8 Aralık 2024 Pazar

Trump’dan diktatör çıkacak mı?

  Tr724 de değil burada yayınladığım yazılardan.



Bir önceki seçim öncesi yazdığım yazıda eski Başkan ve yeni aday Trump’ın, yaşadığı tüm olumsuzluklara, hakkındaki davalardan aldığı cezalara ve eskisinden daha otokrat, öfkeli ve saldırgan görünen imajına rağmen seçimi dört yıl aradan sonra tekrar kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu ve bunun Amerikan demokrasisi adına endişe verici bir gelişme olacağını ele almıştım. Nitekim bu gerçek oldu ve Trump, önemli bir oy oranı ile tekrar başkan seçildi. Üstelik bu sefer Cumhuriyetçiler hem Senato’da hem de Temsilciler Meclisinde çoğunluğu ele geçirdiler. Anlayacağınız, Demokratlar tarihlerinin en ağır ve aşağılayıcı yenilgilerinden birisini yaşamış oldular.

Seçim döneminde seçildiği takdirde otokratik bir başkanlık stili takip edeceğinin açık sinyallerini veren Trump ocak ayında görevi devraldığında eli tahmininden daha güçlü bir şekilde göreve başlamış olacak. Trump’ın oluşturacağı kabinesine dair açıkladığı ilk isimler bu yöndeki endişeleri destekler mahiyette. Bu tartışmalı kabinenin onaylanması adına Trump kanadının Cumhuriyetçi Parti’ye “sadakat” baskısı altında hem psikolojik hem de fiziki müdahalelerde bulunacağı çok açık ve bunun ilk işaretlerini de vermeye başladılar.

İsimler neden önemli

Tıpkı Erdoğan gibi tüm gücü ele geçirmek ve kanun dışılık ve baskılama gibi yöntemler kullanarak devlet aygıtını kısa sürede şekillendirmek gibi emelleriniz var ise etrafınıza topladığınız isimlerin kimlikleri, liderin vaat ettiklerine bağlılık eğilimleri, suç işlemeye ve kanunsuzluğa meylettirebilecek zaaf noktaları, hamasete açık oluşları ve cehalet dereceleri oldukça önemlidir. Hele bir de o lider suça ve yolsuzluğa bulaşmış ise etrafındaki tehditlerden hızlıca sıyrılmaya ve kendisini güvence altına almaya ciddi derecede ihtiyaç duyar ve etrafına topladığı insanların kişilikleri daha da önemli bir hale gelir.

Trump’ın ilk açıkladığı isimler arasında çok tartışılan şahsiyetler var. Bazıları hakkında ciddi suç iddiaları mevcut; ancak çoğunun ana ortak noktaları ve asıl endişe verici nokta atanacakları görevlere liyakatleri olmayan kişiler olmaları. Bu da Trump’ın kanun dışı emirlerinin uygulayıcısı olabilecek kalibrede tipler olacakları yönündeki ilk gösterge şeklinde yorumlanabilir.

Zira Trump, bunun aksi ile daha önce tokat yemiş bir lider. Bir önceki başkanlığı döneminde yardımcısı Mike Pence başta olmak üzere etrafından bazı isimler görev bilinci ve ahlaki duruş sergilemişler ve Trump’ın birtakım kanunsuz taleplerini yerine getirmeyi reddettikleri için de ya Pence gibi hain ilan edilmişler ya da görevlerinden ayrılmak durumunda bırakılmışlardı. İşte o yarıklar yüzünden Trump çok geç de olsa iki yıl sonra yargılanmaya başlanabildi ve adalet önünde suçları ispatlanarak, yürürlüğe geçirilmese bile, birtakım cezalar aldı. Ancak dört yıldır hep söylediğim gibi, gizli bir el onu hep korudu ve bugün onu yeniden başkanlığa taşıyan sürecin ana mimarı oldu!

Önemli bazı isimlere hızlı bir bakış

Bir önceki yazıda önemli sayıda Amerikalı Müslümanın Trump’a sembolik ama hatalı yanılgılara dayanarak oy verdiklerini ama pişman olacaklarını belirtmiştim. Nitekim Trump’ın kabinesi için açıkladığı isimlerin önemli bir kısmının Trump’ın savaş karşıtı görünümüne rağmen savaş yanlısı ve İsrail; hatta Siyonizm destekçisi kişiler oldukları görülüyor. Yani tek sıkıntı, liyakatsizlikleri ve kişilikleri değil! Trump’ın kendisi de açıkça “İsrail’in savaşına karşı çıkanları Amerika’da tutmamak lazım” tarzında bir ifade kullandı yenilerde. Bu, suistimale son derece açık bir tehdit! Kısacası, İsrail’i birazcık eleştirenleri, Türkiye’deki soykırım aracı olan “Fetö” propagandası misali, hemen Hamas terörü destekçisi ilan edip ülke dışına tekmeleme kapısını açabilecek bir sürecin habercisi bu.

Açıklanan ilk isimlerden olan Adalet Bakanı adayı Matt Gaetz, suç dosyası olan, çevresine imtiyaz sağlamış, yasak madde kullanmış ve ismi çocuk yaştakilerle cinsel ilişki skandalına karışmış bir isim. Toplumsal baskı gelince, Trump geri adım attı ve yerine eski Florida Başsavcısı Pam Bondi’yi atadı. Bondi, 2023 yılında katıldığı bir programda, “Trump kazanırsa Adalet Bakanlığını silah olarak kullanacak… Bakanlıktaki savcılar ve müfettişlerin ‘kötü olanları’ hedef alınacak, bunların kim oldukları belli, kayıtları var… Evin temizlenmesi lazım…” gibi ifadeler kullanan bir isim. The Hill gazetesine göre, Trump’a yardım eden bir avukat da Adalet Bakanlığı’nda çalışan kişilerden Cumhuriyetçi vizyona uymayan ve ona karşı çıkanlar işi bırakmalılar demiş şimdiden.

Diğer isimlerden olan Başkan Yardımcısı adayı James D. Vance, İçişleri Bakanı adayı Marco Rubio, ve Ulusal İstihbarat Direktörü adayı Tulsi Gabbard gibi isimler zamanında Trump’ı kamu önünde aşağılamış isimler. Yani Erdoğan için Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli ne ise bunlar da onun gibiler adeta. Erdoğan’a zamanında Bizans uşağı, Siyonist, yolsuz vs. demiş; ancak sonradan onun Bakan’ı veya kabinesinde etkili bir eleman olarak en yılmaz savunucusu olmuş olan isimleri bir gözden geçirin. Vance, Trump için “Amerikan’ın Hitleri”, “Kızılmayı hakkeden biri” vs. demiş bir isim. Rubio, onun için “dolandırıcı” (con artist) demiş mesela! Sağlık İşleri’nin Genel Sekreteri adayı Robert Kennedy Jr. da Trump’ı destekleyen ve MAGA şeklinde adlandırılan taban için “kavgacı ahmaklar” tabirini kullanmış olan birisi. Kennedy de Gabbard da kabineye seçildikten sonra liyakatsizlikleri açıkça sorgulanan isimlerden.

Trump’ın ilk açıkladığı büyükelçi adayı ismi bildiğim kadarıyla İsrail Büyükelçiliği makamı oldu. Bu görev için bu sahada tecrübesi olmadığını düşündüğüm Arkansa Valisi Mike Huckabee’yi öne sürdü. Yazılanlara göre Huckabee, İsrail’in Batı Şeria’yı ele geçirmesini ve Yahudi yerleşimcilerin yaptıklarını savunan, İslamofobik fikirleri olan Evanjelik Hristiyan bir isim. Bunu da Trump’a destek veren Müslümanların kulağına bir küpe olarak takıp devam edelim.

Trump’ın Birleşmiş Milletler temsilcisi olarak düşündüğü isim olan Elise Stefanik de muhalif Cenk Uygur’a göre, İsrail’e yeni savaş suçları için yeşil ışıl yakabilecek, ABD’deki 6 Ocak meclis kalkışmasını da destekleyen bir aday.

Trump’ın Amerikan’ın en önemli kuruluşlarından birisi olan Yurtiçi Güvenliği Bakanlığı (Department of Homeland Security) için düşündüğü isim de yine bir aşırı sağcı Evanjelik Hristiyan ve Trump savunucusu olan Kristi Noem. Noem’in bir Twitter mesajında valisi olduğu Güney Dakota meclisine İsrail’i savunmak adına verdiği bir kanun düzenleme maddesini reklam etmek için yazdığı, “Tanrı’nın seçilmiş insanlarının güvenliğini korumak adına” şeklindeki mesajı da buraya not düşüp geçelim!

Atanılabilecek en etkili makamlardan olan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü ve Savunma Bakanlığı için teklif edilen isimler de son derece ilginç karakterler. Düşünüldükleri makamlar için liyakatlerinin olmadığı ve Trump’a olan bağlılıklarının o makamlarda doğuracağı tehlikeler daha şimdiden ciddi şekilde tartışılmaya başlandı.

Savunma Bakanlığı için düşünülen isim olan Rege Hegseth, FOX TV’de sunuculuk yapan ve belki de liyakatsizliği ve karakteri en çok tartışılan iki isimden biri. Diğer isim yukarıda bahsettiğim ve gelen tepkiler üzerine adaylığı geri çekilen Adalet Bakanı adayı Matt Gaetz. Hegseth, TV ekranında sırf COVİD aşılarını eleştireceğim diye, “10 yıldır ellerimi yıkamıyorum. Mikrop diye bir şey yok. Görmediğim için de gerçek değiller” diyerek övünerek konuşabilmiş bir isim. Ayrıca, verdiği söyleşilerde Hristiyanlar olarak bir eğitim kalkışması yapmalı ve eğitim kampları ile Amerika’yı tekrar geri almak üzere eğitimler vermeliyiz tarzı aşırı Hristiyan milliyetçisi görüşler ileri sürmüş bir isim. Yine Hegseth de “Amerikancılık ve Siyonizm aynı şeylerdir” diyerek İsrail savunuculuğunu açıkça dile getirmiş bir aday.

Diğer önemli aday da CIA, FBI, NSA gibi Amerika’da faaliyet yürüten 18 istihbarat örgütünün yöneticisi olarak düşünülen Tulsi Gabbard. Normalde Demokrat olan; ama sırf Trump’ı desteklemek adına Cumhuriyetçi kanata geçmiş olan bir isim. Liyakatsizliği haricinde Rusya ve Esed yanlısı söylemleri ile de eleştiriliyor. Ancak, Trump’ın Rusya ile olduğu iddia edilen ilişkileri dikkate alınırsa bu isim belki de en ilgi çekici isimlerden birisi haline geliyor. Hem de tüm istihbaratın başına gelen bir isim bu. Bizdeki İran yanlısı Fidan’ın, MİT başkanı yapılıp İrancı Selam-Tevhid örgütlenmelerinin sümen altı edilmesi gibi bir ihtimal var karşımızda. Yani bu Trump’ın Rusya ile olduğu iddia edilen ilişkilerini kimse araştıramayacak ve olan deliller de yok edilecek belki de. Ayrıca, gazeteci Mehdi Hasan’a göre Gabbard’ın Hint Milliyetçisi ve [Faşist, U.T.] Modi ile de yakınlığı var. Basına yansıdığına göre bir Cumhuriyetçi temsilci olan Don Beyer bile Gabbard’ın liyakatsiz olduğunu ve ulusal güvenlik adına bir tehlike oluşturduğunu söylemiş.

Bu pozisyonla bağlantılı olarak Trump’ın FBI direktörü olarak düşündüğü isme de bir göz atmak gerekiyor. Bu isim, Gabbard gibi Hint kökeni olan Kash Patel. Trump’ın bana göre belki de en hassas olduğu kurum FBI. Çünkü bir önceki FBI direktörünü kendisi atadığı halde (bu atama 10 yıla kadar uzanabiliyor), başı adalet ile belaya girdiğinde bu isimle Florida’daki meşhur otelinde buluşmuş, destek beklemiş ama bulamamıştı. Bununla da kalmadı meşhur oteli FBI tarafından basıldı ve orada birtakım deliller ve devlet gizliliği olan bazı belgeler ele geçirildi. Trump şimdi büyük ihtimalle ilk iş olarak bu ismi istifaya zorlayacak ve ateşli savunucusu olan liyakatsiz Patel’i göreve getirecek. Patel, Trump’a destek konuşmaları yaptığı dönemde “FBI binasını kapatacağım ve Derin Devlet Müzesi yapacağım” demiş olan popülist birisi. Trump da tıpkı Erdoğan’ın gibi uzun süredir hep sanki bürokrasiye savaş açmış görüntüsü veriyordu. İşte Patel bu noktada bir “temizliğin” yapılabilmesi adına kasten seçilmiş bir aday görüntüsü veriyor. Bununla da kalmayıp temizliğin sadece devlet makamlarında değil “komplocu” basında da yapılacağını açıkça ifade etti Patel. Hem de bunun gerekirse “ya kanunen ya da suç işleyerek” yapılacağını bile söyleyebildi. Yani bizdeki “kanlı mı olacak, kansız mı” veya “acırsanız, acınacak hale gelirsiniz” diyen İslamcılar gibi…

Trump’ın CIA’in başına düşündüğü isimse kendi adamlarından, aşırı sağ fikirleri ile de tanınan ve Podcast programlar yapan eski bir CIA ajanı olan Dan Bongino. Mevcut CIA başkanı Ronald Rowe’un, Trump’dan bir ön görüşme için randevu bile alamadığı söyleniyor.

Peki bu durumda ne olacak?

Trump, muhtemelen kendi partisine de henüz tam olarak güvenemediği için kabinesinin, senato onayı olmadan yani senato tatilde iken “recess appointment” denilen bir yöntem ile bizzat kendisi tarafından atanmaları gerektiğini düşünüyor ve bu yönde bir talep şimdiden dile getirildi. Bu, Trump’ın resmini çizdiğim aday tercihleri dikkate alındığında çok anlam ifade ediyor! Trump’ın bahsettiğim ikinci dönem motivasyonları ve içinden geçtiği varoluşsal travmaları onu aşırı tedbirler almaya götürecek ve işaret ettiğim gibi devlet kadrolarını ve medyayı başta FBI, CIA ve Adalet Bakanlığı olmak üzere temizlemeye çalışacak. Kinci kişiliği ile varoluşsal refleksleri birleşince ihtiyaç duyacağı en büyük hazine emirlerini harfiyen uygulayacak ve onun için suç işlemeyi ve devlet teamüllerinin dışına çıkmayı dahi göze alabilecek yeni bir kabine-kadro oluşturmak. Bizdeki darbeleri ve katliamları ortalığa saçılan Ergenekon’un ve sonrasında da yolsuzluk soruşturmaları ile sarsılan Erdoğan’ın yaşadıkları varoluşsal krizler ve ardından kanun dışına çıkarak gerçekleştirdikleri devlet içi temizlikler ve soykırım aynı oyun kitabından çıkmalar. Trump bu yönde ilerleyeceğini önceki söylemlerinin ötesinde uygulamaya koymuş gibi görünüyor.

Normalde bu şekilde atanan federal yetkililer yaklaşık iki yıla kadar görevde kalabiliyorlar bir sonraki meclis onayına kadar, ancak Trump’ın zaten o zamana kadar devlet kademelerinde, medyada ve Cumhuriyetçi Parti içerisinde gerekli temizlikleri yapmayı planladığını düşünmek yanlış olmaz.

Trump gibi kişilerin kinci olduklarını ve zamanında karşısında olmuş olan federal yetkilileri; hatta kendisini tam olarak desteklememiş olan eski yardımcısı Mike Pence dahil birçok kişiden intikam almaya çalışacağını ve Cumhuriyetçi Partiyi “sadakat” (loyalty) sloganı eşliğinde yeniden tasarlamaya çalışacağını önceden irdelemiştik. Bu atamalar bunun güçlü bir ön göstergesi.

Seçimi Trump mı kazandı, yoksa Demokratlar mı kaybetti?

Seçim sonrası insanların sorduğu ilk sorulardan birisi de bu oldu. Seçimi Trump kazanmış gibi görünse de aslında Demokratların yaptıkları büyük taktiksel hatalar ve parti yönetiminin ve yönetim anlayışının seçkinci (elitist) reflekslere yenik düşmesi Demokratlara büyük bir seçim hezimeti yaşattı. Oysa iyi bir strateji ile, Biden’ın daha ilk günden aday olmadan yerini Harris den daha güçlü bir adaya bırakması ile ve makyaj niteliğindeki seçim vaatlerinin halk nazarında yer bulamaması gibi sebeplerle Trump gibi hüküm giymiş, kişiliği tartışmalı olan ve demokrasiyi mahvedebilecek motivasyonda bir aday karşısında bile adeta yerlerde süründüler. Evet! Görünürde seçimleri Demokratlar kaybettiler; ancak bu yazıda çizmeye çalıştığım resim gerçekleşebilirse yani Amerikan halkı ve kurumları Trump’ın ve liyakatsiz adaylarının tıpkı mafyalaşan Erdoğan yönetiminde gördüğümüz gibi potansiyel tehlikelerini bertaraf edemezlerse hem Amerika hem de dünya kaybedecek. Yani, Trump’dan tam bir diktatör çıkmasa bile son derece zedeleyici bir otokrat çıkacağı ve Amerika’yı çok zor bir sürecin beklediği aşikâr. Bakalım demokratik ülkelerin temeli olan güç dengesi ilişkileri bu motivasyonlara direnebilecek mi yoksa ona yenik mi düşecek? Hep birlikte izleyeceğiz!