Tr724 de değil burada yayınladığım yazılardan.
Bir önceki seçim
öncesi yazdığım yazıda eski Başkan ve yeni aday Trump’ın, yaşadığı tüm olumsuzluklara,
hakkındaki davalardan aldığı cezalara ve eskisinden daha otokrat, öfkeli ve
saldırgan görünen imajına rağmen seçimi dört yıl aradan sonra tekrar kazanma
ihtimalinin yüksek olduğunu ve bunun Amerikan demokrasisi adına endişe verici
bir gelişme olacağını ele almıştım. Nitekim bu gerçek oldu ve Trump, önemli bir
oy oranı ile tekrar başkan seçildi. Üstelik bu sefer Cumhuriyetçiler hem Senato’da
hem de Temsilciler Meclisinde çoğunluğu ele geçirdiler. Anlayacağınız,
Demokratlar tarihlerinin en ağır ve aşağılayıcı yenilgilerinden birisini
yaşamış oldular.
Seçim döneminde seçildiği
takdirde otokratik bir başkanlık stili takip edeceğinin açık sinyallerini veren
Trump ocak ayında görevi devraldığında eli tahmininden daha güçlü bir şekilde göreve
başlamış olacak. Trump’ın oluşturacağı kabinesine dair açıkladığı ilk isimler bu
yöndeki endişeleri destekler mahiyette. Bu tartışmalı kabinenin onaylanması
adına Trump kanadının Cumhuriyetçi Parti’ye “sadakat” baskısı altında hem
psikolojik hem de fiziki müdahalelerde bulunacağı çok açık ve bunun ilk
işaretlerini de vermeye başladılar.
İsimler neden önemli
Tıpkı Erdoğan
gibi tüm gücü ele geçirmek ve kanun dışılık ve baskılama gibi yöntemler kullanarak
devlet aygıtını kısa sürede şekillendirmek gibi emelleriniz var ise etrafınıza
topladığınız isimlerin kimlikleri, liderin vaat ettiklerine bağlılık eğilimleri,
suç işlemeye ve kanunsuzluğa meylettirebilecek zaaf noktaları, hamasete açık
oluşları ve cehalet dereceleri oldukça önemlidir. Hele bir de o lider suça ve
yolsuzluğa bulaşmış ise etrafındaki tehditlerden hızlıca sıyrılmaya ve
kendisini güvence altına almaya ciddi derecede ihtiyaç duyar ve etrafına
topladığı insanların kişilikleri daha da önemli bir hale gelir.
Trump’ın ilk
açıkladığı isimler arasında çok tartışılan şahsiyetler var. Bazıları hakkında ciddi
suç iddiaları mevcut; ancak çoğunun ana ortak noktaları ve asıl endişe verici
nokta atanacakları görevlere liyakatleri olmayan kişiler olmaları. Bu da Trump’ın
kanun dışı emirlerinin uygulayıcısı olabilecek kalibrede tipler olacakları
yönündeki ilk gösterge şeklinde yorumlanabilir.
Zira Trump, bunun
aksi ile daha önce tokat yemiş bir lider. Bir önceki başkanlığı döneminde
yardımcısı Mike Pence başta olmak üzere etrafından bazı isimler görev bilinci
ve ahlaki duruş sergilemişler ve Trump’ın birtakım kanunsuz taleplerini yerine
getirmeyi reddettikleri için de ya Pence gibi hain ilan edilmişler ya da görevlerinden
ayrılmak durumunda bırakılmışlardı. İşte o yarıklar yüzünden Trump çok geç de
olsa iki yıl sonra yargılanmaya başlanabildi ve adalet önünde suçları
ispatlanarak, yürürlüğe geçirilmese bile, birtakım cezalar aldı. Ancak dört
yıldır hep söylediğim gibi, gizli bir el onu hep korudu ve bugün onu yeniden başkanlığa
taşıyan sürecin ana mimarı oldu!
Önemli bazı isimlere
hızlı bir bakış
Bir önceki yazıda
önemli sayıda Amerikalı Müslümanın Trump’a sembolik ama hatalı yanılgılara
dayanarak oy verdiklerini ama pişman olacaklarını belirtmiştim. Nitekim
Trump’ın kabinesi için açıkladığı isimlerin önemli bir kısmının Trump’ın savaş
karşıtı görünümüne rağmen savaş yanlısı ve İsrail; hatta Siyonizm destekçisi
kişiler oldukları görülüyor. Yani tek sıkıntı, liyakatsizlikleri ve kişilikleri
değil! Trump’ın kendisi de açıkça “İsrail’in savaşına karşı çıkanları
Amerika’da tutmamak lazım” tarzında bir ifade kullandı yenilerde. Bu,
suistimale son derece açık bir tehdit! Kısacası, İsrail’i birazcık
eleştirenleri, Türkiye’deki soykırım aracı olan “Fetö” propagandası
misali, hemen Hamas terörü destekçisi ilan edip ülke dışına tekmeleme kapısını
açabilecek bir sürecin habercisi bu.
Açıklanan ilk
isimlerden olan Adalet Bakanı adayı Matt Gaetz, suç dosyası olan, çevresine
imtiyaz sağlamış, yasak madde kullanmış ve ismi çocuk yaştakilerle cinsel
ilişki skandalına karışmış bir isim. Toplumsal baskı gelince, Trump geri adım
attı ve yerine eski Florida Başsavcısı Pam Bondi’yi atadı. Bondi, 2023 yılında
katıldığı bir programda, “Trump kazanırsa Adalet Bakanlığını silah olarak
kullanacak… Bakanlıktaki savcılar ve müfettişlerin ‘kötü olanları’ hedef
alınacak, bunların kim oldukları belli, kayıtları var… Evin temizlenmesi lazım…”
gibi ifadeler kullanan bir isim. The Hill gazetesine göre, Trump’a yardım eden
bir avukat da Adalet Bakanlığı’nda çalışan kişilerden Cumhuriyetçi vizyona
uymayan ve ona karşı çıkanlar işi bırakmalılar demiş şimdiden.
Diğer isimlerden
olan Başkan Yardımcısı adayı James D. Vance, İçişleri Bakanı adayı Marco Rubio,
ve Ulusal İstihbarat Direktörü adayı Tulsi Gabbard gibi isimler zamanında
Trump’ı kamu önünde aşağılamış isimler. Yani Erdoğan için Süleyman Soylu ve
Devlet Bahçeli ne ise bunlar da onun gibiler adeta. Erdoğan’a zamanında Bizans
uşağı, Siyonist, yolsuz vs. demiş; ancak sonradan onun Bakan’ı veya kabinesinde
etkili bir eleman olarak en yılmaz savunucusu olmuş olan isimleri bir gözden
geçirin. Vance, Trump için “Amerikan’ın Hitleri”, “Kızılmayı hakkeden
biri” vs. demiş bir isim. Rubio, onun için “dolandırıcı” (con artist)
demiş mesela! Sağlık İşleri’nin Genel Sekreteri adayı Robert Kennedy Jr. da
Trump’ı destekleyen ve MAGA şeklinde adlandırılan taban için “kavgacı
ahmaklar” tabirini kullanmış olan birisi. Kennedy de Gabbard da kabineye
seçildikten sonra liyakatsizlikleri açıkça sorgulanan isimlerden.
Trump’ın ilk
açıkladığı büyükelçi adayı ismi bildiğim kadarıyla İsrail Büyükelçiliği makamı
oldu. Bu görev için bu sahada tecrübesi olmadığını düşündüğüm Arkansa Valisi
Mike Huckabee’yi öne sürdü. Yazılanlara göre Huckabee, İsrail’in Batı Şeria’yı ele
geçirmesini ve Yahudi yerleşimcilerin yaptıklarını savunan, İslamofobik fikirleri
olan Evanjelik Hristiyan bir isim. Bunu da Trump’a destek veren Müslümanların
kulağına bir küpe olarak takıp devam edelim.
Trump’ın
Birleşmiş Milletler temsilcisi olarak düşündüğü isim olan Elise Stefanik de
muhalif Cenk Uygur’a göre, İsrail’e yeni savaş suçları için yeşil ışıl
yakabilecek, ABD’deki 6 Ocak meclis kalkışmasını da destekleyen bir aday.
Trump’ın Amerikan’ın
en önemli kuruluşlarından birisi olan Yurtiçi Güvenliği Bakanlığı (Department
of Homeland Security) için düşündüğü isim de yine bir aşırı sağcı Evanjelik
Hristiyan ve Trump savunucusu olan Kristi Noem. Noem’in bir Twitter mesajında valisi
olduğu Güney Dakota meclisine İsrail’i savunmak adına verdiği bir kanun düzenleme
maddesini reklam etmek için yazdığı, “Tanrı’nın seçilmiş insanlarının
güvenliğini korumak adına” şeklindeki mesajı da buraya not düşüp geçelim!
Atanılabilecek en
etkili makamlardan olan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü ve Savunma Bakanlığı için
teklif edilen isimler de son derece ilginç karakterler. Düşünüldükleri makamlar
için liyakatlerinin olmadığı ve Trump’a olan bağlılıklarının o makamlarda
doğuracağı tehlikeler daha şimdiden ciddi şekilde tartışılmaya başlandı.
Savunma Bakanlığı
için düşünülen isim olan Rege Hegseth, FOX TV’de sunuculuk yapan ve belki de
liyakatsizliği ve karakteri en çok tartışılan iki isimden biri. Diğer isim yukarıda
bahsettiğim ve gelen tepkiler üzerine adaylığı geri çekilen Adalet Bakanı adayı
Matt Gaetz. Hegseth, TV ekranında sırf COVİD aşılarını eleştireceğim diye, “10
yıldır ellerimi yıkamıyorum. Mikrop diye bir şey yok. Görmediğim için de gerçek
değiller” diyerek övünerek konuşabilmiş bir isim. Ayrıca, verdiği
söyleşilerde Hristiyanlar olarak bir eğitim kalkışması yapmalı ve eğitim
kampları ile Amerika’yı tekrar geri almak üzere eğitimler vermeliyiz tarzı
aşırı Hristiyan milliyetçisi görüşler ileri sürmüş bir isim. Yine Hegseth de “Amerikancılık
ve Siyonizm aynı şeylerdir” diyerek İsrail savunuculuğunu açıkça dile
getirmiş bir aday.
Diğer önemli aday
da CIA, FBI, NSA gibi Amerika’da faaliyet yürüten 18 istihbarat örgütünün
yöneticisi olarak düşünülen Tulsi Gabbard. Normalde Demokrat olan; ama sırf
Trump’ı desteklemek adına Cumhuriyetçi kanata geçmiş olan bir isim. Liyakatsizliği
haricinde Rusya ve Esed yanlısı söylemleri ile de eleştiriliyor. Ancak,
Trump’ın Rusya ile olduğu iddia edilen ilişkileri dikkate alınırsa bu isim belki
de en ilgi çekici isimlerden birisi haline geliyor. Hem de tüm istihbaratın
başına gelen bir isim bu. Bizdeki İran yanlısı Fidan’ın, MİT başkanı yapılıp İrancı
Selam-Tevhid örgütlenmelerinin sümen altı edilmesi gibi bir ihtimal var
karşımızda. Yani bu Trump’ın Rusya ile olduğu iddia edilen ilişkilerini kimse
araştıramayacak ve olan deliller de yok edilecek belki de. Ayrıca, gazeteci
Mehdi Hasan’a göre Gabbard’ın Hint Milliyetçisi ve [Faşist, U.T.] Modi
ile de yakınlığı var. Basına yansıdığına göre bir Cumhuriyetçi temsilci olan
Don Beyer bile Gabbard’ın liyakatsiz olduğunu ve ulusal güvenlik adına bir
tehlike oluşturduğunu söylemiş.
Bu pozisyonla
bağlantılı olarak Trump’ın FBI direktörü olarak düşündüğü isme de bir göz atmak
gerekiyor. Bu isim, Gabbard gibi Hint kökeni olan Kash Patel. Trump’ın bana
göre belki de en hassas olduğu kurum FBI. Çünkü bir önceki FBI direktörünü
kendisi atadığı halde (bu atama 10 yıla kadar uzanabiliyor), başı adalet ile
belaya girdiğinde bu isimle Florida’daki meşhur otelinde buluşmuş, destek
beklemiş ama bulamamıştı. Bununla da kalmadı meşhur oteli FBI tarafından
basıldı ve orada birtakım deliller ve devlet gizliliği olan bazı belgeler ele
geçirildi. Trump şimdi büyük ihtimalle ilk iş olarak bu ismi istifaya
zorlayacak ve ateşli savunucusu olan liyakatsiz Patel’i göreve getirecek. Patel,
Trump’a destek konuşmaları yaptığı dönemde “FBI binasını kapatacağım ve
Derin Devlet Müzesi yapacağım” demiş olan popülist birisi. Trump da tıpkı
Erdoğan’ın gibi uzun süredir hep sanki bürokrasiye savaş açmış görüntüsü
veriyordu. İşte Patel bu noktada bir “temizliğin” yapılabilmesi adına kasten
seçilmiş bir aday görüntüsü veriyor. Bununla da kalmayıp temizliğin sadece
devlet makamlarında değil “komplocu” basında da yapılacağını açıkça
ifade etti Patel. Hem de bunun gerekirse “ya kanunen ya da suç işleyerek”
yapılacağını bile söyleyebildi. Yani bizdeki “kanlı mı olacak, kansız mı”
veya “acırsanız, acınacak hale gelirsiniz” diyen İslamcılar gibi…
Trump’ın CIA’in başına
düşündüğü isimse kendi adamlarından, aşırı sağ fikirleri ile de tanınan ve
Podcast programlar yapan eski bir CIA ajanı olan Dan Bongino. Mevcut CIA
başkanı Ronald Rowe’un, Trump’dan bir ön görüşme için randevu bile alamadığı
söyleniyor.
Peki bu
durumda ne olacak?
Trump, muhtemelen
kendi partisine de henüz tam olarak güvenemediği için kabinesinin, senato onayı
olmadan yani senato tatilde iken “recess appointment” denilen bir yöntem
ile bizzat kendisi tarafından atanmaları gerektiğini düşünüyor ve bu yönde bir
talep şimdiden dile getirildi. Bu, Trump’ın resmini çizdiğim aday tercihleri dikkate
alındığında çok anlam ifade ediyor! Trump’ın bahsettiğim ikinci dönem
motivasyonları ve içinden geçtiği varoluşsal travmaları onu aşırı tedbirler
almaya götürecek ve işaret ettiğim gibi devlet kadrolarını ve medyayı başta
FBI, CIA ve Adalet Bakanlığı olmak üzere temizlemeye çalışacak. Kinci kişiliği
ile varoluşsal refleksleri birleşince ihtiyaç duyacağı en büyük hazine emirlerini
harfiyen uygulayacak ve onun için suç işlemeyi ve devlet teamüllerinin dışına
çıkmayı dahi göze alabilecek yeni bir kabine-kadro oluşturmak. Bizdeki darbeleri
ve katliamları ortalığa saçılan Ergenekon’un ve sonrasında da yolsuzluk
soruşturmaları ile sarsılan Erdoğan’ın yaşadıkları varoluşsal krizler ve
ardından kanun dışına çıkarak gerçekleştirdikleri devlet içi temizlikler ve
soykırım aynı oyun kitabından çıkmalar. Trump bu yönde ilerleyeceğini önceki
söylemlerinin ötesinde uygulamaya koymuş gibi görünüyor.
Normalde bu
şekilde atanan federal yetkililer yaklaşık iki yıla kadar görevde
kalabiliyorlar bir sonraki meclis onayına kadar, ancak Trump’ın zaten o zamana
kadar devlet kademelerinde, medyada ve Cumhuriyetçi Parti içerisinde gerekli
temizlikleri yapmayı planladığını düşünmek yanlış olmaz.
Trump gibi
kişilerin kinci olduklarını ve zamanında karşısında olmuş olan federal
yetkilileri; hatta kendisini tam olarak desteklememiş olan eski yardımcısı Mike
Pence dahil birçok kişiden intikam almaya çalışacağını ve Cumhuriyetçi Partiyi “sadakat”
(loyalty) sloganı eşliğinde yeniden tasarlamaya çalışacağını önceden
irdelemiştik. Bu atamalar bunun güçlü bir ön göstergesi.
Seçimi Trump
mı kazandı, yoksa Demokratlar mı kaybetti?
Seçim sonrası insanların sorduğu ilk sorulardan birisi de bu oldu. Seçimi Trump kazanmış gibi görünse de aslında Demokratların yaptıkları büyük taktiksel hatalar ve parti yönetiminin ve yönetim anlayışının seçkinci (elitist) reflekslere yenik düşmesi Demokratlara büyük bir seçim hezimeti yaşattı. Oysa iyi bir strateji ile, Biden’ın daha ilk günden aday olmadan yerini Harris den daha güçlü bir adaya bırakması ile ve makyaj niteliğindeki seçim vaatlerinin halk nazarında yer bulamaması gibi sebeplerle Trump gibi hüküm giymiş, kişiliği tartışmalı olan ve demokrasiyi mahvedebilecek motivasyonda bir aday karşısında bile adeta yerlerde süründüler. Evet! Görünürde seçimleri Demokratlar kaybettiler; ancak bu yazıda çizmeye çalıştığım resim gerçekleşebilirse yani Amerikan halkı ve kurumları Trump’ın ve liyakatsiz adaylarının tıpkı mafyalaşan Erdoğan yönetiminde gördüğümüz gibi potansiyel tehlikelerini bertaraf edemezlerse hem Amerika hem de dünya kaybedecek. Yani, Trump’dan tam bir diktatör çıkmasa bile son derece zedeleyici bir otokrat çıkacağı ve Amerika’yı çok zor bir sürecin beklediği aşikâr. Bakalım demokratik ülkelerin temeli olan güç dengesi ilişkileri bu motivasyonlara direnebilecek mi yoksa ona yenik mi düşecek? Hep birlikte izleyeceğiz!