4 Ocak 2016 Pazartesi

CEMAAT NEDEN VE NASIL KAZANIYOR ? (1)

Bu yazı 1 Ocak 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Daha ilk günden itibaren, içinden geçtiğimiz dönemin Hizmet Hareketi ve ülkemiz adına önemli bir kazanım süreci olacağını düşünenlerdenim. Okuyacağınız bu uzun yazı dizisinde bu kazanımın neden ve nasıl gerçekleşeceğine dair bir resim çizmeye çalışacağım.

İnsanlığın sosyo-psikolojik anlamda bir histeri nöbeti geçirdiği günlerin içerisindeyiz. Bir cinnet hâli yaşanıyor âdeta. Kaos planlayıcıları çıldırmış bir vaziyette; kanlı dünya savaşlarının, katliamların ve tecritlerin yaşanacağı yeni ortamlar hazırlıyorlar. Hırs, kin, nefret, güç ve kaynak çalma peşinde ihtirâslarının tutsağı olmuşlar; her yeri ateşe vermeye hazırlar ve veriyorlar da. En büyük nefret kaynakları ise; kendi materyalist felsefelerine tehdit oluşturan ve kendilerine bîat ettiremedikleri İslâm dini ve az sayıdaki samimî Müslümanlar.

Zamanın korkak, ahmak ve münâfık karakterli Yezidlerini ve onların saf inananlarını da peşlerine takarak; onları kendi kurdukları yapay cennetlerin câzibesiyle bir yandan sarhoş ederken, diğer yandan da sahte cehennemleri ile korkutarak kendi kan ve kaos planlarının kuklaları hâline getiriyorlar.

Ülkemize bakan yönüyle en büyük nefret kaynakları; kendilerine bîat etmeyerek, insanları onlara rağmen aydınlatan, birleştiren ve Ashâb-ı Kehf uykusundan uyandıran Hizmet Hareketi ve Müslüman coğrafyayı onların rotasından çıkarabilecek tek güç olan; uyuyan hasta Türkiye.

Ergenekon dâvâları ile; yürüttüğü şeytanî mücâdeleyi ve Türkiye’yi kaybetme noktasına gelen bu global derin çete çok akıllı hamleler yaparak dizginleri şimdilik tekrar ele aldı. İslâmcılığın zaaf noktalarını çok iyi kullanarak AKP yardımıyla yeşil bir posta büründü ve eski kadrolaşma ve operasyon gücüne tekrar kavuştu. Onun için şimdilerde; eskiden olmadığı kadar çirkefçe ve küstah tavırlarla hareket ediyorlar. Mâsum insanları, gazetecileri ve iş adamlarını tutuklayıp kreşlere bile baskınlar düzenleyerek eski kuyruk acılarının intikâmını almaya çalışıyorlar.

Vakti gelince de, ilk olarak; İslâm davasına ihânet etmekte kullandıkları İslâmcı ve çıkarcı kişileri aşağılayarak bertaraf edecek; sonra da o hep düşman belledikleri Sünnî İslâm damarını tamamıyla kesip atmaya çalışacaklar. Hizmet Hareketi bu tuzağı gördü! Diğer bir çok dini grup hükümetin ikramlarının ve vaadlerinin büyüsüne kapılıp, hakîkat ışığı yerine sahte bir ampülün yaydığı yapay ışığa meftûn oldu. Bununla da yetinmeyip, kendisinden istenen diş kirası yüzünden din kardeşini kuyuya atmaktan da çekinmedi. Cemaat, bu yalnızlığa rağmen bîat etmeyerek bu vahşi planlara dur deme yönünde irâde sergiledi. Yeni dünya düzeninin bir piyonu olmayı reddetti ve beslendiği kaynağın kirletilmeye pek de müsait olmadığı muhataplarınca daha net anlaşıldığından, yok edilmek üzere hedef tahtasına kondu.

An itibarıyla sınırımızda bir 3. Dünya savaşı çıkma ihtimâli var. IŞİD terörü; derin şebekenin planları, kralların parası, Yezidlerin de ön ayak olmasıyla bir kanser gibi her yeri sarıyor ve İslâm’ın güzel adını kirletiyor. Aynı terör, Batı’da aşırı sağcı-ırkçı hareketlerin palazlandırılması ve Müslümanlar ile Batı arasındaki diyalog köprülerinin koparılması noktalarında da işlevler görüyor. Ülkemiz de bu oyuna hükümet eliyle, maalesef, âlet oluyor.

Tüm bu sıkıntılar yaşanırken toplumlar âdeta cinnet geçiriyorlar ve sosyo-psikolojik rahatsızlıkların ve travmaların esiri oluyorlar. İdrâkler mefluç, ar damarı çatlamış, vicdanlar kurumuş, duygular tarumar olmuş durumda.

İnsanlık sanki bir rahim kanalının çıkış noktasındaki karanlığa sıkışıp kalmış da onun kabz hâlini yaşıyor. Evet! Bir ölüm hâli değil de, bir doğum sancısı ve doğum anı bu aslında; kim bilir belki de yeni bir bahara uyanıyor insanlık!

Daha önce sizlere, ‘ışığın olduğu yerden yazıyorum!’ derken samimiydim. Ümitsiz değilim! Hizmet Hareketi’nin ve ülkemizdeki az sayıda da olsa aklıselim sahibi insanların verdikleri demokrasi mücâdelesini ve direnme azmini gördükçe ve içinde yaşadığım Batı dünyasında, tüm kara propagandalara rağmen, hâlâ var olan sağduyulu sesleri işittikçe daha bir ümitvâr oluyorum. Yoksa sâdık rüyalar, gelecek yakın zamanlarda yaşanacak olan sevinç kutlamalarını da; inatçı, hırs tutsağı, zavallı Yezidlerin, yapılan son uyarıları da dikkate almayarak üzerlerine açılan Gayretullah kapıları ile nasıl çarpılacaklarını da göstermişlerdi.

Fethullah Gülen’in henüz sürecin başlarında söylediği ‘’affetmeye hazır olun!’’ sözü de zâten bunun bir işâretçisiydi.

Doğumlar sancılı olur! Doğuma giden süreç ise hep zorlu ve sıkıntılıdır. Ancak farkedilmesede hep şefkat ile gölgelenmiştir yolları. Şefkat, sabrı beslemiş; sabır da azmi ve gayreti kamçılamış ve Cennet hediyesi bir yavru gözlerini açmıştır dünyaya.

İşte içinden geçtiğimiz bu sıkıntılı dönemin de ilâhî şefkatin gölgesinde yaşanan bir doğum sancısı olduğunu ve bizlere cennet hediyesi bir yüzyıl bahşedeceğini düşünüyorum. Etrafında yalnızca 20-30 talebesi varken ve zulüm ağıyla sarılmış bir vaziyetteyken bile, ‘’Şu istikbâl inkilâbâtı içinde en yüksek ve gür sadâ İslâm’ın sadâsı olacaktır’’ diyen Said Nursi ve eserlerinde hep ümit soluklayan Gülen, işte o günlere işâret ediyorlardı.

Şer gördüğümüz şeyler hayra kalb olacaktır. Zulüm ile hemhâl olanların âbâd olamayağı aşikardır da; dünyevî çıkar ve beklentiler uğruna zulme sessiz kalanların ve ona yardım edenlerin de hem bu dünyada hem de öte tarafta birtakım sıkıntılara dûçâr olacaklarını söylemek mümkün. Süreçte zulüm görenler iki cihanda mükâfatlarını; zulmeden ve suça bulaşanlar ise cezâlarını, susup seyirci kalan ve destek olanlar da hak ettikleri muâmeleleri görecekler ve kendilerini bekleyen sürpriz âkıbet ile sarsılacaklardır.

Süreç; tıpkı Musa’ya ders veren Hızır gibi, zulme karşı dik duran insanları yetiştiriyor, olgunlaştırıyor ve onları böylece geleceğe hazırlıyor. Nesiller, zâlimler eliyle terbiye ediliyorlar. Hani bir Türkümüzde ‘’sevdiğine sözü olan bir kilim dokur’’ der ya! İşte geleceğin güzel günlerine sevdalı insanların dokudukları hizmet kilimi; Yezidlerin elindeki zulüm tokmakları ile üzerine bulaşmış tozlardan arınıyor sadece… Olan budur!

Daha önce de yazdığım gibi, hem ülkemizde hem de dünyada yaşanan bu vicdanî, ahlakî, ekonomik ve sosyal dibe vurma hâli, önclelikle insanların bir arada yaşama, birbirini anlayıp dinleme ve birbirlerinin konumlarına saygı duyma duygularını harekete geçirecek. Kiminde ölmüş, kiminde ise körelmiş olan bu lâtifeler, Hayy ve Kayyum isimlerinin tecellileri ile tekrar canlanıp hayat bulacaklar. Celîl ismi Cemal isminin önüne halılar serecek.

Bu vesileyle ben, ne kadar sıkıntı çekiliyor olunsa da, aslında bir çok şeye şükretmemiz gereken günlerin içinden geçtiğimizi düşünüyorum. Hâlimizi Allah’a sunarken, bizi nasıl eğittiğini de görüp bizleri bu lütfa mazhar kıldığı için şükrediyorum.

Gelin hep birlikte, yaşanan sürecin genel anlamda ülkemiz ve dünya, özel anlamda da, kuyuya atılmış Yusuf misâli, Hizmet Hareketinin önlerine ne tür şükür ve kazanç levhaları yerleştirdiğine birlikte göz atalım…