6 Kasım 2015 Cuma

AK PARTİ SAMİMİ Mİ?

Bu yazı 5 Kasım 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.



Bir süredir AKP-Cemaat-Ergenekon bağlamında toplumsal analizler yapıyoruz. AKP’nin 14 yıl sonunda toplumu getirdiği nokta eskisinden daha kötü. Cemaat başta olmak üzere toplumun diğer kesimleri AKP liderliğine güvenmiş ve sivil anayasa yapılması ve toplumsal birliğin sağlanması yönünde AKP’ye destek vermişlerdi.

AKP özellikle son üç yılda hakkındaki yolsuzluk iddialarını savuşturma adına toplumun diğer kesimleri üzerinde duygusal, zihinsel ve fiziksel tâciz yöntemleri uyguladı. Diğer yandan da kendi tabanı üzerinde daha farklı tonda zihinsel ve duygusal manipülâsyonlar yaptı. Tüm bunların neticesinde toplum kamplaştırıldı. Aileler arasına bile nifak sokulduğundan daha önce bahsetmiştik. Toplum olarak adetâ cinnet geçiriyoruz.

Bir Kasım seçim sonuçları arefesinde Başbakan Davutoğlu’nun “Türkiye’yi her türlü kutuplaşmadan, gerilimden çıkaracağız” ve “Herkesin hukuku güvence altındadır. 78 milyonun hukuku mutlak sûrette korunacaktır. Husûmet, nefret dili kaybedecek” demiş olması artık pek birşey ifâde etmiyor. Âyînesi iştir kişinin; lâfa bakılmaz derler. AKP’nin seçim öncesi ve sonrası amelleri ise ortada. Tüm hukuksuzluklara aynen devam ediliyor. Kamuoyuna ve tabanlarına ‘’istikrar’’ nutukları atıp ardından ‘ama’lı cümleler kurarak yollarına devam edecekler.

Daha önce de yazdım! AKP artık demokrasi rayından çıkmış, Gladyo’nun rotasına girmiş, hedefi şaşmış bir partidir. Rolünü, tükendiği güne kadar da oynamak zorunda. O rolün dışına çıkması imkânsız. Günü geldiğinde de yine aynı gladyotik yapılar tarafından ipi çekilecektir.

Hiç adil olmayan bir süreç ile bu seçime gelindi. Yaklaşık beş ay önce halkımız yine sandığa gitmiş ve AKP’ye yüzde 39 oy ile ancak koalisyon şansı vermişti. Erdoğan’ın girişimleri ve muhâlefetin beceriksizliği sâyesinde koalisyon gerçekleşmedi. Erdoğan’ın irâdesi millet irâdesinin önüne geçti ve kamuoyu oyalanarak, ‘’milli irade’’ kılıfında servis edildi. Böylece ülke 1 Kasım seçimlerine zorlandı. AKP’nin başarılı bir şekilde yürüttüğü ’kaos-istikrar korkutuculuğu’ teknikleri, MHP’nin dolaylı destekleri, CHP’nin samimiyetsizlikleri ve beceriksizlikleri, HDP’nin PKK eliyle imajının zedelenmesi meyvelerini verdi ve AKP tek başına iktidar olmaya halkı mecbur bıraktı.

Zâten AKP’nin ‘’millet [koalisyon demekle] kaosu seçti’’ söylemlerinin hemen akabinde sürpriz bir şekilde hortlayan PKK terörü, taşeron örgütlerin; antidemokratik hükümetlerin kötü gün dostu olduğunu bir kez daha kanıtladı. IŞID tarafından gerçekleştirilen ve 100’ün üzerinde kişinin öldüğü patlamanın da halk arasındaki ‘’istikrar ve kaos’’ algısına zemin hazırladığını unutmamak gerekir.

Bunların hâricinde ülkedeki tüm medya kanalları, bir kaç alternatif dışında, hep AKP lehine çalıştı. Muhâlif sesler halka kendilerini anlatamadılar. Zâten beceriksiz, samimiyetsiz ve Ergenekon tarafından çevrelenmiş kadrolardan ben pek anlamlı bir muhâlefet beklemiyordum. Bahçeli’nin AKP’ye verdiği dolaylı desteği ve CHP içerisindeki dostlar alışverişte görsün izlenimi veren siyâsetçileri bu bağlamda okumak gerekiyor. Oy çalınma iddiâları karşısında bile parmak oynatmayan muhâlefet partilerinden söz ediyoruz.

Tüm bunlara ilâve olarak, seçime yaklaşırken AKP saldırılarına karşı kendisini savunan Cemaat medya organlarına, hukuksuz ve gayrı ahlâkî yöntemlerle kayyım atanarak el konulması kara bir leke olarak hala ortada duruyor. Seçimin hemen ardından, kayyım bir çok gazetecinin işine son verdi. İzmir’de casusluk operasyonları yapmış başarılı emniyetçilere operasyon yapıldı. Daha önce de, ajanlık faaliyeti yürütenlere, kaçak GDO’lu ürün satanlara, IŞID ve Ergenekonculara operasyonlar yapan emniyetçi, savcı ve hâkimlere karşı yapılan öç alma operasyonlarının da parçası olmuştu AKP.

İşte tüm bu yanlışlar ve AKP’nin hâlâ yargıdan kaçırdığı yolsuzluklar ortada dururken, Davutoğlu bu yönde hiç bir özür, özeleştiri beyân etmedi. Şimdiye kadar söylemlerinden farklı hareket ederek eylem aşamasında hep farklı davrandılar.

Seçimin hemen ardından Numan Kurtulmuş’un; ‘’devlette hâlâ binlerce paralel var bunlar temizlenecek’’ demesi ki, ‘’paralel’’ safsatası kanun önünde deliller ve yargılanmalar neticesinde onanmış bir suç değildir, bana Davutoğlu’nun balkon konuşması ile sadece Batı tribünlerine oynadığını gösteriyor.

İlâve olarak, gazateci Rasım Ozan’ın ve Cem Küçük’ün seçimin ardından vakit kaybetmeden Cemaat’in diğer medya organlarına da kayyım atanarak ele geçirileceğini açıklamaları ve bunu yaparken kullandıkları ‘’bu böyle biline…’’ şeklindeki fütursuz fermanvârî üslûbları yukarıda izhar ettiğim endişelerimde haklı olduğumu gösteriyor. Yâni anlayacağınız, Erdoğan’ın kendi ifâdesiyle tanımladığı ‘’cadı avı’’ devam edecek.

Seçim ertesi Nokta dergisi basılıp yöneticileri tutuklandı. El koyma işleminin Cemaatle sınırlı kalmayıp diğer medya organlarına da sıçrayacağı bizzat Cem Küçük tarafından îlân edildi. Aydın Doğan’a hitap ederek, isim verdiği gazetecileri kovmazsa kendisine merhamet edilmeyeceğini ve onun gazetelerini de yöneteceklerini söyleyerek küstahlaştı. AKP tabanına ‘bunlar düşmanca hareket eden hâinler’, ‘hadleri bildirilecek’ söylemleri hep yapılıyordu. AKP tabanının alternatif seslerin susturulması karşısında hukuksal zemin sorgulamayacağını zaten iyi biliyorlar.

Emre Uslu’nun çıkarımlarına katılıyorum. ‘’Önümüzdeki yıl sadece muhâlifler için değil AKP’liler ve tüm Türkiye için rahat bir yıl olmayacak. İstikrar ve rahat bekleyenler boşuna beklemesin, AKP bunu sağlamayacak. Sağlayamaz…’’

Sağlayamaz; çünkü AKP artık istese de eski fabrika ayarlarına geri dönemez. Bunu balkon konuşmaları ile örtemezler. AKP artık gladyotik yapıların Türkiye için çizdiği yeni rotanın, Batı’nın mülteci sorunundaki hamallık rolünün, İran-Rusya-Çin hattı ile Batı-İsrail-Arap sermayesi arasındaki çekişmenin Orta Doğu planlarına yansıması ölçüsünde bir ömre ve öneme sahiptir ancak.