Bu yazı 7 Aralık 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.
Son zamanların en iyi ve en pahalı filmleri arasında yer alan ve Titanic ve Ben Hur gibi meşhur filmler kadar Oscar ödülü kazanmayı başarmış olan Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) üçlemesi ve yine çok başarılı bir yapıt olan Hobbit üçlemesinin şüphesiz en renkli karakteri Gollum.
Modern fantezi
edebiyatının babası olarak addedilen J.R.R. Tolkien’in eserlerine dayanılarak
çekilen bu serilerde baştan sona etkin bir rolde izlediğimiz Gollum karakteri
her ne kadar bu iki film ile zihinlere kazınmış olsa da aslında Batı edebiyatı
içinde gelişen Yahudi folkoruna dayanan esrârengîz, mistik, insan-yaratık arası bir canlı. Tıpkı Frankestein’da olduğu gibi
bir insan tarafından yaratılabilen ve kontrol edilebilen; bazı Yahudi hikâyelerinde, Yahudileri korumak için
kullanılan bir yaratık. Elbette, bahsi geçen filmlerde çok daha farklı bir rol
biçiliyor Gollum karakterine. İnsanlarca yaratılmış olmaktan öte, insandan yaratığa
dönüşmüş bir karakteri temsil ediyor bu sefer.
Aydın ilimizde
yaşayan bir doktorun Tayyip Erdoğan’ı Gollum’a benzeten üç resim paylaşması ve
ardından Erdoğan tarafından dâvâ edilmesi ile birlikte
bir anda dünya gündemine oturduk. Erdoğan’ı sadece karikatürize eden o benzerliğe
dayalı resimler eğer görmezden gelinseydi Erdoğan için daha hayırlı olacaktı. Dâvâ açılması ve filmdeki Gollum karakterinin ‘’kötü’’ olup olmadığının
belirlenmesine ilişkin bir bilirkişi heyetinin oluşturulmuş olması üzerine konu
bir çok yabancı basının gündemine oturdu. Hattâ filmin yönetmeni ve oyuncuları bile konu hakkında
görüş bildirdiler. Erdoğan ve Gollum’un resimlerini yanyana koyup resmin altına
‘’soldaki Erdoğan’’ diye yazan gazete bile oldu meselâ.
Gollum’un iyiliği veya kötülüğü noktasında bilirkişi
heyetimiz nasıl bir sonuca varır bilemeyeceğim. Ancak filmin yönetmeni,
resimlerde görülen şekliyle Gollum’un sevecen, iyi bir yönü olduğunu ifâde etti
bile. Dâvâ haberini resimleri ile birlikte ilk gördüğümde Gollum’un
görüntüsünden hareketle Erdoğan’a ‘’çirkinlik’’ atfedildiği için dâvâ açıldığını
sanmıştım. Oysa dâvâcı Erdoğan ‘’kötülük’’ üzerinden hareket etmiş.
Mezkur hâdise üzerinden Gollum benzetmesinin benim zihin
dünyamda çağrıştırdığı şey biraz faklı aslında.
Bence insan olarak
Gollum’a benzemekten ziyade Gollumlaşmak tehlikesinden korkmalıyız. Çünkü
asıl sorunumuz gerek siyasilerimizin gerekse de toplumumuzun yaşadığı olumsuz değişim,
yani Gollumlaşma; bizleri insanlıktan ve vicdânî boyuttan alıp, Said Nursi’nin
tesbitiyle, belki hayvanlardan bile daha aşağı bir konuma düşüren, îmân-vicdân-insaf-iz’ân
boyutunda yaşadığımız dönüşüm ve eğrilmeler. Yâni bir çeşit maddi ve mânevî
Gollumlaşma (bozulma) süreci.
İzah edeyim…
Filmdeki Gollum karakteri aslında ismi Smeagol olan Hobbit
klanından bir insan (Tolkien’e göre bir insan çeşidi). Mutlu, mesud bir hayat
yaşarken bir gün akrabası Deagol ile balık avına çıkan Smeagol, nehirde gizemli
bir altın yüzük bulan Deagol’dan yüzüğü kendisine hediye etmesini ister. Daha
yüzüğü gördüğü ilk anda ondaki sihirli gücün tesirine kapılmış ve onun
benliğinde hâsıl ettiği ihtiras ile önce hırsa sonra da öfkeye kapılmış ve
Deagol’u öldürmüştür. Filmde resmedilenin aksine kendisini hemen dağdaki bir
mağaraya hapsetmez. Tolkien’in eserinde köyüne geri dönmüştür; ancak zamanla
yüzüğün büyüsü onu iyice sarmış ve giyildiğinde insanı görünmez kılan özelliğini
de kullanarak köydeki insanları rahatsız eder duruma gelmiştir. Böylece oradan
kovulur. O da bir mağaraya kapanır ve yine yüzüğün tesiriyle uzun bir ömre
kavuşurken artık insanlıktan (hobitlikten) çıkar ve Gollum diye bilinen, çift
kişilikli, şizofrenik, çirkin bir yaratığa dönüşüverir. Yüzlerce yıl sonra
mağaraya yolu düşen başka bir hobit olan Bilbo’nun yüzüğü ondan çalması ile
Orta Dünyanın (Tolkien’in fantezi dünyası) kaderini belirleyecek ve iyilerle
kötüler arasında bir varolma mücadelesini başlatacak hâdiseler zinciri
tetiklenmiştir artık. Yüzüğü bularak eski gücünü tekrar tesis etmek isteyen
karanlıklar lordu Sauron ve onun yardımcıları olan Ork’lar ile onlara karşı;
yüzüğü bulup onu yok etmeye and içmiş Yüzük Kardeşliği arasında amansız bir mücâdele
artık dünyanın kaderini belirleyecek bir maceranın adı ve amacı olmuştur.
Bir yüzük uğruna; nehirdeki bir kayak üzerinde işlenen iki
akraba arasındaki bir cinâyet önemli bir mücâdelenin fitilini ateşlemiş ve
sanki Tolkien’in dünyasındaki iyi ve kötü insanların kader çizgisini
belirlemiştir. Tıpkı bir kıskançlık ve ihtiras uğruna öz kardeşini öldüren Hz.
Adem’in oğlu Kabil gibi…
O ilk cinâyet ile de bizim dünyamızdaki iyi-kötü mücâdelesi
başlamış; Kabiller insanlıktan dönüşerek şeytanlaşmışlardır. Tıpkı Gollum’un
bazen iyi bazen kötü olabilen şizofrenik çift kişiliğinde olduğu gibi onlar da
vicdânları ve şeytanlaşan egoları arasında hep gelgitler yaşamışlar; ama çoğu
zaman da içlerindeki kötüye yenilen, onun fısıltılarının gereğini yerine
getiren birer zâlime dönüşmüşlerdir.
Yaşadıkları öfke, kin, hırs ve tamahkârlık, benliklerini ele
geçirmiş ve vicdânları ne zaman Smeagol olarak var olmaya çalışssa onları Gollumlaştırma
yönünde dizginlemiş ve onları hatâ üstüne hatâ yaptırarak daha çok zulüm
işlemeye yeltendirmiştir. Habil’i
öldüren kardeşi Kabil’in, Musa’nın peşindeki Firavun’un, Yusuf’u kuyuya atan
kardeşlerinin, İbrahim’i ateşe atan Nemrud’un, Hüseyin’i öldüren Yezid’in hikâyeleri
hep Gollumlaşan benliklerin hikâyeleridir. Nefislerinin ve ihtirâslarının
kurbanı olmuş, mal edinme, altın, para, makam, güç gibi dünyalıkların vicdânlarında
hâsıl ettiği yıkıcı tesirlerin, büyülenmenin ve güç zehirlenmelerinin etkisiyle
Gollumlaşmış nefisler onları insanlıktan çıkarmış ve Smeagol’dan Gollum’a
dönüştürmüştür. İlk günahlarını Smeagol olarak işlemiş; ama büyüsüne
kapıldıkları ellerindeki ‘yüzüğün’ etkisinden kurtulamadıkları için de zamanla
benlikleri değişime uğramıştır. Nemrud’un
çok çirkin bir insan olduğu rivâyet edilir; ama onu Nemrud (Firavun) yapan
yüzündeki çirkinlik değil, benliğinde yaşadığı geri dönüşü olmayan o
Gollumlaşma değişimi; tefessüh (bozulma, çürüme) hâlidir.
İşte bizler de insan olarak asıl Gollumlaşma tehlikesinden
korkmalı, Said Nursi’nin ve Fethullah Gülen’in eserlerinde işâret ettikleri o mânevî
hastalıklardan korunmaya çalışmalıyız. Erdoğan’ın Gollum dâvâsı nasıl
neticelenir bilemem; ancak her insanın kendi Gollumlaşma serüveninin hesabını
vereceği bir Mahkeme-i Kübrâ olduğu gerçeğini unutmamalı insan.
Şunu da unutmamalı! Yüzüğün gücü, yüzüğe sahip olan kimseye
de yâr olmamıştır. Gene filme ve Tolkien’e dönersek; yüzüğü ateşe atıp yok
etmesi gereken kahraman Frodo da onun güç câzibesine kapılmış ve misyonunu
başaramamıştır. Arkadaşı Sam’in üzgün bakışları arasında yüzüğü gene Gollum ele
geçirmiş; ancak yüzükle beraber ateşe düşerek yüzüğün yok olmasını sağlamıştır.
Yani, romanda Tolkien’in çizdiği kader; yüzüğü, iyilik savaşçısı olan Frodo’ya
değil, onu ilk baştan beri hırsı ve münafık, şizofrenik karakteri ile hayatta
tutmaya çalışan Gollum’a yok ettirmiştir. Bununla
sanki; kötülük, kendisini yok eden bir maslahattır demek istemekte ve insanlığa
bir ders vermektedir.
Zaten, romanın ve filmin başrollerinden ve iyilik tarafının
adetâ mânevî hocası olan, Beyaz Gandalf, Tolkien’in romanında Gollum hakkında
‘’kalbim bana onun (Gollum) oynayacağı bir rol olduğunu söylüyor’’ der ve şeytânî
bir yaratık olsa da, onun yüzükle bağlantılı olduğunu ve her şeyin sonunda bir
şekilde faydası olacağını düşünür hep. Evet! Tıpkı zâlimi bir başka zâlimin
eliyle yok eden kader-i ilahî gibi, yüzüğü ve sahibi Sauron’u, Gollumlaşmış bir
karakter olan münâfık ruhlu, çift karakterli ve şizofrenik özellikleri olan
Gollumlaşmış bir benlik eliyle yok etmiştir Tolkien.
Sözün özü, siz siz olun, Gollum’a benzemekten değil; Gollumlaşmaktan korkun sevgili dostlarım!