23 Ekim 2007 Salı

MHP NE YAPMAK İSTİYOR?

Hakkari'de yaşanan terör olayları nedeni ile TBMM'de gündem dışı bir oturum yapılmış (Zaman, 23 Ekim 2007). Terör olaylarının tekrar can yakmaya başladığı, ülkemizin bariz bir tuzağın içine çekilmeye çalışıldığı böyle hassas bir dönemde, Büyük Millet Meclisi'nin her üyesinin temkinli, sabırlı ve akl-ı selim üzere hareket etmesi gerekiyor. Şehitlik, ölüm, terör gibi kavramlar gündelik siyasetin ve politikaların malzemesi yapılırken dikkatli olunmalı. Mezkur oturumda yapılan açıklamalara bakıldığında sinirlenmemek elde değil. Lüzumsuz bir tartışma yaşanmış mecliste. Özellikle MHP Grup Başkanvekili Mehmet Şandır'ın ifadelerini ve meselelere yaklaşım tarzını tasvip etmek mümkün değil.

Zaman Gazetesi'nin verdiği habere göre, konuşmasında ''terörle mücadele akan kanın sorumlusunun, AK Parti ve Hükümet olduğunu'' iddia etmiş Şandır ve ''Milletimiz terörle mücadelede sizden umudunu keserse asıl tehlike oradadır'' şeklinde bir açıklama yapmış.

Bununla da kalmayıp bakın başka neler söylemiş:

''Türkiye'nin tarihi bir kavşakta ve yol ayrımında bulunduğunu ifade eden Şandır, terör örgütünün Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türk milletine topyekün savaş açtığını söyledi. Terör örgütünün 1984 yılında başlattığı saldırılardan itibaren Türkiye'yi parçalayarak bir devlet kurmayı amaçladığını anlatan Şandır, konunun demokratik ve kültürel haklar olarak ele alınmasının terörü bu noktaya getirdiğini öne sürdü.

Şandır'ın bu talihsiz beyanatları şu altı boş düşünce hezeyanı ile devam etmiş:

''Verilen beyanatları bir araya getirip okursanız, Hükümetin sınır ötesi operasyon yapmaya niyeti yok. Başbakan İngiltere'de, Dışişleri Bakanı Bağdat'ta ne yapıyor? İngiltere ile yapılacak stratejik anlaşma ve ABD Başkanı Bush ile yapılacak görüşmeye umut bağlamak hakkına sahip misiniz? TBMM aracılığı ile millet size görev emri verdi. Nerede bu tezkere? Eğer o tezkere kullanılsaydı bugün toprağa verdiğimiz 12 askerimiz şehit olmayacaktı. Türk Silahlı Kuvvetleri ilk kez sizin döneminizde teröre esir verdi. Teröristler, Irak'tan ülkemize geçip saldırıyor, askerlerimizi şehit ediyor, millet sokakta...Siz ne yapıyorsunuz? İngiltere'de stratejik anlaşma, Bağdat'ta diyalog ve uzlaşma arıyorsunuz. Buna hakkınız var mı? Sayın Bakan burada... Durmadan zirveler toplanıyor açımlamalar yapılıyor. Yapılan bir şey var mı? Akan kanın sorumlusu sizsiniz, bu Hükümettir...''

Eğer mevcut MHP liderliğinin genel tavrı ve düşünüş şekli bu ifadelerin çağrıştırdığı fikir kırıntılarından müteşekkil ise, hal-i pür melalimiz ortada demektir. Şandır'ın beyanatları arasında, millet olarak ihtiyaç duyduğumuz ortak akıl ve devlet adamı basiretinden hiç bir eser yok. Yaşanan gelişmelere verilen bu tepkilerin altının ne kadar boş olduğu, nasıl akla ziyan bir nitelik taşıdıkları ise ayrı bir irfansızlık örneği.

Gelişmelerin zamanı, şekli, motivasyonu ve kışkırtıcıları ayan beyan ortada. Ne yapmaya çalıştıklarını, ülkemizi nasıl bir tuzağın içerisine çekmeye çalıştıklarını gayet iyi biliyoruz. Bir yandan Amerika, diğer yandan kimi başka bilmem ne bela, başımıza çorap örmeye çalışırlarken... neye hizmet ettiğini kendisi bile artık idrak edemez hale gelmiş olan taşerön terör örgütü bazı istihbarat örgütlerinin elinde oyun hamuruna dönmüşken... bu örgütün kendisine verilen bir emirle bir iki düzine askerimizi şehit etmiş olmasından nasıl hükümeti sorumlu tutabilirsin. Böyle sorumsuz liderlik, böyle düşünce kabızlığı olabilir mi? Böyle bir açıklamanın ardından çıkıp; ''Milletimiz terörle mücadelede sizden umudunu keserse asıl tehlike oradadır'' diyebilen bir zihniyet, asıl; olayların sorumlusu olarak Hükümeti gösterme hatasının böyle bir netice vereceğini, halkın devletine olan güvenini sarsacağını idrakten yoksun mu? Asıl tehlike; böyle hassas bir dönemde kendi politik çıkarları uğruna halk ile devletin arasını bozmak değil midir?

Üstelik konuşmasının bir yerinde ülkemizin hassas bir dönemdem geçtiğini kendisi de itiraf ediyor. Hadiselerin ''tarihi kritik bir dönem'' olduğunu görebilmek bir yetenektir elbet; ancak bunu her boyutu ile gerçekten idrak edebilmek herkese nasip olmaz. Neden mi? Şu ifadeye ne buyurursunuz?: ''Konunun demokratik ve kültürel haklar olarak ele alınması terörü bu noktaya getirdi.'' Ya ne olacaktı? Yirmi senedir askeri çözümler deniyoruz. Bu zaman diliminin önemli bir kısmı olağanüstü haller dönemi şeklinde geçti. Ne değişti? Daha mı az şehit verdik? Bölgenin ve bölge insanının hangi sosyal ve ekonomik sorunları çözüldü. Ne yani? Oradaki insanlarımız söz konusu olduğunda ''demokratik'' ve ''kültürel haklar'' bağlamında çözüm aranamayacak mı? Terör bölge insanlarının senelerdir ihmal edilmiş olmaları gerçeğinden beslenmedi mi yıllarca? Bu sosyolojik gerçeğin ne anlama geldiğini, bizleri ''demokratik'', ''kültürel'' ve ekonomik çözümler aramaya çağırdığını anlamaktan aciz mi MHP yönetimi?

Hem ''Hükümet'in sınır ötesi harekat yapmaya niyetinin olmaması'' niye kötü birşey olsun ki? Çok istiyorsan meclise çıkıp ''illa yapmalıyız'' tezini savunursun olur biter. Milleti ve milletvekillerini o şekilde ikna etmek şeklinde bir göreviniz varken tersten vurarak ve hükümeti hedef gösterip suçlayarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Oysa biraz devlet yönetimi tecrübesi olan herkes bilir ki; bir devlet hamasete ve ilerisi planlanmamış öfkeli tepkilere göre hareket tarzı belirleyemez. Bu aceleniz niye? Kuzey Irak'a senelerdir giriyoruz zaten. Şon bir kaç senedir Amerika bunu önlemeye çalışsada; Kürtlerden pek haz etmeyen Saddam, kapıları Ordumuza açıyordu oysa. Ne değişti? Bitti mi terör? Sadece son bir kaç sene içerisinde bile en az 24 kere Irak'a girdiğimizi ve başarısız olduğumuzu itiraf etmedik mi dünyaya daha bir kaç gün evvel?

Düzenli ve ağır silahlarla kuşanmış Ordumuzu da suçlayacak mısınız neden başarısız oldunuz diye? Bu da mı hükümetin suçu? Askerleri niye iyi yetiştirmediniz diyebilecek misiniz? Madem bu kadar hassas ve samimisiniz; Ordumuzu eleştirmeye neden cesaret edemiyorsunuz? Yoksa o oy getirmiyor mu? Üstelik Ordu komutanlarına sormanız gereken soruyu da öğreteyim size: Pusuya düşen askerlerimiz arasında komandolar var. Bu kadar iyi eğitimli birlikler, hem de ortada savaş hali var iken ve hassas sınır bölgesinde konuşlandırılmış iken nasıl olurda pusuya düşürülebilirler? Nasıl, cesaretiniz var mı bu soruyu dile getirmeye? Babayiğit askerlerimizin daha naaşları bile toprağa verilmemişken onlar üzerinden siyaset yapmaya utanmıyor musunuz? Ordunun yeterliliğini sorgulayıp halihazırda hayatta olan askerilerimizi korumaya dönük bir gayretiniz var mı? ''Türk Silahlı Kuvvetleri ilk defa sizin döneminizde 12 esir verdi'' diyor olmanız bile bu tezlerimi doğrulamıyor mu? Bu açıklama Ordumuzun PKK teröristlerine esir bile verebilecek hatalar yapabildiğini göstermiyor mu? Bunda Ordunun hiç ihmali yok mu? Niye sadece Hükümetin adını telaffuz ediyorsunuz?

Üstüne üstlük; ''PKK, artık İmralı canisi tarafından değil, Barzani tarafından yönetiliyor'' da ne demek? Daha bundan bir kaç ay önceki genel seçimlerin arefesinde parti lideriniz ''İmralı'dan yönetiliyor'' deyip sonrada bunu ''Apo'yu niye asmadınız?'' polemikleri ile süsleyip oy toplamaya çalışmıyor muydu? Üstelik Apo, kendi koalisyon yönetimleri zamanında yakalanmış ve asılmamış iken... Nelerin değiştiğini ve liderliğin neden Barzani'ye kaydığını bu millete açıklama sorumluluğunuz yok mu? Bu sorunun cevabı Barzani'nin, Ordumuzu Irak bataklığına itmek için somut bir hedef konumunda görünüyor olması olabilir mi?

Olaylar Irak'a hedefsiz bir biçimde dalıp ortalığı dağıtmamızı değil, her zamankinden daha çok siyaset yapmamızı gerektiriyor. Devlet yetkililerimiz bir yandan bunu sağlamaya çalışırlarken diğer yandan da insanımızı temkinli olmaya davet ediyorlar. Çok da iyi ediyorlar. Öfke ile kalkan zararla oturur. F-16'lar bir yandan Apaçi helikopterler diğer yandan.... daha önce de denemedik mi bu yöntemi? Terör örgütünü taşeron olarak kullananlar zaten bu şekilde hareket etmemizi bekliyorlar bizden. Tüm çabalar onun üzerine. İlk şehit haberleri üzerine Meclisin tezkere çıkarmasını sağladıklarında, ''şimdi bunu bize uygulatmak ve elimizi kolumuzu bağlamak için yakında yeni bir eylem yapacaklar demiştim kendi kendime''. Çok değil, bir kaç gün sonra Hakkari'den 12 şehit ve 8 esir asker haberleri gelmeye başladı. Şimdi eskisinden daha çok siyaset ve yaptırım endeksli yöntemler uygulamamız gerekirken; hamasi milliyetçi çevreler o klasik tepkileri ile gündemi meşgul ediyorlar. Hükümetin ve Ordu yönetimimizin elini kolunu bağlıyorlar. Zaten Şandır da hızını alamayıp hükümetin Amerika, İngiltere ve Irak ile ''diyalog ve uzlaşma arıyor olmasından'' rahatsızlık belirtiyor ve hükümete ''buna hakkınız var mı?'' şeklinde saçma bir soru yöneltiyor. Saldırmayı düşündüğünüz ülkenin halihazırdaki işgalcileri ve mevcut yönetimi ile irtibata geçmeyipte kiminle irtibata geçeceksiniz? O ülkenin iyi kötü seçilmiş bir hükümeti ve bizimle tarihi bağları olan insanları var. Amerika gibi ben girdim oldu mantığı ile hareket etmemizi mi bekliyorsunuz? Amerika'nın dünya kamuoyu nezdinde nasıl bir itibar ve güven kaybı yaşadığını görmediniz mi? Bunun; propaganda yeteneği Amerika'ya kıyasla çok az olan ülkemize ne tür hasarlar vereceğini düşünemiyor musunuz? İttihatçılar da böyle idi. Şuraya girelim, burayı geri alalım öfkesi ve hırsı ile hareket edip, kısa vadeli planların ağına kapıldılar. Fitnebaz devletlerin tuzaklarının içine çekildiklerini anlayamadılar. Böylece, aynı dış güçler yüzyılların Osmanlı siyasi zekasını ve tecrübesini devre dışı bıraktırıp, bölgedeki itibarımızı bu acemi çaylaklara harcatmadılar mı? Allah milletimizi ve ülkemizi temelsiz ve hamasi milliyetçilik anlayışının tehlikesinden korusun.

Önemli bir not ile bitireyim. Yazıyı bitirmeden hemen önce şöyle bir ara verip gazetelere göz atayım demiştim ki; yeni bir haber ile karşılaştım. Meğer Bahçeli, OHAL (olağanüstü hal) ilan edilmesi talebinde bulunmuş. Güneydoğu için o eski, içinden çıkılmaz dönemlere, fasit bir döngüye dönüş anlamına geliyor bu talep. Yazı boyunca ele aldığım basiret eksikliğine güzel bir haşiye oldu bu haber. Hem de gene MHP'den. Yazının başlığı ile noktalayayım: MHP ne yapmak istiyor? 23 Ekim 2007