Bu yazı 19 Ocak 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.
Ali Ünal, 2014 yılında ‘’Hizmet
için hep zafer’’ başlıklı analizinde sürecin Cemaat’e faydalarını irdelemiş
ve aşağıdaki noktalara değinmişti:
- Her zaman Özalcı,
Demirelci, Erdoğancı vs. olmakla suçlanan Cemaat, parti taraftarlığından
uzak bulunduğunu ortaya koydu.
- Genellikle sağ-muhafazakâr tabana yayılan Hizmet Hareketi
sol tabana da açılma imkânı buldu.
- Siyâsî hedefleri olmakla
suçlanan Hareket, AKP saflarında rahatça gerçekleştirebileceği yolu
izlemedi ve dürüstlük adına AKP’ye karşı durdu; ayrıca seçimlerde güçlü
bir siyâsî etkisinin olmadığı da görülmüş oldu.
- Olması ihtimal ‘’Cemaat
gururu’’ izâle edildi.
- Hareket içinde bazıları
mevcut iktidarla ‘’gül devri’’ yaşanabileceği zehâbına kapılmış,
siyâsetten beklentilere girmişlerdi. Mevcut süreç, bu zan ve beklentileri
de büyük ölçüde belki de tamamen giderdi. [Bu tarz bir anlayışın yayılması Cemaat’in Kur’ân ve Sünnet üzerine
ikâme edilen temellerini dinamitlerdi, UT]
- Son zamanlarda terörle
suçlanan İslâm ve dünyadaki siyâsî-İslâmî hareketlerin yanlışları İslâm’ın
imajına çok zarar vermişti. ‘’Türkiye’de İslâmcı kökenli güçlü bir
iktidarın onca yolsuzluk, rüşvet, ihtikâr ve ihtilâs gibi savcılık
iddiasına girmiş ve bilhassa İslâm ile asla bağdaşmayacak suçlarına, hukuksuz-kanunsuz
uygulamalarına karşı Müslüman kesimler içinde en güçlü itirazı Hizmet
Hareketi’nin yapması, hem Türkiye içinde, hem dışarıda bu suçların İslâm’a
mâl edilmesinin ve İslâm’ın imajının bir yara daha almasının önüne güçlü
bir set çekti ve Hareket, bilhassa dışarıda kendi prestij ve güvenirliğini
de arttırdı.’’
Siyaset bilimci Mahmut Akpınar da 2014 yılında yazdığı ‘’Süreçte Hizmet Hareketinin kayıpları ve
kazanımları’’ başlıklı yazıda konuya değinmiş ve özetle şu
değerlendirmeleri yapmıştı:
- Yolsuzlukların,
usulsüzlüklerin, İslâm’a ve hukuka uymayan pek çok iş ve eylemin algı
yönetimiyle uzun süre ve kalıcı olarak örtülemeyeceği bütün kamuoyu,
muhafazakârlar, cemaatler tarafından da görülecek ve Câmia’nın yaşadıkları
lehine dönerek haklılığı anlaşılacaktır.
- Hareket içinde olanlar
uzun bir aradan sonra bir dayanıklılık ve samimiyet testine tâbi tutulmuş
oldu. Hareket beklentili ve kendi ajandası olan insanlardan arındı, samimi
kişilere kaldı.
- Hareket yurt dışında
‘’devletin ajanı’’ gibi algılanıyordu. Süreç hareketin devletle organik
bir bağı olmayan sivil bir hareket olduğunu göstermiş oldu.
- Hareket çok örtüştüğü [itikadî mânâda, UT] kirlenmiş,
otoriterleşmiş, hukuk ve demokrasiden uzaklaşmış olan AKP ile ayrışmış ve
benzer ithamlardan kurtulmuştur.
- Süreç harekete kendini
revize etme, ihmal ve hatalarını yeniden masaya yatırma fırsatı verdi.
- Pek çok cemaat, hareket,
tasavvuf ekolü, kaynak ve imkân mukâbili hükümetle örtüşürken Hizmet ise
dayak yeme, kapatılma, hakarete maruz kalma ve tehdit edilme pahasına
doğrunun yanında yer aldı; dik durdu. Bu tarihe karşı bir sorumluluk [yerine getirme, UT] ve not
düşmedir.
- ‘’Cemaat güçlü’’,
‘’dokunan yanar!’’ gibi mübalağalı ithamların gerçek olmadığı, Hareketin
sanıldığı kadar etkili ve güçlü olmadığı, bunların Hareketi yıpratmaya ve
hedef göstermeye dönük karalamalar olduğu anlaşılmış oldu.
- Süreç, Hareket’in dünyada
reklamı olmuş oldu. İnsanlar ve devletler bu Hareketi merak edip
araştırmaya başladı.
- Süreçte Hareket sol
cenahlarla ve Alevî kesimlerle daha sıkı diyalog kurma imkanı yakaladı.
- ‘’Entelektüeller, aydınlar
arasında Hizmet ve ilkeleri, öğretileri merak edilir hâle geldi. İslâmcı
kesime ve Müslümanlara toptan yaklaşan ve baştan reddeden sol kesimler,
aydınlar Hizmet Hareketinin
“farklı” olduğunu, bazı Müslüman kesimlerle, tarikat-cemaatlerle diyalog
kurulabileceğini, görüş paylaşımı yapılabileceğini gördü. Hizmet
Hareketine ait medya bu kesimlerce takip edilmeye, yayınlar okunmaya
başlandı.’’
Bunlara ilâve olarak Emre Uslu konuya daha pratik bir açıdan
bakarak ‘’Erdoğan Cemaat’e üç şekilde
hizmet ediyor’’ başlığı altında şu değerlendirmelerde bulundu:
1.
Erdoğan’ın tüm baskılarına rağmen Cemaat şiddete
başvurmadı. Dünyada baskıya mâruz kalan İslâmcıların şiddete başvurması
konusundaki önyargı hep mevcut. Cemaat böyle davranmadığını aksine teröre
destek veren İslâmcı bir hükümet ile arasına mesâfe koyduğunu gösterdi. Bu da
bu Cemaat ile çalışılabilir imajı oluşturur.
2.
Yüzlerce baskında bir tek illegal delil, silah
vs. bulamadılar. Erdoğan böylece Cemaat’e destek veren esnafa verdikleri
paraların adreslerine gittiğini gösterdi ve Cemaate olan güvenini yeniden inşâ
etti.
3.
Cemaat, aklını [AKP hükümetinin arkasından, UT] çekince onca
gücüne rağmen AKP ayakta kalamıyor. Ülkede istikrarı sağlayamıyor.
4.
Uslu’nun doğru tesbitiyle; Erdoğan, yaptıkları
ile Cemaat’e ne tür bir iyilik yaptığının farkında olmasa da Cemaat bunun
farkında ve bu nedenle dik duruyor. Bu da Cemaat’in, kaybediyor görünsede,
ileriki süreçte hem kendi tabanı, hem dünya, hem de Türkiye’nin geleceğine
ilişkin düşünceleri olan yerli ve yabancı elitler nezdinde yerini daha da
sağlamlaştırıyor.
Prof. Osman Özsoy, toplumdaki beklentilere rağmen AKP lehine
sonuçlanan 1 Kasım 2015 seçimleri ardından yazdığı ‘’Hizmet açısından 1 Kasım seçimleri’’ başlıklı yazısında özetle ‘’Hizmet’in kaybetmemesi için AKP’nin
kazanması gerekiyordu’’ şeklinde özetlenebilecek şu çıkarımları yapmıştı:
- AKP istediği sonuçları alamasaydı ve eğer
onun gitmesiyle bir kaos durumu yaşansaydı bunda büyük oranda Hizmet
Hareketi suçlanacaktı.
- Böylece Hareket siyâsî sonuçlar ortaya
çıkaran sosyal bir yapı olarak algılanacaktı. Bu da Türkiye’de ve dünyada
olumsuz bir imaj ortaya çıkaracaktı.
AKP’nin
kazanmasıyla birlikte;
- Hizmet’in Batılı demokrasilerde kabul
edildiği şekliyle bir sivil toplum hareketi (NGO) olduğu görülmüş oldu.
- Hizmet’in mevcut siyâsî iktidarla göbek bağı
olmadığı görüldü. AKP ile arasındaki fark ortaya çıkıyor. Bu, Hareket’in
önünü açıyor.
Yeniyön’den Cemal Meray ise, 3 Haziran 2015 tarihli ‘’Fethullah Gülen’in stratejik aklı’’
başlıklı yazısında özetle şu noktalara değinmişti.
- Gülen, önceden önlem
alması durumunda son yılların parlayan yıldızı AKP’ye karşı ‘’haksızlık
yapan’’ bir konuma düşecek ve Cemaat ciddî bir darbe alacaktı ve
muhafazakâr kitleler nezdinde meşruiyetini yitirecekti. Algı yönetiminde
profesyönel bir ekiple çalışan bir iktidar olması bunu kolaylaştıracaktı.
- Mısır’da İhvan’ı bugünkü
duruma düşürenler aynı senaryoyu Türkiye için de planlamış olabilirlerdi.
- Bu hamleleri doğru okuyan
Gülen ve Cemaat, hukukun üstünlüğüne vurgu yaptı. Sakinliği ile AKP
hükümetini sinirlendirdi. AKP böylece daha çok hukuk ihlâli yaptı ve suç
işledi. Bu da Türkiye’de farklı kesimlerin hukuksuzluk ve yolsuzluğa karşı
bir araya gelebileceği demokratik bir tecrübeyi yeşertti.