4 Eylül 2007 Salı

''Takke düştü, kel göründü''


Tamer Korkmaz, ''İlhan Selçuk'un karnı ağrıyor: Neden acaba?'' diye soruyordu son yazılarından birinde. Yazının devamında bu karın ağrısının belirtilerini de veriyor Tamer Bey. Belli ki, İlhan Selçuk'un ''Ilımlı İslam'' tabirini sıklıkla kullanma yönünde gösterdiği iştah ve Abdullah Gül'ün isminden yeni bir kafiye üretme telaşı onu isyan ettirmişe benziyor. Ayrıca Selçuk'un, AKP'yi Amerikan çıkarlarına hizmet etmekle suçluyor olması da buna tuz biber ekiyor olmalı.

Daha evvel, Mümtazer Türköne'nin ''Ilımlı İslam'' başlıklı bir yazısını referans alarak mezkur kavramın altının ne kadar boş olduğunu ele almış; bu kavramı Türkiye'de ısrarla kullanmaya devam edenlerin ne yapmaya çalıştıklarını izaha çalışmıştım. O faslı ilgili yazılara havale edip devam edelim. Yazılarımda sürekli olarak bir ''kavramlar savaşından'' bahsettiğimi hatırlıyorsunuz. Belirli bir kesimin sürekli olarak yeni kavramlar oluşturma cehd ve gayreti içerisinde olduğundan bahsetmiş; veyahutta mevcut bazı kavramları değişime tabi tutarak yada onların altlarını boşaltarak yeni yeni cepheler açma telaşına kapıldıklarından söz etmiş; bu panik atmosferinin nedenlerine değinmiştim.

Tüm bu değerlendirmelere rağmen, aynı kesimin bir ''kafiye savaşı'' başlatacağını ise hiç tahmin edemedim. Her ihtimali deneme çaresizliğine kapılmışlar anlayacağınız. İçine düştükleri endişe ve panik çukurunun dibi ne zaman görünecek belli değil. Zira derinlik arttıkça tartışılan argümanların düzeyi de düşüyor. Selçuk'un, Abdullah Gül'ün ismini ''ABD'ullah'' olarak yazıyor olmasından (Tamer Korkmaz, Zaman 24 Ağustos 2007) bahsediyorum. Selçuk, Cumhuriyetteki yazısında (28 Ağustos 2007) bunu her ne kadar kendisi dışında gelişen bir 'eğilim', bir 'hakikat!' olarak sunmaya çalışsada, niyetini saklayamadığı da bir gerçek. Şu ifadelere bakın: ''
Son günlerde Gül'ün adını 'Abdullah' diye değil, 'ABDullah' biçiminde yazan kalemler çoğaldıkça çoğaldı... Cumhurbaşkanı adayının isminin başındaki üç harfin büyük harfle vurgulanması ne anlama geliyor?..'' Hemen söyleyeyim; hiç bir anlama gelmiyor (aşağıda çocuklara hitaben yazdığım bir paragraf var, ona bakabilirsiniz). Bizim ''oligarşi'' uzun süredir genelde bu ülkenin dindarlarını, özelde ise AK Parti camiasını Amerika'ya hizmet etmekle suçluyor. Gül'ün isminin içerisinde ''ABD'' kökünün olması ve bunun büyük harf ile yazıldığında Amerika'yı çağrıştırması, işte bu nedenle bu kesimlerin elinde oyuncak haline gelebiliyor. Bunları yazarken, bir çocuk dergisine eğitici bir yazı yazıyormuş hissinden kendimi kurtaramıyorum. Ancak ''kriz avcılarımız''ın içine düştükleri hal-i pür melal'i de tahlil etmek lazım geliyor bir şekilde. '''ABD'' şeklindeki gösterim ile, Abdullah Gül'ün Amerikan çıkarlarına hizmet edeceği için Cumhurbaşkanlığı makamına getirildiği imajını oluşturmaya çalışan yazarların entellektüel düzeyleri işte bu. Tamer Korkmaz'ı çileden çıkaran ise, bu düzeysizlikten ziyade; bu nitelendirmeyi yapanların bu ülkede yıllarca Amerika'ya bizzat kendilerinin hizmet etmiş olmaları gerçeğidir. İşte bu nedenle Korkmaz, İlhan Selçuk'un ''cuntacılık'' dönemlerinde ''Gizli bir İktidar''ın dümen suyunda nasıl yelken açtığını bizlere hatırlatıyor. Bu darbe ve cuntacılık dönemlerinin Amerika tarafından nasıl koordine edildiği şimdiye kadar bir çok kez ispatlandı üstelik. Ortada, yapılmış itiraflar; kayıtlara geçmiş eylemler, beyanlar var.

Gerçeğin tüm çıplaklığına rağmen, Selçuk'un hala ortalıkta anti-Amerikancı bir görünüm sergilemeye çalışması bazı kalemleri rahatsız ediyor haklı olarak. Daha bundan bir kaç ay evvel, aynı Selçuk'un ''Bush gel birşeyler yap'' dediğini de hatırlıyorsunuzdur, AKP'nin yükselen grafiği karşısında... İşte bu nedenle Korkmaz, bir adım daha atıyor ve (aslında daha önceki yazılarında da bunun altını çizmişti) Selçuk'un aslında ''Amerikancı Gizli İktidar egemenliğini yitirdiği için rahatsızlık duyduğunu ve bu nedenle kendisinin ''bunalıma'' girdiğini belirtiyor. Diğer taraftan Selçuk ise hala; ABD'nin BOP planının ''tıkır tıkır işlediğini'' ve ''iktidardan sonra devletin de Amerikan desteği ve tasarımıyla pek demokratik bir biçimde dincilerin eline geçtiğini'' iddia edebiliyor. Oysa her kez biliyor ki, ABD'nin BOP planı gerçekte Neo-Con tasarımlı bir plandır ve AKP seçmenini ve gerçek dindar kesimleri denklemin eksi ile belirtilen kısmının arkasına koyar. Yani sonuca katkı yapan değil de ondan eksilten, istenmeyen bir değişkeni ifade eder. Sadece tek bir hatırlatma ile bu faslı geçelim. Hatırlarsınız; AK Parti kontrolündeki meclis, Amerika'nın Türkiye'yi üs olarak kullanma planına red oyu vermişti ve aynı kesimler bu sefer ''işte en önemli müttefikimizi kaybettik'', ''bundan sonra Amerika bizi yalnız bırakırsa sonuçları kötü olur'' yaygaları koparıyorlardı. Nereden nereye...

Şimdiki paragrafı yeri geldiği için; bu sefer gerçekten çocuklar bir şeyler öğrensin mülahazasıyla, yazıyorum. Büyüklere de latife olsun. Abdullah ismindeki 'abd' kökü, malum, kul anlamına gelir. Aslen, ''Allah'ın kulu'' anlamına geliyor. Bunu ''ABD'ullah'' olarak yazdığınızda ise ifade Gül'ü çağrıştıran hiç bir anlam taşımıyor. Ya, ''Tanrı'nın Amerikası'' anlamına geliyor. Tanrı kelimesini özellikle seçtim. Peki bizim Neo-Con güdümlü yazarlarımızın kullandığı bu tamlamanın gerçek bir karşılığı var mı sizce? Var elbette. Amerika'da konservatif (tutucu-muhafazakar) çevre dışından insanlar arasında bile çok meşhur olan bir söylem ve kabul vardır. O da; Amerikanın, Tanrı'nın kendisine misyon biçtiği, önünü açtığı bir ülke olduğu düşüncesidir. Bazı Amerika'lıların ülke dışında üstlendiği misyonları ve gerçekleştirdiği eylemleri bu zaviyeden değerlendirmesi çok görünen bir hadisedir. Bizim bazı yazarlarımız bu ifadeyi kullanırken, farkında olmadan! nasıl bir anlam girdabının içine düştüklerini farketmiyorlar. Bunu burada dile getireyim ki; belki bilinçlenirler ve bu ifadeyi kullanmaktan vazgeçerler. Hani anti-Amerikancı takılıyorlar ya!, ''ondan dolayı şeyettim...''

Hazır İlhan Selçuk'tan söz açılmışken bir hususa daha değineyim. Hatırlarsınız! Seçim öncesi dönemde bir CHP-MHP düetine şahit olmuştuk. Bir çok kişi bu yakınlaşmanın perde arkasını iyi okumuş, okurları ile de paylaşmıştı. Bu gelişme ile alaklı ben de şöyle yazmıştım: ''Eğer her iki taraf da samimi ise bu çok güzel bir gelişme tabiki. Ancak benim bu yakınlaşmanın niteliği konusunda ciddi endişelerim var. Birileri, siyaset arenasında bazı dengelerin değişmesinden ürktüğü için panik havası içinde hareket ediyor ve bu gayretleri bazen sergiledikleri garip ama komik söz ve uygulamalarında kendisini hissetiriyor.'' İşte olanlar oldu ve MHP ile yakınlaşma konusunda kendisine kızan solcuları dahi ''dönek solcu'' olmakla suçlayan Selçuk sonunda çark etti. Hani bir söz vardır: ''Takke düştü, kel göründü'' diye. Selçuk'un son söylemi bu söze çok iyi oturuyor. MHP'nin demokratik bir tavır sergileyip, meclisteki Cumhurbaşkanlığı seçimine iştirak etmesi karşısında bakın ne diyor Selçuk: ''Çankaya'yı AKP'ye teslim edecek parti, ülkenin birliği ve bütünlüğü uğruna şehit olanların ailelerine, vatanseverlere, yurtseverlere bu tutumunu nasıl açıklayacak?.. MHP eğer Cumhurbaşkanı seçiminde AKP kuyrukçuluğu yaparsa, bundan böyle milliyetçiliği ağzına almasın!.. Gül'ü Çankaya'ya oturtacak bir MHP'nin bundan böyle şehitler konusunda söyleyeceği her söz, içi boş siyasal edebiyattan gayrı bir içerik taşımayacaktır...'' (Cumhuriyet, 28 Ağustos 2007). Değerlendirmeme, Selçuk'un aynı yazısını noktaladığı ifade ile devam ettireyim: ''Haydi canım sen de!...'' Sizlerin de, bu suçlamaları ilk okuduğunuzda benzer bir tepki verdiğinizden eminim. İfadelerde sözü edilen ''milliyetçilik'' ve ''şehitlik'' kavramlarının meclisteki seçime katılmak ile birlikte anılabilmesi, tam da Selçuk'a yakışan bir illüzyon örneği. Bir kere, MHP'nin milliyetçiliğinin ''şehitler'' ile özdeşleştirilmesi, bazı ülkücülerin bile içine düştüğü, başlı başına bir yalnışlık. Buna bir de, Gül'ün seçilmesi hadisesinin bulaştırılmaya çalışılması tam bir art niyet örneği. Selçuk'un kurduğu cümleler şu anlama geliyor: Sanki Abdullah Gül bir terörist ve AKP de terörizmi destekleyen bir parti. O yüzden ''milliyetçi'' MHP'nin  mecliste oy kullanması bu ''şehit'' katillerini desteklemek oluyor. Bu nedenle de MHP şehit ailelerinin yüzüne bakamaz havası estiriyor Selçuk. Ben söyledim oldu türünden, akla ziyan bir tavır daha anlayacağınız. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Ben bir yazarın, entellektüel anlamda, bu kadar düşük bir düzeyde dolaşacağını pek düşünemiyorum. Olayı, 'art niyet illüzyonu'' olarak tanımlamaktan başka da elimden birşey gelmiyor. Kavram benden, altını doldurması Selçuk'tan... 4 Eylül 2007