan yoksun demektir. Konu, Yenişafak'tan Taha Kıvanç'ı da çileden çıkarmış olmalı ki bakın köşesinde nasıl isyan ediyor: ''Hayır, bağnaz tavırları değildi canımı sıkan, hâlâ dediğim dedik tavrını sürdürmeleri de değildi; tarihi tekerrür ettirmeleriydi... 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin müthiş parlak zaferi üzerine, İsmet İnönü'nün "Nankör millet" dediği rivayet edilir ya, CHP sözcüleri seçim akşamı benzer bir tavır sergilediler. Benim de konuğu olduğum bir programda Birgen Keleş'in sözleri bana İsmet Paşa'yı hatırlattı…'' Bu satırları okuyunca hiç şaşırmadım. Az önce de bahsetmiştim. CHP'nin, halkın tercih ve görüşlerini hiçe sayan zihinsel yapısını hepimiz biliyoruz. Ben İsmet İnönü'nün de zamanında bu yazının konusu olan grubun içinde olduğunu bilmiyordum. Böylece öğrenmiş olduk.

Seçimin ardından gayet sağduyulu açıklamalar yapan MHP, CHP ve diğer partilerden kişiler de oldu. Bu noktada bu hakkı da teslim etmek gerekir. Zaten demokrasinin hüküm sürdüğü bir toplumda herkesten beklenen tavır da bu olmalı. Seçim sonrası bağnazlığı sergileyip, bağnazlığın sınırlarını zorlayan zevatın da bu gerçeği idrak edip, sağduyulu yaklaşım sergilemeleri kendileri için en sağlıklı çözüm. Yoksa, halkın gözü önünde acınası bir hal aldıklarını hiç bir zaman farkedemeyecekler. Demokrasinin en basit bir koşulunu bu kişilere hatırlarak bitirelim. Cumhuriyet yönetimi nasıl halkın yönetimi ise, demokrasi de halkın tercihlerini meclise yansıtan en önemli araçtır. Böyle bir sistemde doğal olarak çoğunluğun tercihleri meclise daha fazla yansıyacaktır. Birilerinin çıkıp kendilerine oy vermeyenleri ''nankörlükle'' yada ''aptallıkla'' suçlamaları demokrasinin hiç bir tanımının içerisine sığmaz. Bu ancak, yazıda bahsi geçen türden bir bağnazlıkla açıklanabilir. Ne diyeyim; Allah akıl ve aklıselim nasip etsin. Bu milletin gönlü geniştir. Kendisini aptallıkla itham eden bir şahsı bile bağrına basabildi bu millet. Aynı zihniyetin takipçileri de bağrına basar elbet... tabi o kişiler hatalarını anlayabilir ve içerisine düştükleri bağnazlık çukurundan çıkmayı başarabilirlerse.