5 Ağustos 2007 Pazar

''Ayranım Ekşi Diyen Olmaz''


Amerika'da okuduğum raporlar içerisinde en keyifli olanlar, ufak bir sorunun ardından, sorunun nedenlerini irdelemek maksadıyla kaleme alınan 'what went wrong' (yanlış giden ne oldu?) başlıklı olanlarıdır. Geçenlerde CHP Merkez Yürütme Kurulu da işte böyle bir değerlendirme raporu yayınladı. Amaçları, 2007 seçimlerinde neyin yalnış gittiğini tespit etmekti elbet. Ancak, bu raporun benim okuduğum raporlar ile aynı tadı vermediğini belirtmek isterim. Raporda, öz eleştiri değil harici nedenler ağırlık kazanmış. CHP kanadında bir kesim, herhangi bir başarısızlığın olmadığını iddia ederken, Baykal'a karşı yükselen muhalefetin de içinde bulunduğu bir kesim ise bir başarısızlık olduğunda ısrarlı. Ancak görünen o ki; hangi kanattan olursa olsun CHP tarafında önemli bir çoğunluk, AKP karşısında alınan yenilginin gerçek nedenlerini asla idrak edemeyecek.

Fehmi Koru dünkü köşesinde (Yenişafak, 4 Ağustos 2007) bu konuya dikkatlerimizi çekti; ''CHP için kaçan fırsatlar yılı'' başlıklı makalesinde. CHP'nin, bu raporun yayınlanması ile, içine düştüğü durumu ise alıntı yaptığı şu atasözü çok iyi özetliyor: "Kabahat samur kürk olmuş, kimse üzerine almamış." CHP'nin hatalarının neticesi açısından bakıldığında daha iyi bir atasözü seçilemezdi. CHP'yi bu sonuca taşıyan süreçler açısından bakarak, ben ise ''Ayranım ekşi diyen olmaz'' atasözünü kullanmayı tercih ediyorum. Fehmi Bey'in özetlediği gibi; CHP, Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığı, 367 vekil aranma şartı, 27 Nisan 'geceyarısı bildirisi' ve Cumhuriyet mitingleri dönemlerinde kendisinden çok emin beyanatlara ve uygulamalara imza attı. Bir çok sağduyulu medyanın uyarılarına ve halkın aşikar tepkisine rağmen, 'ayranım çok güzeldir' ayaklarına yattı. Kendisine ve kendisine arkadan güdüm sağlayan ulusalcı kesimlerin gücüne fazlaca itibar eden, halkı dikkate almayan CHP, ayranının (uygulama ve beyanlarının) ekşi olabileceğini hiç aklına getirmedi. Gerçek anlamda işte CHP'yi başarısızlık girdabının içine çeken süreç işte bu süreçtir.

Bakın nelere değiniliyor CHP'nin 'what went wrong' raporunda: ''İktidar, Batılı ülkelerin, imamlar (cami imamlarını kastediyorlar) ve tarikatların desteğini sağlamış, seçmene rüşvet dağıtmayı da ihmal etmemiş... 2. Cumhuriyetçiler seçmenin beynini yıkamış…'' (Fehmi Koru, aynı yazısı). Konuştuğum her ulusalcının ve onların propagandalarından etkilenmiş bazı kişilerin nerede ise tamamen aynı cümleler ile tekrarladıkları düşünceler rapora aynen yansımış gözüküyor. Rapordan bu tür bir sonucun çıkmış olması kesinlikle bilimsel bir değerlendirmenin sonucu değil. Aksine, ulusalcı görüşlerin aynen alıntılanmasından başka bir şey değil. Bu kesim, uzun bir süreden beri; ''bunlar vatanı yabancılara peşkeş çekiyor'', ''Amerikancı'', ''tarikatçı'', ''halka rüşvet dağıtıyor'' vb. türden iddiaları dile getiriyordu. İşte tam da bu nedenle, seçimin ardından bazı gazeteciler 'neden saptırması' yapmak amacıyla bu tür iddalara tekrar sarıldılar. Dediğim gibi en önemli amaçları; neden saptırmak, AKP'nin başarısını 'halkın tercihi' haricindeki faktörlere indirgeyerek görmezden gelmek, sol tabanın ateşini indirmek ve yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ön hazırlıklarını tamamlamak. Daha bugün Milliyetten Serpil Yılmaz'ın (Milliyet, 4 Ağustos 2007) yazısını okurken de aynı şeyleri düşündüm. ''Cemaatin AKP baskısı'' başlıklı yazısında Çakmaklı bu gidişatı şu cümlelerle özetliyor:  ''Ancak ne gariptir ki, merkez sağın birleşememesi ve AKP'nin aldığı seçim sonuçları, Gülen cemaatinin etkisiyle açıklanmaya başlandı.'' İşte kastettiğim 'neden saptırma', 'halkın zihnini bulandırma' ve 'konuyu değiştirme' gayretlerinin çok net bir özeti. Gülen cemaatinin ilk yaşadığı talihsiz ve yersiz bir suçlama değil bu. Bu ülkede belli çevreler, ne zaman başları sıkışsa hep Gülen cemaati ile alakalı bir konuyu medyaya taşımayı ve halkın algılarını başka kanallara yönlendirmeyi denediler. Bunda önemli ölçüde başarılı da oldular. Zaten başarılı bir taktik olmasa idi; her fırsatta, günah keçisi olarak aynı cemaate yüklenmeyi çoktan bırakırlardı şimdiye kadar. Meselenin seçim sonuçlarıyla alakalı olan kısmı ile devam edelim ve CHP raporunda da yer alan ''imamlar ve tarikatların desteğini sağlamış'' açıklamasının geçersizliğine göz atalım. Öncelikli olarak; AKP'nin başarısını böyle bir nedene bağlamak şu anlama geliyor: 'AKP aslında halkın yüzde ellisinin desteğini almadı. Bunda (Batılı devletlerin desteğini! saymazsak) AKP'nin adı geçen kesimlerin desteğini alması ve halka ''rüşvet'' dağıtması etkili oldu. Bir kere CHP artık şu; halkı sürekli hata yapmaya meyyal gören, aşağılık gören, ne istediğini bilmediğini savunan ilkel anlayışından vazgeçmek zorunda. Bu düşünce tarzı CHP'yi iyice faşist bir çizgiye çekmeye başladı. Sosyalist Enternasyonel bile Baykal'ın çıkışlarını faşizm çizgisinde değerlendirebildi. Ancak, CHP'nin sorunu çok daha temelde yatıyor. Başına hangi lider gelirse gelsin, hangi talihsiz açıklamayı yaparsa yapsın varolan bir sorun. O da az önce bir kaç ifade ile özetlediğim; kısaca 'CHP zihniyeti' diyebileceğim anlayış. CHP yönetimi  açıklaması ile şunu demek istiyor: 'Bu halk ne istediğini bilmeden, oyunu rüşvet karşılığında satabilecek kadar alçaktır.'' Durum hiç te öyle değil aslında. Kendimizi kandırmaya gerek yok. Halk son derece onurlu bir şekilde, tamamen kendi isteği ve beğenisi doğrultusunda kullandı oy tercihini ve AKP'yi iktidara taşıdı. Anti-demokratik zihniyetli kişileri ve onların niyetlerini iyi tahlil edip sandıkta cezalandırdı. İşte sırf bundan dolayıdır ki, geçenlerde Büyükanıt Paşa bile ''sanmıyorum'' diyerek geçiştirmek zorunda kaldı bu gerçeği.

Meselenin ikinci boyutuna, cemaat vb. kesimlerin (özellikle Gülen cemaatini hedef seçiyorlar) desteğine geçelim. Bu da son derece mantıksız bir açıklama. CHP'lilerin ve bazı medya yazarlarının (bu ifadeyi özellikle kullanıyorum çünkü kendileri ancak medyada yazarlık-'kalemşörlük'- yaptırılabilecek tipler bunlar) göremedikleri ve görmezden geldikleri bir durum var ortada. Delillere bakalım: İlk anlayamadığım husus şu: AKP geçen seçimlerde yüzde otuz civarlarında oy almıştı. Bu varsayımdan hareket edersek; AKP'nin oylarındaki yüzde 20'lere varan artışın önemli bir kısmının bu cemaat sayesinde olduğunu kabul etmemiz gerekir. Hem de geçen seçimlerde AKP'ye hiç oy vermemiş olmaları da gerekir bu durumda. Acaba, CHP kanadı bu cemaatin bir partinin oylarını yüzde yirmi artırabileceğine cidden inanıyor mudur? Bu şüphesiz her parti için kaçırılmaz bir fırsat olurdu. DYP ve ANAP o kadar uğraşacaklarına sadece bu cemaati yanlarına çekerek meclise en az 90 vekil sokabilirlerdi pekala. Keşke CHP kurulu bilimsel bir çalışma yapmış olsaydı da, halkın ''rüşvet alan'' kısmını çıkardıktan sonra adı geçen cemaatin oy potansiyelini öğrenmiş olsaydık. Kim bilir belki bir gün lazım olur. Az değil, şu anki CHP mantalitesine göre yüzde 20 civarında olduğu anlaşılıyor. İşin latifesi bir yana... durum hiç te öyle değil kanaatimce. Cemaatin böyle yüksek bir oy artırma potansiyeli olduğunu sanmıyorum. Bu, daha önce de belirttiğim gibi, CHP kurmaylarının ve ulusalcı kanadın, algılarımızı başka taraflara yönlendirerek bizleri sonraki oyunlarına hazır hale getirme gayretleri. CHP'nin ve ulusalcı kanadın başarısızlıklarını örtmek ve AKP'nın başarısını küçümsemek için yapılan bir hedef saptırmaca...

Üstelik, cemaatin böyle bir gayreti olsa idi, sayın Gülen, seçimden hemen önce ''halkımız istediği yere oyunu verir... bizim siyaset ile işimiz olmaz'' şeklinde bir açıklama yapmazdı. Her açıklamayı ''takiyye'' olarak algılayan zihinler ne demek istediğimi anlamayabilirler; ancak iletişim uzmanlarının anlayacağından eminim. Bunlara ilaveten, Gülen'in bu açıklaması ortada dururken meseleyi biraz daha bükmeye çalışanlar bile oldu. Gene Serpil Yılmaz'ın yazısından okuduğumuz kadarı ile, Nevval Sevindiye göre, güya Gülen öyle demiş olsada, cemaat bölünmüş olmalı imiş ki AKP'ye destek verilmiş. Al birini (bu değerlendirmeyi) vur ötekine (CHP'nin değerlendirmesi). Nereden nereye.... bir kesim, değerlendirmeler gerçeklerle çakışınca, cemaati ikiye bölüveriyor, diğer yandan CHP ise, cemaatin topyekün AKP'yi destekledikerini (hem de  yüzde yirmilik bir ot potansiyeli ile) düşünebiliyor. Durun daha bitmedi. Yılmaz'ın yazısından yaptığım alıntıda göze çarpan diğer bir hususa da değinip öyle noktalayalım. Meğer cemaatin bir mahareti de ''
merkez sağın birleşememesi'' imiş. Yani, DYP ve ANAP'ın kuyusunu da aynı cemaat kazmış demeye getiriyorlar. Maalesef, bu görüşün de hiç mantıklı ve tutarlı bir tarafı olduğunu zannetmiyorum. Bu süreci hep birlikte yaşadık. Yaşananlar hala zihnimizde canlı bir şekilde duruyor. DYP ve ANAP, başını Demirel'in çektiği bir ekip tarafından dolduruşa getirilerek birleşmeye zorlandı. Adeta zorunlu bir evliliğe sürüklendi her iki partide. Daha başlangıcında bu nikahın tutmayacağını bir çok insan söylüyordu. Malumu ilan olan bu hususu bir övünme meselesi yapmaya gerek yok. Ben de bu şekilde inananların arasında idim. Zaman geçtikçe herkes bu nikahın henüz nişan aşamasında çöktüğünü gördü. Benzer bir zoraki nikah CHP ve DSP arasında da denendi. O biraz daha uzun sürse de bundan iki gün önce bu evliliğin de tutmadığını gördük. DSP, sahip olduğu milletvekilleri ile CHP'den ayrıldı ve mecliste kendi oluşumunu kurdu. Şimdi durum böyle iken, birilerinin çıkıp ta DYP (DP)-ANAP birleşmesinin gerçekleşememiş olmasını Gülen cemaatinin üzerine yıkmaya çalışması hiç de akıllıca değil. Gerçeklerle bir ilgisi de yok. Ben size daha ilginç olan kendi teorimi söyleyeyim: AKP'nin yükselen grafiği karşısında telaşa kapılan Demirel ve ulusalcı kesim, öncelikli olarak, DYP-ANAP birleşmesinin AKP'ye karşı güçlü bir alternatif olabileceğini ve AKP'den merkez sağ oylarını çalabileceğini düşündüler ve birleşmeyi körüklediler. Bu kesimlere göre, diğer yandan da solda birlik sağlanacak (Rahşan Ecevit'in gayretlerini hatırlayın) ve sol, yüksek bir oy oranı ile meclise girerek AKP'nin temsil gücünü zayıflatacaktı. Ancak, acele işe 'şeytan!' karıştı ve alçı tutmadı. Zira farklı cinslerdeki tuğlaları hem de zayıf bir alçı ile tutturmak mümkün olamadı. Bunu gören Demirelci ve ulusalcı elit! plan değişikliği yaparak CHP ve MHP'yi ön plana çıkarmayı hedef seçti. İşte bu nedenle de, bu yeni oluşumdan oy çalması muhtemel olan DYP-ANAP çatısını gene kendileri çökerterek CHP ve MHP'nin önünü açmak istediler. Zaten, meclise vekillerini göndermeyerek e-muhtırayı desteklemiş olan Mumcu ve Ağar ikilisinin artık yapabilecekleri hiç bir şey kalmamıştı. Bundan sonra ülkenin en önemli gündemi şehit cenazeleri olmaya başladı. Her nedense PKK eylemlerini birden artırdı ve bu da MHP'nin işine yaradı. Ulusalcı kanallarda ve İlhan Selçuk'un Cumhuriyet gazetesinde mantar gibi, birden ortaya çıkan MHP-CHP düetleri ve Ulusalcı kanal olan Kanaltürkte dile getirilen ''oyunuzu ya CHP'ye ya da MHP'ye verin'' şeklindeki yayınlar da cabası.

Sizce hangi görüş daha akla yatkın? Sadece varsayımlara dayanan ''cemaat'' komplosu mu yoksa benim işaretleri ile izah etmeye çalıştığım ikinci teori mi? 5 Ağustos 2007