11 Mayıs 2010 Salı

TÜM ERGENEKON AVUKATLARINA DERS OLSUN

Bu yazı 11 Mayıs 2010 tarihli IV.Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Sayın Baykal'ın ismi üzerinde oynanan son kaset oyunu, ülkemiz siyasi tarihinin önemli mihenk taşlarından biri olmaya aday gözüküyor. Hadisenin, yıllar sonra bile bir takım derin analizlerin ilgi odağı olacağına eminim. Kasetteki görüntülerin Baykal'a ait olup olmaması ile hiç ilgilenmiyorum. Konuyu; zamanlaması, sunuş tarzı, hangi kesimlerin ne tarz tepkiler verdikleri ve çıkış kaynakları açısından değerlendirmek lazım. Yoksa salt, Baykal ismi üzerinden meseleye yaklaşmak, planın arkasındaki çevrelerin ekmeğine yağ sürmek anlamına gelir. İslam inancı ile yoğrulmuş Anadolu kültürü de zaten meseleye bu açıdan yaklaşmayı öğütlüyor bizlere.

Herşey ayarlanmış. İki hafta sonra gerçekleşecek CHP kurultayı öncesi Baykal'ın ayağını kaydırmak için mevcut kaset hazırda bekletilmiş. Partililer tarafından yapılan bir açıklamanın da gösterdiği gibi, kaset İnternete sürülmeden evvel, Baykal konudan sekiz saat öncesinden haberdar imiş (Taraf, 9 Mayis 2010). Eminim bundan daha da önce haberi olmuştur Baykal'ın. Zira parti başkanlığı seçimine bir daha katılmaması için pazarlıkların ve köşeye sıkıştırmaların daha öndecen başlamış olması icap eder. Böyle pazarlıklar son iki haftaya bırakılmaz.

Hadisenin arkasında CHP karşıtı (CHP jargonu ile konuşursak laiklik karşıtı) kesimlerin olmadığı çok açık. Zaten, olayın duyulduğu andan itibaren Baykal lehinde en anlayışlı ve alkışa değer yaklaşımlar bu çevrelerden geldi. Başbakan'ın yaptığı açıklama ve bazı gazetelerin (mesela Zaman, Yenişafak, Taraf...) kaset haberlerine değer vermemesi nedense en çok CHP sempatizanı gazeteleri rahatsız etti. Mevzuya ilk olarak kendilerinin, 'komplo' vb. savunmalarla atlaması gerekirken, onlar aynı anda kurulmuş saatler gibi 'Baykal istifa!' zilleri çalmaya başladılar. Bu nedenle olayın arkasında Ergenekon'a yakın çevrelerin ve partililerin olduğunu düşünmek mantığa hiç te ters düşmüyor. Star'dan Ergun Babahan (9 Mayıs 2010), ''Deniz Baykal, dün sabah gazeteleri alıp birinci sayfalarına baktığında, kendisine bu kirli tezgahı kimin kurduğunu anlamıştır'' derken aynı çevrelere işaret etti ve ''neden sistem iktidara karşı en büyük silahı olan partinin, kendisini her koşulda koruyan liderini bir anda satıyor?'' diyerek meseleye anlamlı bir boyut kazandırdı. Samanyoluhaber'den Abdullah Abdülkadiroğlu da (9 Mayıs 2010), ''Ergenekon’un ağızları şimdi koro halinde Baykal’a istifa besteleri yapıyor'' diyerek sızdırma işinin arkasındaki adrese işaret etti.

Akl-ı selim her ne kadar bu şekilde olduğunu göstersede, Ergenekon çevrelerinin kaynak saptırması yapmaya çalışması beklenen bir gelişme olmalı. Nitekim gene Ergun Babahan aynı yazısında şöyle demeyi gerek görmüş: ''Kimin bundan sonra ne yazacağına dikkat edin. Şimdi F Tipi, cemaat, polis teşkilatı çekti sızdırdı geyikleri de artacak. İnanmayın.''

Peki neden? Neden kendisini ''Ergenekon'un avukatı'' olarak tanımlamış bir kişi yine bu çevreler tarafından siyasetin dışına itilmeye çalısılıyor?

Muhtemel nedenlerin iki boyutu var: Güncel; siyasi ve politik gelişmeler ve bunlarla ilişkili olarak şekillenen gümdemlerden zarar gören bazı çevrelerin psikolojik durumları ve bunların dışa vurum şekilleri.

'Adam harcama', Ergenekon'un ve benzer yapıların bazen isteyerek bazen de mecbur kalarak yaptıkları bir eylem. Bu tür yapıların içerisine girmiş iseniz hatta sadece sempatik yaklaşmış bile olsanız bir kullanım sürenizin olduğunu bilmeniz gerekir. 12 Eylül olaylarında kullanıldıklarını ve aldatıldıklarını itiraf eden binlerce sade vatandaştan tutun, 'ikinci Atatürk' alkışları arasında Genelkurmay koltuğuna uğurladıkları Genelkurmay Başkanlarına kadar, oradan da Necip Hablemitoğlu'na kadar kimleri harcamadılar ki? ''İkinci Atatürk'' Yaşar Büyükanıt Paşa'yı darbe yapmadı diye nerede ise vatan haini ilan ettiler. Soyuyla ilgili haberler yaydılar. Suçunu da dindarlara yıkmaya çalıştılar. Necip Hablemitoğlu'nun idealist çizgisini kullanıp sonrada ölüsü sağlam propaganda malzemesi olur düşüncesi ile öldürdüler. Öldürülen, sonrada defterleri Veli Küçük'lerden çıkan subaylar, kendilerine suikast tertip edilen paşalar, yada evlerinde ölü bulunan bazı subaylar ise cabası. İlker Başbuğ'a da ''ikinci Atatürk'' gözüyle baktılar; ama onun da darbeye pirim vermeyen tavrı karşısında, İsrailde ki ağlama duvarı önünde çekilen resimlerini piyasaya sürdüler.

AKP ve devlet kurumları eksenli çok büyük değişimler oluyor. 12 Eylül anayasası değişmek üzere. Kürt vatandaşlara dönük siyasi ve ekonomik açılımlar terörün sonunu getirebilecek ölçekte. Bunlardan da önemlisi artık halk suça bulaşmış derin yapılanmalarını sorguluyor, hatta bununla da kalmıyor yargılamak istiyor. Muvazzaf subayların bile tutuklanabildiği bir ülke haline geldi Türkiye. İşte böyle hayati tehlikelerin cenderesinde kıvranan bir yapılanma, daha sabırsız hareket ediyor. İşine yarar düşüncesi ile desteklediği isimleri kendi arzu ettiği kısa süreçte etkin olamazlarsa hemen defterinden siliyor. Kendisini ''Ergenekon'un avukatı'' ilan etmiş, anayasa değişikliğine karşı çaba göstermiş bir sempatizanını bile harcıyor bu çevreler. Zaman kaybetmeye tahammülleri yok. O yüzden aceleci ve panik atak yaşıyor. Kendi çizgisine uygun görüşler taşıyan kişileri o yüzden daha kolay gözden çıkarabiliyor. Baykal, kendi milletvekillerini arkasına alıp anayasa değişikliğine karşı ne kadar mücadele vermiş olsa da sonuçta başarısız oldu. Tıpkı Büyükanıt Paşa ve Başbuğ gibi kendisinden beklenen şeyi gerçekleştiremedi.

Bu başarısızlığı dışında Baykal'ın (bu çevrelere göre) bir zayıf karnı daha var. O da Baykal'ın partideki kemalist çizgiyi takip etse de aşırı laikçi olmaması hatta dini değerlere saygılı oluşu. Yani bir temsil sorunu da var Baykal'ın. Rejimin laiklik kapısının bekçisi konumundaki bir parti başkanının Mevlana ile ilgili anlamlı sözler ifade etmesi, çarşaflı bir üyeye parti rozeti takması ve bir zamanlar darbe yapmaya sebep gösterilecek kadar ciddi bir ''gericilik'' örneği olan Kutlu Doğum haftasına katılması, Ergenekoncu çevrelerin ve katı laikçi derin CHP'nin tahammül edebilecekleri hususlar değil. Hele bir de; Kutlu Doğum töreninde yaptığı komuşmayı düşünün. Ben ilk okuduğumda kendi kendime Baykal'ın işi bitti demiştim. Hatta ''mücahit Baykal'' başlıklı bir yazı yazmayı bile düşünmüştüm. Neler mi demişti Baykal o konuşmada? ''İslamiyet, insanoğlunun yaşadığı her türlü soruna çözüm üretiyor. Dinimiz, 1400 yıl önce insanların renginin ve ırkının önemli olmadığını vurgulamıştır, ırkçılığı yasaklamıştır. Öldürmeyi, eşitsizliği, adaletsizliği yasaklamıştır. Herkes Allah önünde eşittir. Eğer İslam ahlakını ve sistemini bütün dünyaya yayabilirsek hiçbir yerde kavga, gürültü olmaz. Zaten İslam anlayışı ne zaman nerede tam anlamıyla hakim olsa, orada hiçbir gürültü patırtı olmadığını görüyoruz." Taha Akyol'un dediği gibi (Milliyet, 17 Nisan 2010) laikliğin belkide en içten savunucusu olan Ecevit'i bile ''Gülen’in müridi diye suçlayabilecek kadar ‘laikçi’ bir zihniyete sahip'' olan bir CHP mantalitesinin ve laikçi çizginin yukarıda alıntıladığım sözleri hazmetmesi mümkün değil.

Nitekim Baykal da sızan kaset ile ilgili olarak yaptığı açıklamada benzer bir hususa işaret etmiş:

''Orada [Kutlu Doğum töreninde] yaptığım konuşmanın mütedeyyin insanlarımız tarafından da takdirle karşılanması bazı çevreleri ürküttü... Bazı çevrelerin yıllardır sürdürdükleri 'CHP din düşmanı bir partidir' yalanını yıktık. İnançlı yurttaşlarımızla hiçbir kavgamız olmadığı, halkımızın dinine, diline, giyim ve kuşamına müdahale etmediğimizi halkımız gördü. O kesimleri de sahiplenmemiz ve bilhassa son olarak Diyanet İşleri Başkanı'mızın davetlisi olarak Kutlu Doğum Haftası'na katılışım ve orada yaptığım konuşmanın mütedeyyin insanlarımız tarafından da takdirle karşılanması bu çevreleri ürküttü. Yıllardır sürdürdükleri yalanın ortaya çıkmasından, CHP'nin halkımızın her türlü dini inancına ve yaşam tarzına saygılı olduğunun anlaşılmasından korktular."

Bu açıklama ile Baykal her ne kadar yukarıda izah ettiğim harcanma nedenlerinden bir tanesine üstünkörü değinmişsede yinede politik davranıp Ergenekoncu çevreleri ele vermemiş. Kasetin ikinci günü gazete köşelerinden ''istifa'' çığlıkları atmaya başlamalarına rağmen Baykal gene de Ergenekon'a karşı itidalli davranmayı tercih etmiş. Açıklaması çok ortada. Birileri çıkıp açıklamayı taraflı yorumlayarak kaset olayından dindar çevreleri ve AKP'yi sorumlu tutabilir. Vatandaş bunun böyle olmadığını bilsede açıklamanın belirsizliği iki taraflı bir bıçak gibi her kesimi yaralamaya açık bir üslüp belirsizliğine sahip. Baykal artık gerçekleri görmeli ve demokrasiden yana tavrını belirlemeli. Korkunun ecele faydası olmaz. Bu çevrelerin geçenlerde Şamil Tayyar'ın önemli isimlere suikastlar olabilir diyerek uyardığı gibi bu sıralar Baykal'a suikast yapmaya kadar işi götürebileceklerini düşünüyorum.

Bu son olayın ve yukarıda örneklerini verdiğim olayların ışığı altında tüm ''Ergenekon avuklatlarına'' sesleniyorum: Bu tür yapılanmalar için sizin ideolojik ve idealist çizginizin hiçbir önemi yoktur. Genel olarak yurt dışı bağlantılı olan bu tür hareketler insanlarımızı ''vatan, millet, Sakarya'' edebiyatı ile kandırırken devlet içi bir yapılanmaya ve kadrolaşmaya ihtiyaç duyarlar. Milliyetçilik yada laiklik duygularını istismar ettiği kişilerin beyinlerini doyurarak kontrolünde uzun süre tutamayacağını bildiği içinde diğer yandan kuyularını kazmaya başlar. Ergenekon operasyonları ile devlet birimlerinin ele geçirdiği yüzlerce şantaj kasetlerini, üst düzey komutanlar (Büyükanıt Paşa dahil) hakkında nasıl istihbarat çalışmaları yaptıklarını (eşinin harcamaları dahil), ve halen ele geçirilememiş (özellikle yargı mensuplarına ait) kozmik odalarda saklanan başka şantaj kasetlerini bu gözle bir daha düşünün. Düşünün ve bir gün mutlaka sizlerin de ipini pazara çıkaracaklarını aklınızdan çıkarmayın. O yüzden iyisimi onurunuzla hatalarınızı göğüsleyin; ama Ergenekonvari yapıların ekmeğine yağ sürecek antidemoktarik yaklaşımlar içerisine girmeyin. Ergenekon'a yaranılmaz. O yüzden hep Ergenekon'a değil, halka nasıl hesap veririz endişesi ile hareket ediniz. Halk'a kendinizi sevdirdiniz mi o halk sizin kasetlerinizi görmez ayrıca affedip bağrına basmasını da bilir.