5 Mart 2008 Çarşamba

GENELKURMAY'A ÖNERİM!

Bu yazı 7 Mart 2008 tarihli IV. Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

En son gerçekleştirilen Kuzey Irak operasyonu hem başlangıcı hem de neticesi itibari ile önemli tartışmalara neden oldu. Hükümet karşıtı ulusalcı kesim, operasyonun her boyutu ile kendi insiyatifleri dışında gerçekleşmiş olmasından son derece rahatsız. Muhalefet partileri ise ara seçimler öncesi böyle bir Ordu-Hükümet dayanışmasının kredisinin hükümete puan kazandıracak olmasından rahatsız. PKK sorununun halli meselesi en başta MHP'nin ekmeğine yağ sürüyordu senelerdir. Askerimizin bölgeden çekilmesinin hemen ardından, tartışmaların ''ülkemizin kazanımları neler oldu?'' şeklinde değil de, ''Amerika istedi diye mi çekildik'' bağlamında cereyan etmiş olmasının en önemli nedenleri işte bu yaklaşımların bir ürünü.

Evet! Dikkat ederseniz Genelkurmay Başkanımız Büyükanıt'a yüklenenlerin nerede ise tek eleştiri noktası bu: Çekilmenin kendi irademizle mi yoksa bir başkasının ''buyruğu'' ile mi gerçekleştiği? Başbakanımızın, Başkomutan olan Cumhurbaşkanımızın ve Genelkurmay Başkanımızın tüm açıklamalarına rağmen, ulusalcı kesimlerin serdedilen görüşlerden tatmin olma gibi bir gayretleri hiç yok. Her meselede olduğu gibi hem CHP hem de ulusalcı kesimler artık karakter özellikleri haline gelmiş bulunan o, ''niyet okuma'' hastalığı ile meseleye yaklaşıyorlar. Ne derseniz deyin sizi onların tanımladığı ''niyet'' ile değerlendiren bir vesvese hali bu. Büyükanıt Paşa'nın, 'kendi irademizle çekilmediğimizi ispat etsinler üniformamı çıkarırım' şeklindeki çıkışı bile bu kesimlerin iştahını kesmeyecek. Çünkü yaptıkları sorgulama samimi bir sorgulama değil, çözüm amaçlı bir eleştiri ise hiç değil. Delil arama telaşları da yok dikkat edersiniz. Çamur at izi kalsın anlayışı ile hareket ediyorlar. Aynı tavrı senelerdir; Cumhuriyetle ve laiklik ile bir sorunum yok diyen muhafazakar çevreleri illa da ''takiyye'' yapıyorsunuz diye suçlarken de sergiliyordu aynı çevreler.

Genelkurmayımızın ve Hükümetin çekilme ile alakalı olarak yaptıkları bir iki temel yanlış bu kesimlerin ekmeğine yağ sürmüş oldu. Çekilme etkili bir PR çalışması yapılmadan gerçekleşmiş olması bu temel hataların özünü teşkil ediyor. Çekilme işleminin Bush'un açıklamalarının arefesine denk gelmesi (bu ifade önemli) bu yanlışların üzerine tuz biber ekti adeta. Bu hususta ben, Ordumuzun ve Hükümetin samimiyetine gönülden inanıyorum. Amerika'da yaşayan ve buradaki siyasi gelişmeleri elimden geldiğince takip etmeye çalışan birisiyim. Bush'un bu konuda bir açıklama yapması zaten araya acele ile sıkıştırılmış bir görüntü arzediyordu. Kanaatimce, askerimizin bir gün sonra çekileceğini bilen Amerikalı bazı şahinler, Bush'a alelacele bir konuşma yaptırıp askerimizin onun sözünün ardından çekildiği izlenimini vermek istediler ve bunda da başarılı oldular. Zira çekilmeye başlayan bir orduyu bir anda karar değiştirip tekrar cepheye salmak öyle sanıldığı gibi kolay bir hadise değildir. Hele o ağır kış şartları altında... Büyükanıt'ın, eleştirenler gitsin orada bir gün geçirsin demesi boşuna değil.

Böyle bir taktik ile acaba ne gerçekleştirilmek istenmiştir? Gayet basit: Bu hamle ile Amerikalı Neocon çevrelerin Türkiye'deki ulusalcı harekete ve yaklaşan ara seçimler öncesi, malzemeye ihtiyacı bulunan ve AKP'yi yıpratmaya en yetkin vasıtalar olan, muhalefet partilerine etkili bir koz vermek istediklerini düşünüyorum ... Ayrıca, ulusalcı ve çeteci kesimlerin son umutlarını bağladıkları darbenin zeminini hazırlayacak olan Ağustos ayındaki Genelkurmay atamalarında, manipülasyonlara açık bir zemin sağlamak da bu planların arasında olabilir (bu kesimlerin benzer planlar yaptıkları son yakalanma olayları arefesinde ortaya çıkmaya başlamıştı zaten)...

Bu noktada Genelkurmay Başkanımıza ve değerli subaylarımıza bir kaç öneride bulunmak istiyorum:

Gördüğünüz gibi karşımızda; son derece agresif olan, tek isteği yeni bir darbe ile ülkenin yularını tekrar eline almaya çalışan, ulusalcı ve vatansever olduğunu iddia eden saldırgan, çeteci bir oluşum var. Ülkemizin, Cumhuriyetimizin, Atatürk ilkelerinin ve demokrasinin geleceği adına hiçbir yapıcı fikir ve uygulamaları yok. Bu değerleri sadece istismar ediyorlar. Yaptıkları tüm çıkışlar darbe ve demokrasi yıkıcılığı endeksli; ekonomik rant güdümlü. Yurt dışı bağlantılı çalışan art niyetli bir oluşum bu. Bu oluşumun bazı fertlerinin Silahlı Kuvvetlerimizin içine de sızmış olmaları bir talihsizlik. Bu hakikati Ergenekon terör örgütünün suçları bir bir ortaya dökülürken Genelkurmay başkanımız da ifade etti, hem de benzer cümlelerle. Benim tesbitim değil yani.

İşte son derece hamasi ve art niyetli olan bu oluşum; rektörü ile, sivil toplum kuruluşları ile, gazetecileri ile, siyasetçisi ile sonunda ordumuzun da üzerine gelmeye başladı. Önceden hep ordumuzun laiklik hassasiyetinden aldığı ivme ile ülke gündemini manipüle etmeye alışmış olan bu şımartılmış çevreler, art niyetleri ve kurdukları suç örgütleri bir bir ortaya dökülmeye başladığında artık mukaddes ordumuzu da arkalarında göremez oldular. Zira gerçek yüzleri ortaya çıkmaya başlamıştı artık. Yanlış anlaşılmasın! Muhalefetteki her siyasi partiyi bu tehlikeli oluşumun bir parçası olarak göstermek gibi bir niyetim yok. Mesela MHP'nin ilk paragrafta ifade ettiğim hatanın cenderesine düştüğünü ve birilerinin gazına geldiğini belirtmekle şimdilik iktifa edeyim.

Hüseyin Gülerce (Zaman, 6 Mart 2008) son yazısında, ''CHP, bugünleri de mi görecekti?'' diye sormuş. Aslında bu sorunun ''Halk, bugünleri de mi görecekti?'' yada ''Ordu, bugünleri de mi görecekti?'' şeklinde sorulması gerekirdi. Zira ifade, şaşkınlığın tarafı olan öznenin halet-i ruhiyesini belirtmek için kullanılır. CHP gibi senelerdir Ordu'ya yaslanıp iktidar hayalleri görmeye alışmış, halktan kopuk bir partinin bir gün Ordu'ya ''muhtıra'' verecek olması (madde madde verilen bu ''muhtıranın'' detayları için 6 Mart tarihli gazetelere bakabilirsiniz) kimin aklına gelirdi. O nedenle ''bunu da mı görecekti?'' sorusunun muhatabı halk ve Ordu'dur.

İşte tüm bu gelişmelerin ışığında Ordu kurmaylarımıza yönelttiğim tavsiyelerime devam ediyorum.

Yukarıda tarif ve tavsif ettiğim oluşum ve Cumhuriyet'in şımarık çocuğu olan CHP, yaşanan son hadise ile iplerinin sağlamlığını bizlere test ettirmiş, demokrasi ve müreffeh Türkiye; hatta laik ve demokratik Cumhuriyet kuyusuna onların ipi ile inilemeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Dikkat edin! Kısa süreli, pragmatik hesapların ve çıkar çatışmalarının ortasında şimdiye kadar sizlerin samimi hassasiyetlerinizi istismar etmiş bulunan bu çevreler hemen nasılda sizi Amerikancı ve Amerika'dan emir alan bir ordu hüviyetine soktular hiç utanmadan. Şimdiye kadar her başları sıkıştığında 'Ordumuz laikliğin temsilcisi ve koruyucusudur, dinciler ordunun itibarını yok etmek istiyor' diyenler, bugün bir hiç uğruna ve Genelkurmay Başkanımızın açıklamalarına rağmen askerimizi pısırık ve vatan haini (suçlamaların sonu buna çıkar) ithamlarına maruz bırakabilmektedir.

Gene dikkat ediniz ki, sizlerin şimdiye kadar ''akredite'' ettiğiniz bazı gazeteciler ve gazeteler bile size karşı oluşturulan bu cereyanın levazım subaylığını yürütmektedirler. O vesile ile şu gerçekleri tekrar düşünmenizi sizlerden istirham ederim.

Mezkur çevreler Atatürk'ümüze, laik ve demokratik Cumhuriyetimizin çağdaş medeniyet hedeflerine en büyük zararı vermektedirler. Samimi değiller, hiçbir zaman da olmadılar. Ordumuz bu kesimlere en güzel cevabı İnternet sitesinde yayınladığı ''vatan hainlerinden daha çok zarar veriyorsunuz'' şeklindeki ifadelerle değil; demokrasinin gelişmesine dönük katkılar ve açılımlarla verir. Yapacağınız demokrasi vurgulu açıklamalar ve Ortaçağ Avrupasında bile emsali görülemeyecek olan, ''akredite'' uygulamalardan vazgeçildiğine dair bir açıklama yapılabilirsiniz mesela. Böylece halkın büyük bir kesimi ile güven ve sevgi tazelemesi yapılmış olur. Bu şu anda gerçekleştirebileceğiniz en güzel uygulama, bu çevrelerin taşkınlıklarına verebileceğiniz en güzel yanıt ve yapabileceğiniz en verimli PR çalışması olacaktır. Bunun şu andan daha güzel bir vakti de yoktur. Böyle bir hareket ülkemiz demokrasisi adına en önemli bir dönüm noktası olacağı için de halkımızın dilinde destan gibi dolaşacak, belki yüzyıllar boyunca hep alkışlanacaktır. İşbu tavsiyeler hepsinin samimiyetine ve yeteneğine tüm kalbimle inandığım Ordumuzun tüm subaylarına ve kurmaylarına duyurulur. Bu fırsatı kaçırmayalım ve demokrasi yokuşunu, bu çevrelerin muhalefetine rağmen el ele vererek çıkalım. Sözlerimi, CHP'nin Ordumuza karşı vermiş olduğu son ''yazılı muhtıra'' bildirgesinde özne kısmına CHP ifadesini koyarak kullandığı ve Nutuk'tan derlediği sözü, yeniden düzenleyerek bitiriyorum: ''Halkımız ve Ordumuz, manzara-i umumiyeyi tarih sahnesinden ibretle seyretmektedir.'' 5 Mart 2008