4 Aralık 2015 Cuma

AKP ve ERGENEKON NEDEN YARGILANMALI? (5)

Bu yazı 24 Kasım 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.



‘AK Parti ve Ergenekon Neden Yargılanmalı?’ başlığı altında dört yazılık bir seri ile konuya çerçeve çizmeye çalışmıştık. Ana hatları ile özetleyerek daha genel bir perspektiften devâm edelim.

İttihatçı gelenekten gelen Ergenekon yapılanması ve İslâmcı gelenekten gelen ama sonradan son derece materyalist, oportunist (fırsatçı) ve pragmatik davranan ve bir çıkar sağlama aygıtına dönüşen AK Parti oluşumunun ortak bazı özellikleri var:

(1) Kendi siyâsî ajandası ve çıkarları uğruna ülkeyi bir hırsın, mâceranın ve hukuk dışı uygulamaların cenderesine sokmakta beis görmeme,

(2) bunun temîni adına gerekli olan devletçilik anlayışını ikâme ve idâme etme,

(3) bu uğurda gerekli polemikleri üretme, her türlü propaganda araçlarını ve manipülâsyon tekniklerini etkin bir şekilde kullanma,

(4) bu araçları baskı ve zulüm aracına dönüştürürken hukukun sınırlarını, üretilen ‘’gereklilikler’’ üzerinden zorlama ve onu kontrol etme,

(5) ‘kaos ile dizayn’ gerçekleştirmek amacıyla önce bir istikrâr boşluğu oluşturup ardından ‘istikrâr’ tesis ederek ‘vazgeçilmezlik’ elde etme ve bunu yeni siyâsal dizayn yolunda yapılacak hukuk ihlâllerinin gerekliliğine bir iknâ aracı olarak kullanma,

(6) sürekli düşman üreterek, bölerek, ayrıştırarak, ötekileyerek yönetme.

Bu bağlamda, her iki oluşum da, uygulamalarında bazı yöntem ve ton farlılıkları olsa da, toplumu kamplara ayırdı ve onları gerek korkutarak gerekse de birbirleri ile çarpıştırarak temsil ettiği devlet gücünü ‘otoriter koruyucu’ ve ‘istikrârın sağlayıcısı’ olarak ikâme etti.

Ergenekoncu gladyotik zihniyet, toplumu Kürt, Türk, lâik, dinci, Alevî, Sünnî, sağcı, solcu vb. kimlikler üzerinden birbiri ile çatışan fraksiyonlara böldü. Devleti illegal işlerin ve fâili meçhul cinayetlerin içine sokarken bile herşeyi ‘’devletin bekâsı!’’ için yaptı. Dış ve iç düşmanlar üretti. Atatürkçülük, Kemalizm, sonrasında da Ulusalcılık anlayışları altında siyâsî ve toplumsal mühendislikler yaptı.

AK Parti de zamanla bir çıkar örgütüne dönüştü ve yolsuzluklara bulaştı. Bunların örtülmesi adına da Ergenekonla kenetlenerek devletçi bir zihniyete büründü. Ona yeşil bir entari hediye ederek gönüllü Truva atı olmayı kabul etti. İnananlarını ise güya ‘şeriatı sağlamak’ maksadıyla; kayıt dışı maddi güç elde etmenin ve illegal faâliyetlerin gerekliliğine inandırdı. Artık herşey ‘dâvâ’nın, ‘hilâfete’ gidecek yolun güç taşlarını döşemek uğruna yapılıyordu! Buna itirâz eden her ses; ‘tek lider’ Erdoğan’a karşı darbeye teşebbüs eden bir hâin, ajan, dış güç piyonu îlân edildi. Bu uğurda Müslüman gruplar arasına bile nifak sokmaktan çekinilmediği gibi toplum iyice kamplara ayrıştırıldı. Adâlet sistemi Erdoğan’ın ve Saray’ın irâdesinin tutsağı edildi. Basın susturuldu ve özel kurumların mallarına tıpkı eskinin Varlık Vergileri gibi hukuksuzca el konulmaya başlandı.

Tüm bu uygulamalar Ali Ünal’ın iddiâ ettiği gibi devlet trenini rayından çıkardı. Kayıt dışı Arap sermayesi ile ayakta tutulmaya çalışılan ekonomi balonu patladığında; adâlet ve eğitim sistemleri dumura uğratılmış, yasama-yürütme-yargı dengesi hercümerç edilmiş ve bir sürü suça bulaştırılmış devlet aygıtı iflâs edecek. O dibe vurma anı yaşandığında birbirine düşman hale getirilmiş, câhil bırakılmış, vicdânen ve ahlâken çökmüş ve özgüvenini yitirmiş toplum fertlerinin birlikte o hasarı onarma kaabiliyetlerinin de köreltilmiş olduğu anlaşılacak. AKP’nin sahneden çökerek çekilmesi ile Ergenekon, devlet yularını bir darbe veya ‘gerekli koşul’ ile tekrar ele geçirip ülkeyi daha karanlık bir noktaya getirmezse bile; burada resmini çizdiğim şartlar, altından kalkılması çok güç bir kaos ve istikrârsızlık ortamı oluşturacak.

Bu bir ülkenin başına gelebilecek en kötü belâlardan birisi ve bir dibe vurma durumudur. Bu tarz dibe vurmalar her toplumun başına gelebilir. Bir lütfu ilahi tecellisi olarak o topluma yeni bir şans verilebilir. Sebepler bazında ise o toplumda birtakım dinamik ve kaabiliyetlerin tohumlarının olması gerekir. Bunun sağlanabilmesi içinse o toplumda; yozlaşmış, rüşvetçi, rantçı, spekülator, hırsız, zâlim, ahlaksız idarecilere ve zümrelere karşı direnen bazı fertlerin olması ve zamanı gelince de onlardan hesap sorma yetenek, niyet ve dirâyetini sergilemeleri gerekir.

Batı, siyâsî, ekonomik ve ahlâkî bir dibe vurmanın ardından üzerindeki Ortaçağ zulmüne baş kaldırmış ve Rönesans’ın ışığını yakabilmiştir. Daha sonra ise 1. ve 2. Dünya savaşları ile dibe vurmuş ve faşist idârelere direnerek ve onları tarihten silerek bir arada yaşama zeminini tesis edebilmiştir. Amerika, kölelik gibi bir zulme bulaşmış ancak hatalardan ders alabilme yeteneği sâyesinde bir iç savaş ile dibe vurduktan sonra birlikte yaşamayı bilen bir süper güç haline gelebilmiştir.

Bizler şimdilik o noktada olamadığımız için hâlâ İttihatçı macerâcıların gemisinde kürek çekerek hayatımızı sürdürüyoruz. Ermeni tehcîrinde yapılan yanlışları bugünkü nesiller olarak savunmakta ve başkalarının tezlerine karşı bir antitez geliştirmekte zorlanıyor, sadece onların tezlerine küfrediyoruz. Varlık vergisi gibi bir zâlimlik ve hırsızlığı yargılamadığımız için o kiri üzerimizden atamıyor, bugün AKP ile aynı suçu tekrar işliyoruz. Ergenekonvârî örgütlerin ardında bıraktığı binlerce fâili meçhulü, kendi halkımıza yapılan zulümleri ve asit kuyularında kaybolan hayatları yargılamadığımız sürece onların kiri de gelecekteki nesillerin üzerine yapışacak. AK Parti’nin tüm yolsuzlukları, halkı kamplaştırıp bölmesi, oy uğruna Müslümanlar arasına soktuğu büyük fitne, komşu ülkelerle yıkılan ilişkiler, silah kaçakçılıkları, İŞİD ve benzeri terör gruplarına verilen destek gibi bir çok suçun da hesabı sorulamadığı takdirde bizleri yakın gelecekte çok büyük sorunlar bekliyor olacak. Rayından çıkan bir devlet sistemi ile de bunun altından kalkılması adetâ imkansız olacak.

İşte tüm bu nedenlerden ötürü hem AK Parti hem de Ergenekon türü yapılardan kanunlar çerçevesinde çok ciddî hesaplar sorulmalı ve sorumlular cezalandırılmalıdır. Aksi takdirde son üç asırdır içinde bulunduğumuz kısır döngüden çıkamayacağımız gibi, bu sefer, AK Parti ile yaşayacağımız dibe vuruşun hasarını telâfi edemeyecek ve milletçe hak ettiğimiz yeni geleceği inşâ edemeyeceğiz.

Muâsır medeniyetler seviyesine erişebilmek için haksızlık ve adâletsizliğe direnen ve hesap sorabilen bir toplum olmamız şart.