10 Aralık 2015 Perşembe

GOLLUM’A BENZEMEK DEĞİL, GOLLUMLAŞMAK SORUN

Bu yazı 7 Aralık 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Son zamanların en iyi ve en pahalı filmleri arasında yer alan ve Titanic ve Ben Hur gibi meşhur filmler kadar Oscar ödülü kazanmayı başarmış olan Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) üçlemesi ve yine çok başarılı bir yapıt olan Hobbit üçlemesinin şüphesiz en renkli karakteri Gollum.

Modern fantezi edebiyatının babası olarak addedilen J.R.R. Tolkien’in eserlerine dayanılarak çekilen bu serilerde baştan sona etkin bir rolde izlediğimiz Gollum karakteri her ne kadar bu iki film ile zihinlere kazınmış olsa da aslında Batı edebiyatı içinde gelişen Yahudi folkoruna dayanan esrârengîz, mistik, insan-yaratık arası bir canlı. Tıpkı Frankestein’da olduğu gibi bir insan tarafından yaratılabilen ve kontrol edilebilen; bazı Yahudi hikâyelerinde, Yahudileri korumak için kullanılan bir yaratık. Elbette, bahsi geçen filmlerde çok daha farklı bir rol biçiliyor Gollum karakterine. İnsanlarca yaratılmış olmaktan öte, insandan yaratığa dönüşmüş bir karakteri temsil ediyor bu sefer.

Aydın ilimizde yaşayan bir doktorun Tayyip Erdoğan’ı Gollum’a benzeten üç resim paylaşması ve ardından Erdoğan tarafından dâvâ edilmesi ile birlikte bir anda dünya gündemine oturduk. Erdoğan’ı sadece karikatürize eden o benzerliğe dayalı resimler eğer görmezden gelinseydi Erdoğan için daha hayırlı olacaktı. Dâvâ açılması ve filmdeki Gollum karakterinin ‘’kötü’’ olup olmadığının belirlenmesine ilişkin bir bilirkişi heyetinin oluşturulmuş olması üzerine konu bir çok yabancı basının gündemine oturdu. Hattâ filmin yönetmeni ve oyuncuları bile konu hakkında görüş bildirdiler. Erdoğan ve Gollum’un resimlerini yanyana koyup resmin altına ‘’soldaki Erdoğan’’ diye yazan gazete bile oldu meselâ.

Gollum’un iyiliği veya kötülüğü noktasında bilirkişi heyetimiz nasıl bir sonuca varır bilemeyeceğim. Ancak filmin yönetmeni, resimlerde görülen şekliyle Gollum’un sevecen, iyi bir yönü olduğunu ifâde etti bile. Dâvâ haberini resimleri ile birlikte ilk gördüğümde Gollum’un görüntüsünden hareketle Erdoğan’a ‘’çirkinlik’’ atfedildiği için dâvâ açıldığını sanmıştım. Oysa dâvâcı Erdoğan ‘’kötülük’’ üzerinden hareket etmiş.

Mezkur hâdise üzerinden Gollum benzetmesinin benim zihin dünyamda çağrıştırdığı şey biraz faklı aslında.

Bence insan olarak Gollum’a benzemekten ziyade Gollumlaşmak tehlikesinden korkmalıyız. Çünkü asıl sorunumuz gerek siyasilerimizin gerekse de toplumumuzun yaşadığı olumsuz değişim, yani Gollumlaşma; bizleri insanlıktan ve vicdânî boyuttan alıp, Said Nursi’nin tesbitiyle, belki hayvanlardan bile daha aşağı bir konuma düşüren, îmân-vicdân-insaf-iz’ân boyutunda yaşadığımız dönüşüm ve eğrilmeler. Yâni bir çeşit maddi ve mânevî Gollumlaşma (bozulma) süreci.

İzah edeyim…

Filmdeki Gollum karakteri aslında ismi Smeagol olan Hobbit klanından bir insan (Tolkien’e göre bir insan çeşidi). Mutlu, mesud bir hayat yaşarken bir gün akrabası Deagol ile balık avına çıkan Smeagol, nehirde gizemli bir altın yüzük bulan Deagol’dan yüzüğü kendisine hediye etmesini ister. Daha yüzüğü gördüğü ilk anda ondaki sihirli gücün tesirine kapılmış ve onun benliğinde hâsıl ettiği ihtiras ile önce hırsa sonra da öfkeye kapılmış ve Deagol’u öldürmüştür. Filmde resmedilenin aksine kendisini hemen dağdaki bir mağaraya hapsetmez. Tolkien’in eserinde köyüne geri dönmüştür; ancak zamanla yüzüğün büyüsü onu iyice sarmış ve giyildiğinde insanı görünmez kılan özelliğini de kullanarak köydeki insanları rahatsız eder duruma gelmiştir. Böylece oradan kovulur. O da bir mağaraya kapanır ve yine yüzüğün tesiriyle uzun bir ömre kavuşurken artık insanlıktan (hobitlikten) çıkar ve Gollum diye bilinen, çift kişilikli, şizofrenik, çirkin bir yaratığa dönüşüverir. Yüzlerce yıl sonra mağaraya yolu düşen başka bir hobit olan Bilbo’nun yüzüğü ondan çalması ile Orta Dünyanın (Tolkien’in fantezi dünyası) kaderini belirleyecek ve iyilerle kötüler arasında bir varolma mücadelesini başlatacak hâdiseler zinciri tetiklenmiştir artık. Yüzüğü bularak eski gücünü tekrar tesis etmek isteyen karanlıklar lordu Sauron ve onun yardımcıları olan Ork’lar ile onlara karşı; yüzüğü bulup onu yok etmeye and içmiş Yüzük Kardeşliği arasında amansız bir mücâdele artık dünyanın kaderini belirleyecek bir maceranın adı ve amacı olmuştur. 

Bir yüzük uğruna; nehirdeki bir kayak üzerinde işlenen iki akraba arasındaki bir cinâyet önemli bir mücâdelenin fitilini ateşlemiş ve sanki Tolkien’in dünyasındaki iyi ve kötü insanların kader çizgisini belirlemiştir. Tıpkı bir kıskançlık ve ihtiras uğruna öz kardeşini öldüren Hz. Adem’in oğlu Kabil gibi…

O ilk cinâyet ile de bizim dünyamızdaki iyi-kötü mücâdelesi başlamış; Kabiller insanlıktan dönüşerek şeytanlaşmışlardır. Tıpkı Gollum’un bazen iyi bazen kötü olabilen şizofrenik çift kişiliğinde olduğu gibi onlar da vicdânları ve şeytanlaşan egoları arasında hep gelgitler yaşamışlar; ama çoğu zaman da içlerindeki kötüye yenilen, onun fısıltılarının gereğini yerine getiren birer zâlime dönüşmüşlerdir.

Yaşadıkları öfke, kin, hırs ve tamahkârlık, benliklerini ele geçirmiş ve vicdânları ne zaman Smeagol olarak var olmaya çalışssa onları Gollumlaştırma yönünde dizginlemiş ve onları hatâ üstüne hatâ yaptırarak daha çok zulüm işlemeye yeltendirmiştir. Habil’i öldüren kardeşi Kabil’in, Musa’nın peşindeki Firavun’un, Yusuf’u kuyuya atan kardeşlerinin, İbrahim’i ateşe atan Nemrud’un, Hüseyin’i öldüren Yezid’in hikâyeleri hep Gollumlaşan benliklerin hikâyeleridir. Nefislerinin ve ihtirâslarının kurbanı olmuş, mal edinme, altın, para, makam, güç gibi dünyalıkların vicdânlarında hâsıl ettiği yıkıcı tesirlerin, büyülenmenin ve güç zehirlenmelerinin etkisiyle Gollumlaşmış nefisler onları insanlıktan çıkarmış ve Smeagol’dan Gollum’a dönüştürmüştür. İlk günahlarını Smeagol olarak işlemiş; ama büyüsüne kapıldıkları ellerindeki ‘yüzüğün’ etkisinden kurtulamadıkları için de zamanla benlikleri değişime uğramıştır. Nemrud’un çok çirkin bir insan olduğu rivâyet edilir; ama onu Nemrud (Firavun) yapan yüzündeki çirkinlik değil, benliğinde yaşadığı geri dönüşü olmayan o Gollumlaşma değişimi; tefessüh (bozulma, çürüme) hâlidir.

İşte bizler de insan olarak asıl Gollumlaşma tehlikesinden korkmalı, Said Nursi’nin ve Fethullah Gülen’in eserlerinde işâret ettikleri o mânevî hastalıklardan korunmaya çalışmalıyız. Erdoğan’ın Gollum dâvâsı nasıl neticelenir bilemem; ancak her insanın kendi Gollumlaşma serüveninin hesabını vereceği bir Mahkeme-i Kübrâ olduğu gerçeğini unutmamalı insan.

Şunu da unutmamalı! Yüzüğün gücü, yüzüğe sahip olan kimseye de yâr olmamıştır. Gene filme ve Tolkien’e dönersek; yüzüğü ateşe atıp yok etmesi gereken kahraman Frodo da onun güç câzibesine kapılmış ve misyonunu başaramamıştır. Arkadaşı Sam’in üzgün bakışları arasında yüzüğü gene Gollum ele geçirmiş; ancak yüzükle beraber ateşe düşerek yüzüğün yok olmasını sağlamıştır. Yani, romanda Tolkien’in çizdiği kader; yüzüğü, iyilik savaşçısı olan Frodo’ya değil, onu ilk baştan beri hırsı ve münafık, şizofrenik karakteri ile hayatta tutmaya çalışan Gollum’a yok ettirmiştir. Bununla sanki; kötülük, kendisini yok eden bir maslahattır demek istemekte ve insanlığa bir ders vermektedir.

Zaten, romanın ve filmin başrollerinden ve iyilik tarafının adetâ mânevî hocası olan, Beyaz Gandalf, Tolkien’in romanında Gollum hakkında ‘’kalbim bana onun (Gollum) oynayacağı bir rol olduğunu söylüyor’’ der ve şeytânî bir yaratık olsa da, onun yüzükle bağlantılı olduğunu ve her şeyin sonunda bir şekilde faydası olacağını düşünür hep. Evet! Tıpkı zâlimi bir başka zâlimin eliyle yok eden kader-i ilahî gibi, yüzüğü ve sahibi Sauron’u, Gollumlaşmış bir karakter olan münâfık ruhlu, çift karakterli ve şizofrenik özellikleri olan Gollumlaşmış bir benlik eliyle yok etmiştir Tolkien.

Sözün özü, siz siz olun, Gollum’a benzemekten değil; Gollumlaşmaktan korkun sevgili dostlarım!