Soru çalmanın
kendisi bir gizeme, suçlaması da artık bir paradoksa dönüşmüş durumda. Sağlıklı
bir zeminde tartışılmıyor konu; çünkü sosyolojik ve hukuki şartların zorlamasından
değil, eğitimli ve satın alınamayan Müslümanları devletin tüm kademelerinden
hızlıca temizleyebilme arayışlarından doğmuş bir soykırımına destek amaçlı
olarak su yüzüne çıkarılmış yapay bir tartışma konusu bu. Bu nedenle de organik
bir zeminde gelişmiyor tartışma. Hatta, tartışmaya ve yargılamaya bile
niyetleri yok; iftiralar üzerinden algı yönetimi yapmak dışında ortaya konmuş
net bir çaba, delil, hukuki ve adli süreç yok!
İyi veya art
niyet orasını bilemem; ancak “Cemaat eleştirisi” kapsamında o da sadece
birkaç medyacı ve siyasinin ısrarları ile bahsettiğim yanlış ray üzerinde o da arkadan
ittirmek suretiyle götürülmeye çalışılan bir gündem bu. Böyle bir tren ancak hukuk
ve kanun lokomotifi ile adalet rayları üzerinde taşınabilir oysa! Ortada
süregiden bir soykırım var iken konuyu hukuki ve sosyal-psikolojik bağlamından
koparıp, salt itham ve suçlamalara dayalı bir zeminde bozuk raylar üzerine oturtmuşsanız
ancak kulak tırmalarsınız ve bir soykırım rejiminin taşıyıcısı olan buharlı
propaganda trenine odun taşımış olursunuz.
Benzer bir
örnekle özetlemem gerekirse, yıllar önce kendisini İslamcı yazar olarak
tanımlayan birisinin, hükümetin “paralel devlet” suçlamaları karşısında Hizmet
Hareketini kastederek, “elimde delil yok; ama yaptıklarını biliyorum”
demesi gibi bu konu da maalesef benzer bir tarzda ele alınıyor. Birkaç ay önce Avukat
Murat Akkoç bir ekip çalışması altında yaptıkları çaplı bir analizin
sonuçlarını X, diğer adıyla Twitter, üzerinden açıklarken soru çalma iddiasıyla
yargılanan 17 bin 894 kişiden %94' ünün beraat ettiğini söylemişti. Üstelik
soykırım rejiminin emrindeki Yargıtay kararlarından bahsediyoruz. Ne var ki soru
çalma gibi itham ve suçlamalarla bir milyona yakın insana ceza ve idari soruşturmalar
açıldı. Yani rejimin istihbaratı ve mahkemeleri el ele verdikleri ve
itirafçılık adı altında tehdit ve baskılama yöntemleri de kullandıkları halde henüz
ortada ispatlanabilmiş tek bir iddia yok.
Ortada daha çok; ‘Hizmet
kendi içinde araştırsın ve sorumluları bulup kendini temizlesin’ şeklinde bir beklenti
var ki bu da son derece hastalıklı ve eksik bir bakış açısı. Bir insan veya
grup aleyhinde, ‘hukuk suçlarını henüz ispatlayamadı ama olsun onlar ortaya
çıkıp kendilerini temizlesinler ve suçlarını itiraf etsinler şeklinde bir
bekleyişi dile getirmek bir beklentiden de öte bir önceki yazımda detaylıca
anlattığım bir manipülatif psikolojik taciz (Gaslighting) örneğidir.
Bu ayrıca bir paradokstur
ve ilgili toplum adına psikolojik ve sosyolojik bir çıkmazdır. Buna Kafka
sendromu diyorlar. Franz Kafka’nın bir eserinden ilhamla; bir kişiye
yöneltilen işlemediği suçlar karşısında her yaptığı reddiye bile suçluluğuna
delil olarak kullanılıyor. Günümüzde faşist gruplar ve devletler iletişim
kanallarını da ellerinde tuttukları için bunu daha rahat bir şekilde
başarabiliyorlar. Mesela, birisi size ırkçı suçlaması yapsa ve siz hayır
değilim dediğinizde, “zaten bütün ırkçılar öyle der, adam ol açık açık ırkçı
olduğunu kabul et…” diye tepki verse bu Kafka sendromu sergileniyor
demektir ve kanaatimce ciddi bir zihinsel ve ahlaki hastalıktır. Böyle insanlar
sizden sadece bir evet veya hayır cevabı beklerler. Onun yerine mesela soruyu
netleştirmelerini isteseniz ve “ırkçılıktan kastın ne?” gibi sorular
yöneltseniz onu bile aleyhinizde kullanırlar ve “bak, hayır diyemiyor”
şeklinde bir yaygara ile ilgi dağıtıp muhtemel savınızı (antitezinizi) bertaraf
etmek isterler! Bugün bazı sosyal medya karakterlerinin ortaya bir iddia atıp
ardından üç beş yorum, tepki, soru gelmesi karşısında ilk tepkilerinin hemen, “yetişin
linç ediliyorum”, “siz zaten böylesiniz”, “bunlar ‘FETÖ’ yöntemi” gibi
tezviratlar ile ilgi dağıtmaya çalışmaları bununla ilintilidir.
Bu tarz insanlar
sizlere psikolojik baskılama yöntemleri uygularlarken yukarıdakine benzer başka
stratejiler de uygularlar.
Mesela, tartışma
literatüründe teknik tabirler olarak da geçen ‘laf kalabalığı yöntemi’ (Verbosity)
ve “Gish yardırması” (Gish Gallop) tekniklerini ortaklaşa olarak ya
bilerek ya da habisleşmiş ruhları meyilli olduğu için, doğal olarak
kullanırlar. Birincisinde, ortaya belirsiz ve karmaşık iddialar yayıp dururlar
ve ikinci yöntemle de bir makinalı tüfek hızında bu yarı-doğru veya tamamen
iftira nitelindeki söylemleri ortalığa yayarlar ve zihinlerde hep canlı ve taze
kalması için çabalarlar ki muhatapları bu iddiaları artık savuşturacak enerjiyi
kendilerinde bulamasınlar ve yenilgiyi kabul etsinler! En azından hatalar
yapmaya ve kendilerini bir kısır döngüye hapsetmeye başlasınlar.
Bunun yanında bir
de “Yuvarlak konuşma” (Double-speak) yöntemi vardır ki burada da
niyetlerini açıkça söyleyemeyen insanların belirsiz söylem ve iddialara
sığınarak, kötüyü iyi kelimelerle sarıp sarmalayarak maksatlarını
gerçekleştirmeye çalışmak gayretleridir. O nedenle her zalim mazlumuna, “bu
senin iyiliğin için” der. Her tarafa savaş götürenlerse “biz barış
yapıcılarız” derler. Mesela, yaklaşık 10 yıl önce içlerinde çocukların da
olduğu iki bin Filistinlinin ölümünden sorumlu olan bazı İsrailli subaylar, “çimleri
buduyoruz” demişlerdi. Sizler kendi ülkenizde bir soykırıma maruz kalırken,
soykırıma bahane üretme gayretleri kapsamında sizleri soru çalmakla suçlayan bazılarının
da çıkıp, “biz sizin kendinizi temizlemenizi, içinizdeki hainlerden
kurtulmanızı sağlıyoruz” demeleri gerçek niyetleri örtme maksatlı bir “double-speak”
yöntemidir.
Nitekim, Türkiye
sosyolojisini 1940’lı yıllardan itibaren bu devlette kadrolaşma, adam kayırma,
sonrasında da soru çalma vb. konular üzerinden ele alma samimiyetleri varsa birilerinin,
bunu sadece bir gruba parmak uzatmak yerine kapsamlı sosyolojik boyutuyla ele
almaya yarayacak sorular sormaları gerekirdi. Sormuyorlar ve soramıyorlar,
çünkü ne samimiler ne de kapasiteleri var! Bu yapay gündemi ısrarla ayakta
tutmaya çalışanların amaçlarını zaten önceden birkaç yazıda ele almıştık.
Bu mevzuların
gerçek niteliğiyle konuşulması gerektiği gibi konuşulacağı günler inşallah
gelecektir. Ben hazırım!