Bu yazı 26 Haziran 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.
İkinci tartışma, ölenlerin LGBT üyesi olması yönüyle yaşanıyor. Bu kesimlerden hiç haz etmeyen aşırı Cumhuriyetçi bâzı vatandaşlar ‘’iyi ki öldüler, keşke daha çok ölseydi’’ tarzında mesajlar paylaşıyorlar. LGBT kesimlerin tepkisi ise her zaman olduğu gibi toplumdan dışlanmaları veya elde etmek istedikleri haklar düzleminde ilerliyor.
Biz Müslümanları en çok ilgilendiren tartışma da üçüncüsü. O da, eylemi yapan kişinin Müslüman bir isim taşıması ve eylem esnasında polisi aradığında kendisinin IŞID ile bağlantılı olduğunu iddiâ etmesi. ABD’de 11 Eylül’den sonra artarak devâm eden İslâm düşmanlığı ve korkusu (Islamophobia) ateşi bu tür saldırıların ardından daha da körükleniyor. Bu düşmanlıkla eş zamanlı olarak ABD’de ırkçılığın ve aşırı sağ düşüncelerin artma eğilimi gösteriyor olması ise ayrı bir sorun. Özellikle de başkan adayı Cumhuriyetçi Donald Trump’ın aşırı sağcı, faşizm tandanslı, göçmen düşmanı ve İslâm karşıtı söylemler kullanarak yarış merdivenlerini tırmanıyor oluşu da yangına odun taşıyor ve şimdiden birçok Amerikan vatandaşını tedirgin ediyor.
Zâten saldırının hemen ardından Trump, futbol tâbiri ile ayağına gelen topa voleye çıktı ve bu tâlihsiz hâdiseyi politik amaçları uğruna kullandı. Kendisinin, ‘İslâmî terörizm’ konusunda ne kadar haklı olduğunu söyleyerek politik çıkar elde etmeye çalıştı.
Bâzılarına göre eylemci, aslında kendisi de gay hayatı yaşayan ve psikolojik sorunları olan birisi. Eylemi oradaki insanlar tarafından dışlandığı için yaptığını iddiâ ediyorlar. Hattâ basına yüzü gizlenmiş şekilde mülakat veren bar sakinlerinden bir erkek, saldırganın önceden kendisiyle de ilişkisi olduğunu ve gay olduğu anlaşılmasın diye eylemi IŞID eksenli pazarlamış olabileceğini iddiâ etti. Eylem sırasında polisi arayıp IŞID’le bağlantılı olduğunu neden söylediği hâlâ bir muammâ. IŞID terör örgütü durumdan gâyet memnun! Hânesine bedâvadan bir eylem daha yazılmış oldu.
Saldırının mâhiyeti ve zamanlaması Amerikan halkını yukarıda özetlediğim tartışmalar üzerinden bölerken, Trump ve benzeri İslâm karşıtlarının ekmeğine de yağ sürmüş oldu. 11 Eylül sonrası dönemi hatırlayın! Dönemin Başkanı Bush, ne zaman bir yere saldırı hazırlığı yapsa veya kamuoyunu bir konuda iknâ etmesi gerekse, Üsame Bin Ladin’in Batı toplumlarını ajite ve tehdit eden bir teyp konuşması yayınlanırdı ekranlarda. El Kaide’nin her bir eylem ve açıklaması Bush ve ekibinin ekmeğine yağ sürerdi.
Bu saldırının zamanlaması da, bizdeki yeni tâbirle, ‘’mânîdar’’ bir özellik taşıyor. Bildiğiniz gibi, olaydan birkaç gün evvel dünyaca ünlü boksör Muhammed Ali vefât etmişti. Ali, Amerikan halkının da çok sevdiği bir karakter. Cenâzesi dünya çapında büyük ilgi görürken, vefâtı üzerinden Amerikan halkı arasında duygusal bir ortam oluşmuştu.
Sanki Muhammed isminin herhangi bir şekilde hayırla yâd edilmesine gıcık kapan ve bu ismin hep teröristlerle anılmasını isteyen birileri, Ali’nin vefâtı etrafında oluşan duygu yüklü atmosferi parçalamak istermişcesine, birkaç gün sonra bu bol ölümlü eylem Müslüman isimli bir şahıs tarafından hayata geçirildi!
Bu elbette bir iddiâ. Komplo teorisi olarak bile bakabilirsiniz buna. Ancak, ABD ve BATI dünyasında terör örgütleri ile birtakım ilişkiler içerisine girmiş olan ve toplumlarını korkular üzerinden dizayn etmeye çalışan çevreler olduğu da bir gerçek. Bu kesimlerin açık ve sinsi yöntemler izleyerek ve ellerindeki medya gücünü kullanarak İslâm dinini terörist bir din olarak gösterme gayretleri bir komplo teorisi olmaktan çoktan çıktı. Bu tür uzman algı operatörlerinin türlü propaganda ve ilaç kullanma yöntemleri ile saf veya ruh hastası bâzı kişileri canlı bomba ve eylemci olarak motive ettiklerini, Orta Doğu’nun bireyleri olarak çok iyi biliyoruz. Bizlerin başlarındaki teröre bulaşmış birçok ‘’Müslüman’’ lider de bu tür yöntemlere tevessül ediyorlar zaman zaman!
Eylemcinin bağlantısı ve gerçek motivasyonu her ne olursa olsun, olay bir yandan Amerikan’ın birliğine kurşun sıkarken diğer yandan da Muhammed Ali’nin Amerikan toplumunda oluşturduğu iyi bir insan ve Müslüman olarak bilinen mânevî kişiliğine de kurşun sıkmış oldu. Tabi, en tehlikeli atış da İslâm dininin ve Müslümanların imajına yapılmış oldu.
Bunları bilen Başkan Obama ve diğer birçok Amerikalı, olayın ardından İslâm dininin bu tür olayları desteklemediğini ve birlik olma zamanı olduğunu ısrarla vurguladılar. Ancak, Trump nezdinde artan ırkçılık ve medyanın ve belli çevrelerin sürekli olarak körükledikleri İslâm karşıtlığı ortamında bu sağduyulu sesler her kesimde makes bulamıyor maalesef. Toplum gittikçe daha da kutuplaşıyor.
Amerika’da yaşayan biz Müslümanlar, ne zaman silahlı bir eylem gerçekleştiğini duysak; ‘’İnşallah yapan Müslüman değildir!’’ veya ‘’Allah’ım ne olur ismi Müslüman ismi olmasın!’’ diye duâ ederek veriyoruz ilk tepkimizi. Ama aksini gördüğümüzde de derin bir acı saplanıyor yüreğimize.
Birçoğumuz, Müslüman toplumları saran mânevî hastalıklarla tepki veriyoruz olaylara ve hiçbir şeyi üzerimize almayarak, komplo teorileriyle savuşturuyoruz her şeyi. ‘Ah şu İslam düşmanları!’ diyerek günlük rahat hayatımıza devâm edip alışveriş merkezlerine koşuşturuyoruz sonra. Haftasonu kimimiz maçını, kimimiz dizisini seyrediyor gene.
Ama çok az sayıdaki Müslümanlar olarak da şöyle diyoruz. Evet! İslâm dinini kötü göstermeye çalışan insanlar vardır ve hep de olacaktır. Bizler üzerimize düşeni yapmak ve dinimizi en güzel şekilde temsîl etmek için neler yapabiliriz! İslâm dinini ve Müslümanları yeterince tanımayan bu toplumun güzel insanları ile nasıl köprüler kurabilir ve ne tür projeler gerçekleştirebiliriz!..
Başka bir yazıda daha detaylı ele alacak olsam da yeri geldiği için burada bahsedeyim. Tüm bu çizdiğim çerçeve, bu gelişmeleri yıllar öncesinden gören ve önleyici altyapı çalışmaları yapan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ne kadar dehâ bir insan olduğunu gösterir. Zirâ İslamophobia, bugün Müslümanların önündeki en büyük problemdir ve zâlim liderler, cehâlet, fakirlik vb. sorunların bile önüne geçmiştir. İslâm’ın özünden uzaklaşan Müslümanlar sorunu ile atbaşı yarışmakta ve diğer milletlerin İslâm’dan gittikçe uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Müslümanların etrafındaki çemberi de iyice daraltmaktadır. Amerika’da ufak tefek Müslüman gruplar dışında ve de diğer birçok ülkede, henüz yetersiz de olsa, bu konudaki en ciddî çalışmaları Hizmet Hareketi yapıyor bugün.
Bunlar yapılmadıkça; sıkılan her kurşun İslâm’ın imajına sıkılmaya devâm edecektir. Yalnız bu tür bir bilinç ve gayretle; o ülkenin insanlarının kalplerine mânevî bir çelik yelek giydirebilir ve gönüllerinde İslâm’a karşı oluşacak en ufak bir sempatiye bile kurşun sıkmaya azimli ve kararlı habis ruhlu insanların kurşunlarından onları bir nebze olsun koruyabiliriz. Böylece sıkılan her kurşunda sersemleseler de ölümcül yara almazlar.
Önemli olan da bu gayret, samimiyet ve niyet!