16 Temmuz 2007 Pazartesi

MUAHİZ ERBAKAN

...

''Bu akan kanların mesulü bu hükümettir... bu hükümetlerle anarşi artar azalmaz... tarıma destek vermeyeceksin, hayvanı yok edeceksin, domuz eti satacaksın, hadi oradan domuz uşağı sen de'' (Milliyet, 15 Temmuz 2007).
Bu cümleleri alıntılarken bile hicap duymamak elde değil. Erbakan'ın, AKP için sarfettiği nefret ve iğrençlik dolu sözleri bunlar. İrfandan uzak, politikanın çirkefliğe düçar doğasının bile sınırlarını aşan son derece seviyesiz sözler... Bilgiden yoksun olduğu kadar İslam'ın o engin sevgi ve şefkat atmosferinden de nasibini alamamış akla ziyan beyanlar... Tüm bunların ötesinde, bir Müslümanın gerek akidesi gereği gereksede ahlaki enginliği gereği hiç bir zaman ağzına alamayacağı, almaması gereken talihsiz ifadeler... Bir vatandaş olarak değilse bile, bir Müslüman olarak; bu lâfıgüzâfın dindar! bir liderin ağzından çıkabildiğini görmek gönüllerimizi yaralıyor.

Siyaset bu kadar mı ayağa düşürülmeli idi? Seçimde oy alabilme telaşı bu kadar mı zorluyor insanları? Hırs, aklın ve kalbin dizginlerini bu kadar mı kolay ele geçirebiliyor? Bir zamanlar aynı masada yemek yemiş insanlar, bu kadar kolay mı düşmanlık duyabiliyor bir diğerine? İslam fakültesi bu kadar mı zayıfladı ki; bir dini! lider, muhabbet ve hoşgörü yerine kin, nefret ve su-i zan kusabailiyor televizyon ekranlarından yada meydanlardan? Erbakan hiç mi bilincinde değil; yukarıda tarif ettiğim beyanlarının, peşinden giden yığınların ağzına zamanla sakız olabileceğinden?... Fitne ve fesat kazanını kaynatmaya devam edeceğinden... Masum ve cahil insanları gıybet, dedikodu ve en kötüsü de; su-i zan bataklığına saplayacağından... İki ihtimalden başka bir açıklama gelmiyor aklıma bu hengamede: Bir insan bunu ya bilinçli olarak yapar; yada benliğini sarmalamış bulunan hırs ve öfke gözlerini kör ettiği için yapar.

Erbakan, acaba gerçeğin aslında pekte kendisinin söylediği gibi olmadığının bilincinde mi acaba? Yani; ''(terörden) akan kanların mesulü bu hükümet'' mi gerçekten? Bunun böyle olmadığını hepimiz, en iyi de dindar çevreler biliyor bu ülkede. Akan kanların arkasında asıl kimlerin olduğunu, kimlerin nasıl ve ne şekillerde teröre destek verdiklerini çok iyi biliyoruz. Bu gerçeği Erbakan'ın da iyi bildiğinden ve bunları inanarak söylemediğinden eminim.

Hükümetin faaliyetlerinin ciddi bir takipçisi değilim. Hele tarım alanında yaptığı icraatları hiç bilmem. Ancak ne var ki; tarıma hiç destek vermediklerini, hayvanları da (hayvancılığı demek istedi yada ''hayvanları'' demek süretiyle olayı bir katliammış gibi göstermek istedi) yok ettiklerini hiç sanmıyorum. Neyse, benim asıl değinmek istediğim husus bu alıntıların ardına iliştirilmiş şu ifade: '
'domuz eti satacaksın...'' Bu nasıl bir zihin cimnastiğidir, nasıl bir siyaset anlayışıdır aklım ermiyor. Bir insan bu kadar mı ileri gidebilir? Bir Müslüman kardeşini, ülkede domuz eti satılmasından sorumlu tutmak nasıl bir anlayıştır? Peşinden giden masum insanların, senin sözünü senet kabul edip etrafta aynı ithamları dillendireceklerinden hiç mi endişe etmezsin? Bunun vebali yok mudur? Yoksa istediğin bu mudur? Yani onları kendi su-i zan çemberinin içine hapsetmek...

İşte bu talihsiz ifadelerin hemen ardından o hezeyan dolu, aklı başında Müslümanlara sadece kusma hissi verebilecek olan o beyan geliyor: '
'Hadi oradan domuz uşağı sen de.'' Sanırım daha fazla tahlile gerek yok. Bu faslı burada keselim.

Bundan bir kaç gün öncesinde ise Erbakan, AKP'ye verilen oyların cehenneme bilet almak gibi olacağını ifade etmişti. Şahsen bu cümleleri ağzına alabilen bir Erbakan değil benim derdim. Asıl derdim: Bu tür beyanları dinlediğimde; Avrupa'nın karanlık çağlarında, hamasi, dini görünen; ama dini hakikatlerden mahrum beyanlarla, insanları savaş meydanlarına toplamaya çalışan Kardinalleri dinliyormuş hissine kapılmam ve bazı Müslüman kardeşlerimin bu tuzağa düştüklerini görüyor olmam... Kendilerini böyle bir fecaatin ve su-i zan bataklığının içine sürükleyen kişileri ''mücahit'' diye çağırabildiklerini işitiyor olmam... Endişem boşuna değil: daha evvel bu tür hamasi ve talihsiz beyanların büyüsüne kapılmış bir Müslüman kardeşimden, Refah Partisine oy vermeyenlerin Müslüman olamayacaklarını bizzat işitmiştim. Elbette ki hepsi böyle düşünmüyordu; ama, gayet masum tek bir Müslüman'ın bile bu tarz beyanlardan etkilenip diğer Müslümanların imanlarını değerlendirmeye alabiliyor olması, meselenin ciddiyetini ifade ediyor sanıyorum. Bu tür yanlış yaklaşımları benimseyen bir insanın; benim gibi düşünmeyen teröristtir diyen Bush'tan ve benim gibi yapmayan kafirdir diyen Fundementalistlerden ne farkı kalır ki?

Umarım; dini hassasiyeti olan ve belli siyasi liderlerin peşinden giden kişiler bundan sonra basiret ile hareket ederler. İnandıkları liderlerin ağızlarından kin, öfke ve nefret sözleri değil; sevgi, kardeşlik ve muhabbet sözleri saçılıyor olmasına dikkat ederler... Böyle liderlerden ne ''mücahit'' ne de ''mehdi'' çıkamayacağının bilincinde olurlar... Umarım artık bu kişileri ''mücahit'' nidaları ile değil de; muahiz (çekiştiren, tenkit eden) nidaları ile karşılarlar ve tarihin tozlu sayfaları arasına gömerler... 15 Temmuz 2007

İlave (16 Temmuz 2007):

Yukarıdaki yazıyı yazdıktan kısa bir süre sonra, Zaman Gazetesi'nin İnternet sayfasına bir göz atayım dediğimde, bir de ne göreyim: Erbakan, Çağlayan mitinginde gene boş durmamış ve aklaziyan beyanlarına devam etmiş. Bu mitingle aynı zamana denk gelen, AKP'nin düzenlediği Kazlıçeşme mitingine atıfta bulunarak bakın neler diyor:

''Kazlıçeşme'de Narkoz meydanında, kırık ampul altında toplananlar var. Kendini Bizans çocukları sayanlar orada, Fatih'in torunları burada toplandı.'' Allah'ım, neresinden tutup ta değerlendirmeye tabi tutayım bu ifadeyi. Daha öncede belirttiğim gibi; o meydana toplanmış; bu hamasi ve boş beyanatlar karşısında alkış tutan-tutturulan insanıma acıyorum. Cehaletlerini istismar eden, onları dışı süs-içi pis lâfıgüzâfla kendi gıybet ve su-i zan bataklıklarına çeken bu kişileri sana havale ediyorum. Erbakan, yapma yazıktır bu insanlara...

Mitingde bir de; ''Türkiye'nin Siyonizmin işgali altında olduğunu'' öne sürüyor Erbakan. İnanın hiç önemli değil bu benim için şu aşamada. İnsanlar kendilerine dışarıdan gelen tehlikelerin farkına varırlar elbet bir gün. Ancak; kendilerinden bildikleri ve sempati besledikleri kişilerin onları nasıl manevi bir bataklığın içine çekiyor olduklarını aynı rahatlıkta kestirmekte zorlanabilirler. Herşeyden evvel; Türkiye'nin, boş siyaset önderlerinin boyunduruğundan kurtulmasını tercih ederim. Millet geçen seçimde öyle yapması gerektiğini anlamış ve bunu denemişti. Utanmayıp ders almayanlar hala meydanlarda. Bu seçimde de gerekli yanıtı alacaklardır ümid ederim. Erbakan'ın kendisi de bunu bir şekilde ifade ediyor zaten. Konuşmasının devamında ''40 yıldır konuştuğunu, ancak Türk halkının kendisini anlamadığını'' söylüyor. Onun zannettiğinin aksine millet, ekseriyeti itibari ile gerçekleri anlamaya başlamış demekki. Hem de 40 yıl evvelinden... Ne diyeyim: Sizleri bilemem ama, Erbakan'ın bu son cümlesi beni çok rahatlattı... Saadet Partili kardeşlerimin artık uyanması temennisiyle burada kesiyorum.