19 Ocak 2016 Salı

CEMAAT NEDEN VE NASIL KAZANIYOR? (3)

Bu yazı 19 Ocak 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.



Ali Ünal, 2014 yılında ‘’Hizmet için hep zafer’’ başlıklı analizinde sürecin Cemaat’e faydalarını irdelemiş ve aşağıdaki noktalara değinmişti:

  1. Her zaman Özalcı, Demirelci, Erdoğancı vs. olmakla suçlanan Cemaat, parti taraftarlığından uzak bulunduğunu ortaya koydu.
  2. Genellikle sağ-muhafazakâr tabana yayılan Hizmet Hareketi sol tabana da açılma imkânı buldu.
  3. Siyâsî hedefleri olmakla suçlanan Hareket, AKP saflarında rahatça gerçekleştirebileceği yolu izlemedi ve dürüstlük adına AKP’ye karşı durdu; ayrıca seçimlerde güçlü bir siyâsî etkisinin olmadığı da görülmüş oldu.
  4. Olması ihtimal ‘’Cemaat gururu’’ izâle edildi.
  5. Hareket içinde bazıları mevcut iktidarla ‘’gül devri’’ yaşanabileceği zehâbına kapılmış, siyâsetten beklentilere girmişlerdi. Mevcut süreç, bu zan ve beklentileri de büyük ölçüde belki de tamamen giderdi. [Bu tarz bir anlayışın yayılması Cemaat’in Kur’ân ve Sünnet üzerine ikâme edilen temellerini dinamitlerdi, UT]
  6. Son zamanlarda terörle suçlanan İslâm ve dünyadaki siyâsî-İslâmî hareketlerin yanlışları İslâm’ın imajına çok zarar vermişti. ‘’Türkiye’de İslâmcı kökenli güçlü bir iktidarın onca yolsuzluk, rüşvet, ihtikâr ve ihtilâs gibi savcılık iddiasına girmiş ve bilhassa İslâm ile asla bağdaşmayacak suçlarına, hukuksuz-kanunsuz uygulamalarına karşı Müslüman kesimler içinde en güçlü itirazı Hizmet Hareketi’nin yapması, hem Türkiye içinde, hem dışarıda bu suçların İslâm’a mâl edilmesinin ve İslâm’ın imajının bir yara daha almasının önüne güçlü bir set çekti ve Hareket, bilhassa dışarıda kendi prestij ve güvenirliğini de arttırdı.’’
Siyaset bilimci Mahmut Akpınar da 2014 yılında yazdığı ‘’Süreçte Hizmet Hareketinin kayıpları ve kazanımları’’ başlıklı yazıda konuya değinmiş ve özetle şu değerlendirmeleri yapmıştı:

  1. Yolsuzlukların, usulsüzlüklerin, İslâm’a ve hukuka uymayan pek çok iş ve eylemin algı yönetimiyle uzun süre ve kalıcı olarak örtülemeyeceği bütün kamuoyu, muhafazakârlar, cemaatler tarafından da görülecek ve Câmia’nın yaşadıkları lehine dönerek haklılığı anlaşılacaktır.
  2. Hareket içinde olanlar uzun bir aradan sonra bir dayanıklılık ve samimiyet testine tâbi tutulmuş oldu. Hareket beklentili ve kendi ajandası olan insanlardan arındı, samimi kişilere kaldı.
  3. Hareket yurt dışında ‘’devletin ajanı’’ gibi algılanıyordu. Süreç hareketin devletle organik bir bağı olmayan sivil bir hareket olduğunu göstermiş oldu.
  4. Hareket çok örtüştüğü [itikadî mânâda, UT] kirlenmiş, otoriterleşmiş, hukuk ve demokrasiden uzaklaşmış olan AKP ile ayrışmış ve benzer ithamlardan kurtulmuştur.
  5. Süreç harekete kendini revize etme, ihmal ve hatalarını yeniden masaya yatırma fırsatı verdi.
  6. Pek çok cemaat, hareket, tasavvuf ekolü, kaynak ve imkân mukâbili hükümetle örtüşürken Hizmet ise dayak yeme, kapatılma, hakarete maruz kalma ve tehdit edilme pahasına doğrunun yanında yer aldı; dik durdu. Bu tarihe karşı bir sorumluluk [yerine getirme, UT] ve not düşmedir.
  7. ‘’Cemaat güçlü’’, ‘’dokunan yanar!’’ gibi mübalağalı ithamların gerçek olmadığı, Hareketin sanıldığı kadar etkili ve güçlü olmadığı, bunların Hareketi yıpratmaya ve hedef göstermeye dönük karalamalar olduğu anlaşılmış oldu.
  8. Süreç, Hareket’in dünyada reklamı olmuş oldu. İnsanlar ve devletler bu Hareketi merak edip araştırmaya başladı.
  9. Süreçte Hareket sol cenahlarla ve Alevî kesimlerle daha sıkı diyalog kurma imkanı yakaladı.
  10. ‘’Entelektüeller, aydınlar arasında Hizmet ve ilkeleri, öğretileri merak edilir hâle geldi. İslâmcı kesime ve Müslümanlara toptan yaklaşan ve baştan reddeden sol kesimler, aydınlar Hizmet Hareketinin “farklı” olduğunu, bazı Müslüman kesimlerle, tarikat-cemaatlerle diyalog kurulabileceğini, görüş paylaşımı yapılabileceğini gördü. Hizmet Hareketine ait medya bu kesimlerce takip edilmeye, yayınlar okunmaya başlandı.’’
Bunlara ilâve olarak Emre Uslu konuya daha pratik bir açıdan bakarak ‘’Erdoğan Cemaat’e üç şekilde hizmet ediyor’’ başlığı altında şu değerlendirmelerde bulundu:

1.       Erdoğan’ın tüm baskılarına rağmen Cemaat şiddete başvurmadı. Dünyada baskıya mâruz kalan İslâmcıların şiddete başvurması konusundaki önyargı hep mevcut. Cemaat böyle davranmadığını aksine teröre destek veren İslâmcı bir hükümet ile arasına mesâfe koyduğunu gösterdi. Bu da bu Cemaat ile çalışılabilir imajı oluşturur.
2.       Yüzlerce baskında bir tek illegal delil, silah vs. bulamadılar. Erdoğan böylece Cemaat’e destek veren esnafa verdikleri paraların adreslerine gittiğini gösterdi ve Cemaate olan güvenini yeniden inşâ etti.
3.       Cemaat, aklını [AKP hükümetinin arkasından, UT] çekince onca gücüne rağmen AKP ayakta kalamıyor. Ülkede istikrarı sağlayamıyor.
4.       Uslu’nun doğru tesbitiyle; Erdoğan, yaptıkları ile Cemaat’e ne tür bir iyilik yaptığının farkında olmasa da Cemaat bunun farkında ve bu nedenle dik duruyor. Bu da Cemaat’in, kaybediyor görünsede, ileriki süreçte hem kendi tabanı, hem dünya, hem de Türkiye’nin geleceğine ilişkin düşünceleri olan yerli ve yabancı elitler nezdinde yerini daha da sağlamlaştırıyor.

Prof. Osman Özsoy, toplumdaki beklentilere rağmen AKP lehine sonuçlanan 1 Kasım 2015 seçimleri ardından yazdığı ‘’Hizmet açısından 1 Kasım seçimleri’’ başlıklı yazısında özetle ‘’Hizmet’in kaybetmemesi için AKP’nin kazanması gerekiyordu’’ şeklinde özetlenebilecek şu çıkarımları yapmıştı:

  1. AKP istediği sonuçları alamasaydı ve eğer onun gitmesiyle bir kaos durumu yaşansaydı bunda büyük oranda Hizmet Hareketi suçlanacaktı.
  2. Böylece Hareket siyâsî sonuçlar ortaya çıkaran sosyal bir yapı olarak algılanacaktı. Bu da Türkiye’de ve dünyada olumsuz bir imaj ortaya çıkaracaktı.
AKP’nin kazanmasıyla birlikte;

  1. Hizmet’in Batılı demokrasilerde kabul edildiği şekliyle bir sivil toplum hareketi (NGO) olduğu görülmüş oldu.
  2. Hizmet’in mevcut siyâsî iktidarla göbek bağı olmadığı görüldü. AKP ile arasındaki fark ortaya çıkıyor. Bu, Hareket’in önünü açıyor.
Yeniyön’den Cemal Meray ise, 3 Haziran 2015 tarihli ‘’Fethullah Gülen’in stratejik aklı’’ başlıklı yazısında özetle şu noktalara değinmişti.

  1. Gülen, önceden önlem alması durumunda son yılların parlayan yıldızı AKP’ye karşı ‘’haksızlık yapan’’ bir konuma düşecek ve Cemaat ciddî bir darbe alacaktı ve muhafazakâr kitleler nezdinde meşruiyetini yitirecekti. Algı yönetiminde profesyönel bir ekiple çalışan bir iktidar olması bunu kolaylaştıracaktı.
  2. Mısır’da İhvan’ı bugünkü duruma düşürenler aynı senaryoyu Türkiye için de planlamış olabilirlerdi.
  3. Bu hamleleri doğru okuyan Gülen ve Cemaat, hukukun üstünlüğüne vurgu yaptı. Sakinliği ile AKP hükümetini sinirlendirdi. AKP böylece daha çok hukuk ihlâli yaptı ve suç işledi. Bu da Türkiye’de farklı kesimlerin hukuksuzluk ve yolsuzluğa karşı bir araya gelebileceği demokratik bir tecrübeyi yeşertti.
Bu değerlendirmeler ışığında kazanımlar konusunu sadece Cemaat değil Türkiye eksenini de dâhil ederek daha geniş ve bütüncül bir perspektiften ele almaya devâm edeceğim.