18 Nisan 2016 Pazartesi

ERDOĞAN CEMAAT’E NEDEN BAĞIRIYOR?

Bu yazı 18 Nisan 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Erdoğan’ın, korumalarının, etrafındaki danışman ve bürokrat havuzunun, Havuz medyacılarının ve partili iş adamı ve trollerin hattâ halk tabanından birçok partili sevenin en belirgin ortak özellikleri son derece öfkeli olmaları.

Erdoğan, Başbakan olduğu ve kendisi ve çevresindekiler için hayâtî öneme sahip yerel ve genel seçimler öncesinde hep öfke ile bağırıyordu. Haşhaşi, paralel, hâin, sülük vb. birçok seviyesiz ifâde siyâsette kullanılan malzemeler hâline gelmişti. Daha sonra bizzat Erdoğan’ın ‘’cadı avı’’ diye nitelediği tâlihsiz bir süreç yaşanmaya başlandı. O gün bugündür Erdoğan ve peşindeki medya sürekli bağırıyor, devamlı öfke ve kin kusuyor. Korumaları son derece sinirli ve her muhâlif sese aşırı sertlikle müdâhale ediyorlar. Artık paralel ifâdesi bile öfke ateşlerini harlamaya yetmeyince, paralel cadı avına dayanak teşkil etmesi açısından ‘’FETÖ’’ (terör örgütü) etiketi kullanılarak mâsum insanlar terörist ilân edildiler ve kurumları kayyım atama yöntemiyle gasp edilmeye başlandı.

Bir yandan sürekli bağırıp, dinmeyen bir öfke ateşi ve hep canlı tutulan bir kin ile kendilerine bağlı kitleleri arkalarında tutmaya çalışırken, diğer yandan da oluşturdukları kaos ortamından istifâde ederek algı dağıtma operasyonları yapıyorlar. Bunu yaparken de emellerine engel gördükleri kitleleri, en başta Hizmet Hareketi olmak üzere, yoğun duygusal tâcizlere, maddî gasplara, mağduriyetlere ve tutuklanmalara mârûz bırakıyorlar.

Bir insan çâresizlik hissettiği, acizlik noktasına ulaştığı durumda bağırır. Aklıselim ve kalbiselim ufkunda yaşayan insanlar için bu tür çâresizlik yâni dibe vurma halleri Allah’a en çok tevekkül edilen, yakınlaşılan anlardır. Meselâ, Yunus’un ‘’ben nefsime zulmettim!’’ yakarışı ile Eyyub’ün ‘’bu hastalık artık kulluğuma dokundu!’’ yakarışı hep böyle bir hâlin, bir yakîn hâlinin tezâhürleridir. Oysa, ruhunu çeşitli hastalıklarla yaralamış, şeytanın oyuncağı hâline gelmiş insanlar için bu tür acziyet halleri bir isyânın, öfkenin, bağırmanın, veryansın etmenin, başkalarını suçlamanın vakitleridir.

Adem’in yaratılışı ile kibir kulesinden bir anda acziyet çukuruna düşen Şeytan’ın ilk tepkisi de isyân etmek, ‘kendisine yapılan haksızlığa!’ veryansın etmek olmuştur. Oysa Allah’ın her şeye kadir yaratıcı olduğunu ve her işi bir hikmetle yaptığını en iyi onun bilmesi gerekirdi. ‘Bir Korku Analizi başlıklı yazıda Şeytan’ın bu hâlinin temellerine işâret etmiştik. Orada sözü edilen korku onda bir nefrete ve isyâna dönüşmüştür.

Kendisinin geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini anlayınca da bu sefer kibir engelini aşamamış ve Adem’in yaptığı gibi ilk hatasının ardından af dilemek yerine kovulmasının müsebbibi olarak gördüğü insanoğlu’nu Allah’tan uzaklaştırma yoluna gitmiştir. Yâni kendince; insanoğlunun acziyetini isbât ederek, kendi acziyetini örtme zehâbına kapılmıştır. Artık insanoğlunun varlığı da, katından kovulduğu İlah’a edeceği her türlü kulluk da Şeytan’ın tahammül edemeyeceği bir kin ve nefret kaynağı hâline gelmiştir. Zîrâ bu yeni türün varlığı dahi Şeytan’a içine düştüğü konumu hatırlatan bir acı kaynağı haline gelmiştir artık. Bu yol; yâni nefrete dönen acziyet hâli bir acı kaynağıdır. O yüzden ben, Şeytan’ın sürekli acı çektiğini düşünürüm hep!

Erdoğan ve etrafındakiler neden hep bir bağırma hâlindeler peki? Sosyo-psikolojik süreçlerin içerisinden hızla akıp geçtiğimiz bu dönemde sosyo-psikolojik travmalar yaşayan bu bahtsız AK Parti cenâhının, dolaylı olarak Ergenekon eşrafının, ruh halleri, gelecek nesillere ders olması açısından iyi tahlil edilmeli.

Bu bağırma ve öfke hâline neden olan maddî sebepleri önceki yazılarımızda ele aldık. Ruha dönük birtakım yönlerine de temas ettik. İrdelemeye devâm edelim…

Bağırıyorlar, çünkü korkuyorlar ve çâresizler!

Bağırıyorlar! Çünkü bu, Şeytan’ın Adem ile mücâdele formatıdır.

Evet!

Hayatım boyunca sürekli bağıran ve öfke ile dolaşan insanların arasında büyüdüm. Büyüyüp bir eğitimci olduğumda da bu tür insanların olduğu ortamlarda bulundum. Öfkeli öğrenciler, öfkeli veliler, öfkeli idâreciler… Ülkemiz siyâsetçilerinin durumları da mâlûmunuz!

Hayatı bu tür ortamlarda geçmiş ve bu nedenle de öfkeye karşı bir çeşit bağışıklık kazanmış bir insan olarak her fırsatta geri çekilip bu insanların hâllerini ve hayatlarını analiz etmeye çalıştım.

Hepsinde gördüğüm şey bir acziyet ve çâresizlik hâliydi.

Bir insan; ister bir baba olsun, ister idâreci, ister siyâsî lider, ister diktatör…

Eğer bağırıyorsa, bilin ki artık çâresizlik ve acziyet noktasına gelmiştir; ne yapacağını, önündeki sorunu nasıl çözeceğini bilemiyor demektir. Çocuğuna bağıran bir babada da durum aynıdır; altında bulunan insanlara öfke kusan bir diktatörde veya liderde de.

Erdoğan ve etrafındakiler bağırıyorlar, çünkü bir sürü hatânın eşiğinde, halkın gözleri önünde sobelendiler. Çâresizler ve ne yapacaklarını bilemiyorlar! Kapıldıkları korku hâliyle adâletin ışığına değil; derin yapıların kucağına yâni karanlığın bağrına doğru koştular. Bağırırsak; öfke patlaması yaşarsak herkesi ürkütür ve kaçırırız diye düşünüyorlar. Suçüstü yakalanan hırsızların da ilk tepkisi böyledir. Bağırarak kaos ortamı oluşturmak isterler hep.

Özetle bu çevreler; hatâlı bir yolda olmanın suçluluk psikolojisi ile öfke kılıçlarını kin taşlarında bileyliyorlar. Saldırganca tavırlarının nedeni budur.

Kibir kulesinden acziyet çukuruna düşen ve çıkmaz sokakta kin ve nefret ipine tutunan Şeytan gibi, onlar da nefret ipine tutunuyorlar. Tek ve son çârelerinin, Ergenekon gibi derin ve illegal yapıların ve PKK gibi terör örgütlerinin en korkulu rakibi olan Hizmet Hareketini bertaraf etmek olduğunu biliyorlar. Kucağa oturmanın bedelinin bu olduğunu sadece kendilerini takîb eden saf halk kitleleri bilmiyor o kadar.

İçlerinden bazıları da, ‘Yangın var!’ diyerek insanların dikkatini dağıtmak sûretiyle, yangından ne kaçırırsak kârdır düşüncesiyle hareket ediyorlar.

Bir süre daha bağırmaya devâm edecekler! Gittikçe güçleri tükenecek ve bîtab düşmeye başlayacaklar. Bu sefer, bağırmalar anlamsız ‘böğürmelere’ dönüşecek. Ardından ses telleri iflâs edecek ve yorgunluktan oldukları yere yığılıp kalacaklar. Aldattıkları insanlar gelip suratlarına tükürürken, mağdur ettikleri insanlar da hâllerine acıyıp belki onlar için gözyaşları dökecekler.

Süreç ilk başladığında gördüğüm bir rüyada benim, onların kaybedişlerinin ardından bir kaldırım taşına oturup ‘’bunun için âhiretinizi mahvetmeye değer miydi!’’ diyerek hüngür hüngür ağlamam gibi meselâ…

Buda’ya atfedilen bir sözle bitirelim: ‘’Öfkeye sarılmak, birine atmak için kavradığınız sıcak bir kömür parçası gibidir; yanan aslında sizsinizdir.’’

‘Erdoğan ve etrafındakiler neden çok öfkeli?’ sorusuyla devâm edeceğiz.