24 Ekim 2007 Çarşamba

SEN DE Mİ CAN DÜNDAR!

Not: Bu yazı 29 Ekim 2007 tarihli IV. Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

''Öfkeli bir sesle soruyor: Terörü kınama eylemlerine bakıyorum, bir tane türbanlı yok içlerinde... Neredeler? Niye protestoya gitmiyorlar?"

Bu satırlar Can Dündar'a ait. Milliyetteki dünkü köşesinde (23 Ekim 2007) ''Öfkemiz kardeşliğimizi vurmasın!'' başlıklı bir yazısı vardı Dündar'ın. Aktardığına göre, telefonda gazeteci bir ağabeyi ile konuşurken, eşi telefona atlamış ve içindeki öfkeyi bu şekilde dile getirmiş.

Can Dündar ise, bu öfke dolu beyanatlara köşesinde yer verdiği halde, yazısının takip eden bölümlerinde konu ile alakalı hiç bir analiz, yorum, görüş, açıklama yapmadan geçiştirmiş yazısını.

Şok olduğumu itiraf etmeliyim. Can Dündar gibi bir gazetecinin böyle öfke dolu ve altı boş bir beyanatı sütünuna taşıyabileceğini tahmin edemezdim. Taşısa bile en azından konuya bir açıklık getirmesini, alıntıya neden yer verdiğini izah etmesini beklerdim.

Toplumumuz son terör olayları ile kan ağlıyorken... ülkemiz sinsi bir planın içerisine çekilmek isteniyorken... başları örtülü şehit analarımız evlatlarının tabutları başında ağıt üstüne ağıt yakıyor iken... Tek düşüncesi hala ''türbanlılar'' olabilen ve hastalıklı bir psikolojik yapıya sahip olduğu anlaşılan bir gazeteci eşinin iftiralarına mı yanayım; yoksa Can Dündar'ı da medyamızı sarıp sarmalayan 'fikri sığlık' hastalığına kaptırdığımız endişesine mi, bilemiyorum?

Oysa Dündar'ın yerinde ben olsaydım o bayana şöyle derdim: Yengecim! ''Terörü kınama eylemlerine bakıyorum, bir tane türbanlı yok içlerinde'' ifadenden ben; senin de meydanlara karışmadığını, olayları televizyondan takip ettiğini çıkarıyorum. Oysa kameralar kameraman neyi çekerse onu gösterir. Ben de izledim haberleri; ama benim izlediklerimde hep erkek kalabalıklar gördüm. Şimdi birisi çıkıpta ''başı açıklar nerede'' dese hoş olur mu? Hem sizler değil miydiniz ''türbanlıların'' siyasete bulaşmasına karşı çıkan... Kampüsler dışındaki mekanları bile ''kamusal alan'' ilan etmeye çalışıp sokakları bile onlara dar etmeye kalkışan... Şimdi çıkıpta; neden meydanlarda değiller demek bir ikilem değil mi? Diyelim ki meydanlara çıkıp terörü lanetlediler; bu sefer sizin gibi, onların varlığından haz etmeyen, birilerinin çıkıp ''şehitleri kendi siyasi eylemlerine alet ediyorlar'' demeyeceklerini garanti edebilir misiniz? Ayrıca, ben böyle durumlarda hep ''öfkemize hakim olalım'' vurgusu yapmaya çalışıyorum. O meydanlardaki öfke benim tasvip ettiğim bir yöntem değil. Türbanlı veya türbansız: ''öfkemiz kardeşliğimizi vurmasın!''... Aaa! şimdi bu konuda bir yazı yazacaktım zaten. Ona başlık olsun bu son cümle bari...

Evet! Dündar gerçekten de yazısının devamında asıl duymak istediğimiz tavsiyelere değiniyor; bizleri öfkeli hareket etmemeye davet ediyor. Şu sözler ona ait: ''Tam bir seferberlik havası var. Nereye yöneleceği meçhul bir öfke bulutu, kime patlayacağını bilemeden geziniyor.'' Ne kadar beliğ bir ifade. Çok güzel bir tesbit; ancak birileri terör eylemleri üzerinden ülkemizde fitne çıkarmaya, Türk-Kürt kavgası hasıl etmeye çalışırken denklemin içine bir de ''türbanlıları'' sokmak niye? Böyle yanlış yaklaşımlar ''kime patlayacağı'' belli olmayan öfkeyi yanlış bir adrese ''türbanlılara'' yönlendirmez mi? Yanlış anlaşılmasın: Dündar bunu kasıtlı yapıyor demiyorum. Mezkur alıntıya yer vermekle; veya yer verse bile yazısının temkinli olmaya davet eden, kardeşlik mesajı veren dokusuna katmamakla yapıyor bunu. O kadını akl-ı selime davet etmemiş olmakla yapıyor.

Yazının takip eden bölümlerinde serdedilen görüşler de çok isabetli; fakat bir yazının tesbitleri ile hizmet ettiği amaç bu kadar birbirinden habersiz gelişebilir. ''Muğlak bu duygu patlamasının, bu kör öfkenin (teröre verilen tepkileri kastediyor, UT)... aynı ranzada uyuyan arkadaşları hedef almasından, birbirine kırdırmasından ya da ortamdan istifade başka siyasi hesapları görmeye yaramasından korkuyoruz'' serzenişi ne kadar yerinde bir serzeniş olur; o kadın gibi düşünenlerin öfkelerini sütünlarına taşırsan. Dündar'ın yazısında temkin yüklü satırları okurken, kendimi hala ''türbanlıların'' yazının başında neden hedef gösterildiği konusunda bir ikilemin içinde hapsolmuş buluyorum. Sayın Dündar acaba ''PKK'nın el ovuşturarak izleyeceği'' böyle yeni bir türbanlı kapışmasının'', ülkemizi ''önce bir kardeş kavgasına, sonra demokratik hakların lüks sayılacağı otoriter bir nizama sürüklemesinden'' gerçekten endişe ediyor mu? şeklinde düşünmeden edemiyorum.

Kendisinin de belirttiği gibi; ''daha da kaygı verici olan, Türkiye'yi birbirine düşürmenin bu kadar kolay olması...'' iken bir gazeteci eşinin altı boş iftiralarını bu şekilde sütununa taşımak benzer kaygıları taşıyanları tedirgin etmez mi? Ediyor... Şahsen ben, bir yandan şehitlerimize üzülüyor; diğer yandan da ulusumuzun başına örülmeye çalışılan tuzaklardan endişe ediyorken, bir hanımefendinin böyle bir atmosferde bile gözleri ile etrafta türbanlı kişileri arayabiliyor olmasından büyük rahatsızlık ve endişe duydum. Dündar, terör olayları arefesinde gelişen ''katilleri vuramayan öfkenin'' varlığından ve bunun ''kardeşliğimizi vuracağından'' haklı şekilde endişe ederken, gazeteci ağabeyinin eşinin ve benzerlerinin sahip oldukları hastalıklı ''türbanlı'' öfkesinden ve takıntısından ve bu öfkenin de bir gün kardeşliğimizi vuracağından endişe ediyor mudur acaba? Başı örtülü veya örtüsüz nice analarımız ve bacılarımız, naaşları halihazırda hala toprağa verilmemiş olan, bir kısmı ise hala teröristlerin elinde esir olan evlatlarına, kocalarına, kardeşlerine ağlıyorken yapılır mı bu? Sizi bilmem; ama ben Can Dündar'a hiç yakıştıramadım. O kadına ''haddini bildirmeli'' ve ''kardeşliğimize zarar verebilecek'' olan bu öfkeli kadınla alakalı, ''Yengem olduğu halde ağzının payını işte böyle verdim'' diyebilmeliydi. 24 Ekim 2007