21 Mart 2008 Cuma

HÜRRİYET'TEN ÜLKEMİZ GAZETECİLİĞİNE BİR KATKI DAHA!

Bu yazı 24 Mart 2008 tarihli IV. Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Ergenekon soruşturmasının gelip dayandığı noktayı hepimiz hayretler içerisinde izliyoruz. Bir kısım insanlar olayın İlhan Selçuk, Perinçek ve Alemdaroğlu gibi kelli felli isimlere dayanmış olmasından ötürü hayrete düştüler. Benim de içinde bulunduğum bir başka kesim ise, bu isimlerin soruşturma sürecinin içerisine dahil olmuş olmasından değil, bu kadar erken bir aşamada dahil olmuş olmasından dolayı şaşkın.

Dikkat ediniz, bu satırlar ile savcılık tarafından yalnızca gözaltına ve soruşturma kapsamına alınmış bulunan kişilerin suçları kesinmiş gibi bir ön kabul yapmıyorum. Bu kişilerin isimleri bir takım gelişmelerin arefesinde kamuoyuna yansımıştı zaten. O nedenle de Ergenekon soruşturmasının kapsamı genişledikçe şahsen bu isimlerin de bir gün gündeme geleceğini bekliyordum ben. Beni şaşırtan; henüz daha dar kapsamda birileri soruşturma kapsamına dahil olmadan, sürecin aniden böyle meşhur isimlere sıçrayabilmiş olması. Bu, Ergenekon soruşturmasının geldiği noktanın ve devletin bu süreci ne kadar ciddiye aldığının en önemli göstergesi konumunda bence.

Hatırlayınız... Cumhuriyet Gazetesi'ne atılan bombalar Cumhuriyet Gazetesi ve Hürriyet Gazetesi tarafından bir anda ''dincilere'' yıkılmaya çalışılmış (tıpkı Danıştay baskını gibi), ancak bombalama eyleminin Ergenekon yapılanmasının işi olduğu bizzat kanıtlanınca da nedense Cumhuriyet Gazetesi'nin hiç sesi soluğu çıkmamıştı. Oysa herkes, kendisini bombalamış bir yapının suç üstü yakalanmış olmasından ötürü en çok Cumhuriyet Gazetesi'nin ve İlhan Selçuk'un memnun olacağını beklemişti. Aradan geçen onca zamandan sonra, sevgili Selçuk ortaya çıkıpta Ergenekon aleyhine hiç bir yazı da yazmayınca insanlar durumdan rahatsız olmuşlar, garip bir komplo halet-i ruhiyesinin içerisine girivermişlerdi. Kendisinin bu konuda yazdığı nadir yazılardan birisinde sadece, 'asıl Hizbullah'a bakmak lazım' şeklinde bir yönlendirme yapmış olması da duyulan şüphelere tuz biber ekmek dışında bir tesir icra etmemişti kamuoyunda.

En ilginç hikaye ise Perinçek'in. Bazı gazetelerin, ''Kıvrıkoğlu Paşa Özkök'ü neden istemedi'' şeklindeki haber ve röpotajları ülkede kısa süren; bir çoklarının gözünden kaçsada, çok etkili bir tesir hasıl etti. Olayın bir ucu halen tutuklu bulunan Veli Küçük'e dayanınca konunun kendisine yöneleceğini (bir şekilde!) hisseden Perinçek, panikledi ve Kıvrıkoğlu'nun Veli Küçük'ü Kuzey Irak'ta bir takım operasyonlar yapmak ve oluşum kurmak üzere bizzat görevlendirdiğini açıkladı. Ben yaşanan bu son süreçte Perinçek'in bu ani paniğinin de bir etkisi olduğunu düşünüyorum.

Ülke gündemine bomba gibi bir anda düşen parti kapatma hadisesini değişik şekillerde yorumlayanlar oldu. Ulusalcı-CHP kanadına göre zaten bunun zamanı gelmişti: AKP derhal def edilmeliydi. Karşıt cepheye göre ise, oligarşik bir kesim yargıyı tesir altında tutarak ''hukuki bir darbe'' (ifade ulusalcı çevrelere ait) planlamışlardı çoktandır. İşin bu noktasında belki de Şamil Tayyar (DKM, 21 Mart 2008) haklı olabilir. Kendisi bu ani kapatma hadisesinin nedenini, bu üç önemli ismin soruşturma kapsamına alınacak olmasına bağladı ve aslında önceden planlanmış bu ''hukuki darbenin'', yaşanacak gelişmenin Ergenekoncu kesimler tarafından bir şekilde bilindiği için öne alındığını iddia etti. Yani bu üç ismi bir şekilde kurtarma operasyonu, önleyici bir darbe... AKP'yi kapatma davası gündeme geldiğinde, bazı arkadaşlarımın sordukları, benim de cevaplayamadığım bir soru vardı: Ulusalcı çevrelerin; işi kesin bir şekilde üstlenecek, davanın sonunu getirene kadar ısrarlı takipçisi olacak 7-8 savcıyı bu kadar kısa sürede nasıl ikna edebildiklerini anlamak güç; ama bunu garanti etmeden de böyle bir işe girişmiş olmaları akıl karı değil. Bu nasıl olabilir? şeklinde soruyordu arkadaşlarım. Sanırım yaşanan son gelişme ile merakları biraz olsun azalmıştır.

Gelelim Hürriyet'e. Sizi bilemem; ama ben Hürriyet ve Milliyet Gazetelerini normal şartlarda hiç okumadığım halde bu tür kritik olaylar gündeme düştüğünde mutlaka ziyaret ederim. Küçük kutucuklar içerisine yerleştirilmiş resimler üzerine kazınmış mesajlar olayın Doğan gurubu tarafından nasıl irdelendiğine ve nasıl kullanılacağına dair çok önemli ip uçları verir bana.

Bu sefer de öyle yaptım ve Hürriyet'in sayfasını açtım hemen. Bir de ne göreyim! Sayfanın en tepesine konmuş, ilk başta önemli bir röportaj olduğu izlenimini veren bir haber: ''Kilit adam Saygı Öztürk'e konuştu.'' Haberin alt başlığı ise daha da ilginç: ''Türkiye’yi sarsan Ergenekon Soruşturmasının ilk sinyalini veren Tuncay Güney, Gazeteci-yazar Saygı Öztürk’e konuştu. İŞTE SAYGI ÖZTÜRK’ÜN KALEMİNDEN İNANILMAZ OLAYLAR ZİNCİRİNİN DERİN HALKALARI!..'' (Hürriyet, 21 Mart 2008).

Şimdi hepiniz böyle bir başlığın ardından önemli ve uzun bir röportaj ve yazı dizisi okuyacağınızı beklersiniz değil mi? Ben de o beklentiler içerisinde başlığın altındaki 12-13 kısa paragrafı okudum. Haber kesinlikle bir röportaj değil. Zira bu kısa paragrafların içerisinde kendisi ile konuşulduğu söylenen Yahudi Din Adamı'na (Tuncay Güney) ait sadece iki alıntı (tırnak içinde) ifade var. Saygı Öztürk'ün, ''çok önemli olaylar zincirini'' ortaya dökeceğini söyleyerek, kendisi ile görüştüğü bir kişiden bizler için uygun görüp seçtiği iki alıntı bakın nelermiş:

“Elhamdülillah ben Müslüman değilim. Ama bu benim İsrail ajanı olduğumu, İsrail'e çalıştığımı göstermez. Ben Musa’nın kitabına inanıyorum ve mesihi bekleyenlerdenim.”... ve [Veli Küçük ile] ''en az 100 defa görüşmüşüzdür.''

Seçilen Yahudi rabbay'ın (din adamı demek) dini yetkinliği beni biraz şaşırttı doğrusu. Konu ile alakası olmadığı halde bahsetmeden geçersem içimde kalacak. Karşımızda, Elhamdülillah diyen bir rabbay var. Yahudilikte bunun karşılığı yok. Tamamen İslamiyete özgü bir dini kabul. Ayrıca, ifade içerisinde şöyle bir akıl kıtlığı sergilenmiş: ''Müslüman olmayanlar mutlaka Yahudi ajanıdır diye düşünen birileri vardır.'' Bu görüşün dünya üzerinde karşılığı yok. Dünya üzerinde hiçbir yerde kimse çıkıpta yukarıdaki iddiada bulunmuyor ki, ''Müslüman olmasamda Mossad ajanı değilim'' şeklinde bir savunmaya gerek olsun. Hem bildiğim kadarı ile, Yahudiler ''ben Musa'nın kitabına inanıyorum'' demezler hiç bir zaman. Tanrı'nın gönderdiği emirler (kitap) kavramı vardır onlarda da. Sonra, Yahudiler ''mesih'' beklemezler. Mesih dini terminoloji de İsa'ya tekabül eder. Mesih bekleyen Hıristiyanlardır. İsim Hz. İsa'ya işaret ettiği için Müslümanlar da bu kategoriye girerler. Yahudiler sadece bir ''kurtarıcı'' beklerler. Bu daha çok bir kraldır. Kral Davut'un soyundan gelecek olan, mesih ismi ile çağrılmayan, Yahudileri kutsal topraklarda buluşturacak olan bir kral lider. Şu Yahudi ile bir de ben konuşmak isterdim doğrusu.

Gelelim sadede... İş asıl buradan sonra ilginçleşiyor. Birisi ile ''çarpıcı ilişkileri'' ortaya çıkaracak olan bir görüşme yapıyorsunuz, ama ortada sadece iki adet alıntı var. Bu alıntıların haberin amacına dönük hiç bir fonksiyonu da yok. Çünkü haberin amacı; Ergenekon ile Fethullah Gülen arasında bir bağlantı kurmaya çalışmak. Yorumları (röportajı!) gülünç kılan da bu zaten. Haber metninde savunulan görüşlerin kalan kısmı tamamen Güney'in kendisine ait kişisel yorumlar ve çıkarımlar. Yazının grafiksel analizi (mantık silsilesi) bakın aynen şöyle işliyor: Bu Yahudi din adamının bilgisayarından Ergenekon ile ilgili gizli bir dosya çıkmıştır (hani millet hep Yahudi düşmanı ya! artık ne söylense yutmaya hazır bu noktadan sonra); bu Yahudi Veli Küçük ile de görüştüğünü söylemiştir (Yani Ergenekon bağlantılıdır)... Aynı Yahudi seneler önce STV televizyonunda bir talk şov yapmıştır... Eee! STV de Gülen'e yakın olduğuna göre, demek ki Ergenekon'un arkasında ya da içinde! Gülen de vardır.

İşte anlıyor musunuz benim neden önemli gelişmelerin ardından hemen Hürriyet'e baktığımı? Ülkede ne zaman önemli bir olayın üzerine gidilse Hürriyet ya olayın hedefini saptıran ya da matlaştıran bir başlık atıyor. Bu da olmadı; sihirli förmül takip ediliyor ve hemen Gülen'le uğraşılmaya başlanıyor. Yukarıda verdiğim garip mantık silsilesi ile ülke gündemine yine böyle bir takla attırılmaya çalışılıyor anlaşılan, ya da bundan sonra çalışılacak... Ulusalcı kesimin yeni propagandasının zemini hazır anlayacağınız.

Şimdi Hürriyet'e bazı gazetecilik soruları sorayım: Kanada'da gidip bulduğunuz bu rabbay'ın! Ergenekon ile bu kadar sıkı bağlantısı var ise, bu kişi ile ilgili bilgileri devlet birimlerine verecek misiniz? Yalanlanmış haberleriniz bir parti kapatmak için delil yerine geçebiliyorken, bu kadar kesin itirafların ardından bu Yahudi rabbay'ın tutuklanması için elinizden geleni yapacak mısınız? Haberde bu detaylar neden yok. Hem sahi! Haberde ismini verdiğiniz Yahudi'nin resminde yüzünü neden kapattınız?

Gazeteciliğin 5N1K kuralı gereği; Samanyolu televizyonuna telefon edip bu Yahudinin eskiden orada çalışıp çalışmadığını teyit ettiniz mi? Ya da bu adam şimdi siz de neden çalışmıyor diye soruşturdunuz mu haber yapmadan önce? Adamı belki kovdular kardeşim olamaz mı? Yoksa sizin 5N1K yerine, BYO şeklinde bir kuralınız mı var? Hani, 'Ben Yazdım Oldu' cinsinden. Aynı mantıktan hareketle; diyelimki on sene önce Hürriyet'te çalışan bir kişi bir mafya işine karıştı. Şimdi başka bir gazete çıkıp Hürriyet Gazetesi'nin tüm çalışanlarını ''mafyacı'' olarak ilan edebilir mi? Ya da Aydın Doğan'ın kendisini?

Gazetecilik sorularından şimdi de hakikatlere geçiyoruz...

Yakalanan Ergenekoncuların ulusalcı çevreler ile bağlantılı oldukları delilleri ile ortaya çıktı. Bu ulusalcıların hepsi Gülen'e son derece düşman olan insanlar. Onun bu ülkedeki en tehlikeli hareket olduğunu iddia ediyorlar senelerdir ve her fırsatta kendisine saldırıp duruyorlar. Sadece düşünsel değil, fiziksel tepkiler de veriyorlar. Onun hakkındaki sahte kasetleri piyasaya sürenler de yine aynı çevreler. Ergenekon kapsamında en son göz altına alınan Perinçek'in belki de ilk sözü; ''bu, Fethullahçıların bir komplosudur'' oldu. Arada bu kadar belirgin bir kutuplaşma var iken, Hürriyet hangi araştırmacı gazetecilik nosyonu ile hareket ediyor ve ilginç bir röportajın! ucunu kıvırarak namluyu başka bir hedefe çevirmeye çalışıyor ve Gülen'i, kendisine açıkça düşman olan Ergenekon ile yandaşmış gibi göstermeye çalışıyor. İşte size, bir röpörtajla! yakalanan ''inanılmaz olaylar zincirinin derin halkaları!''... 21 Mart 2008