11 Ağustos 2016 Perşembe

CEMAAT, TÜRKİYE’Yİ DAVA MANYAĞI YAPARSA!

Bu yazı 12 Ağustos 2016 tarihinde Yeniyön.tv (Baz Haber) de yayınlanan köşe yazısıdır.


Kullandığım başlık bazılarınıza abartılı geliyor olabilir. Özellikle de içinden geçtiğimiz şu günlerde; ortalık toz duman bir vaziyette ve kaos içinde ilerlemekte iken bu ihtimal çoklarına uzak; hatta imkansız bir ihtimal gibi görünebilir. Bugünlerde bir şarkıcının bile ‘zorunlu’ ‘demokrasi mitingine’ katılmaması sorun oluşturabiliyor. Hele yanında bir de mitinge ‘’şov’’ demişse, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek!’ ‘suçundan’ hakkında soruşturma açılabiliyor.

Bu tek yazıda bile kaç tane tırnak içinde ifade kullanmak zorunda kaldığıma bakın. Propaganda malzemesi yapılan kavramların içlerinin boşaltıldığı, ironi dili kullanmadan kavramlara dokunamadığımız anormal bir dönemden geçiyoruz.

15 Temmuz ‘darbe’ eyleminden itibaren ülke adeta tımarhaneye döndü. Gerçek darbelerde bile bu kadar travma yaşamamıştı bu toplum. Erdoğan ve AKP’li çevreler ne darbeyi yapan ekibin yönetim kadrosunu açıklayabildiler ne de darbeyi kimden veya saat kaçta haber aldıkları konusunda toplumu ikna edebildiler. Ancak daha darbenin birinci dakikasından itibaren ‘FETÖ’ yani ‘paralelin’ sorumlu olduğunu açıkladılar. Yani kendilerine göre ‘ispatlanmış’ ve adrese teslim göndermelerle hedef göstermekte gecikmediler.

Zaten son üç yıldır ‘paralel’ diyerek Hizmet Hareketi’nin  yüzlerce okul, dershane, hastahane ve diğer kurum ve kuruluşlarını kayyımlar atamak suretiyle gasp etmişlerdi. 15 Temmuzdan sonraki süreçte de hukuki bir yönteme dayanmadan sadece hedef gösterme yoluyla kalan tüm kuruluşlarına el konulmuş veya kapatılmış oldu. Bununla da yetinmeyip yüzbinlerce insanı ya hapsederek, ya işinden ederek, ya soruşturarak ya da fişleyip korkutarak mağdur ettiler ve etmeye de devam ediyorlar. Tehdit edilen bir sürü insan var. Yurtdışındaki bir gazeteciye baskı yapmak için eşini hapse attılar ve bunun gibi başka örnekler de var. Daha geçen gün Erdoğan, bu harekete mensup arkadaş ve komşularını ispiyonlamalarını istedi insanlardan.

Bizzat partili görevlilerden ve devlet görevlilerinden, bazı iş adamlarını arayarak haraç isteyen kişiler var. Tabandaki AK Partililerin bu tür gasplardan haberleri olmuyor. Kulaklarına biraz su kaçsa da bu sefer parti liderliğinin ve Havuz yazarlarının ‘hak ediyorlar’ propagandası ile illüzyona uğratılıyorlar. Şimdilerde birtakım ‘hocaları’ ve ‘trolleri’ kullanarak Cemaat mallarının ‘ganimet’ olduğunu ve kendilerine ‘helal’ olduğunu yayıyorlar.

Yani anlayacağınız son üç-dört yıldır yaşatılan mağduriyetlerin hem kurumsal hem de bireysel bazda haddi hesabı yok. Sadece maddi kayıpları kabaca hesap etseniz 100 milyar dolarlık rakamlardan defter açarak başlarsınız. Buna bir de kazanç, sermaye, itibar kayıpları ile zamana bağlı zarar faizlerini de ekleseniz dudak uçuklatan rakamlara ulaşırsınız. Bunlar sadece kurumsal kayıplar. Bir de bu kurumların mağdur edilen, hakları hukuksuzca gasbedilen yüzbinlerce çalışanını ve Hareketin zarara uğratılan diğer mensuplarını da ilave ederseniz tazminat değerlerinin ulaşacağı rakamları hesaplamak için bir üniversitede kürsü kurmanız gerekecektir.

Şimdi sıkı durun ve bir süre önce yazdığım ‘’Diploma Sahte Çıkarsa Ülke Göçer mi?’’ başlıklı (bölüm 1) ve (bölüm 2) iki yazıyı tekrar okuyun. Orada bazı iddialarda bulunmuş ve kabaca şuna dikkat çekmiştim. Eğer yaşanan tüm bu hukuksuzluk ve gasp süreçleri üzerine bir de Erdoğan’ın diploması sahte çıkarsa asıl hukuk ve tazminat depremi o zaman patlar demiştim. Zira, öyle bir durumda Erdoğan’ın tüm imzaları ve onayladığı hükümetler ve onların icraatları da dahil olmak üzere hükümsüzlük keyfiyeti kazanacağından tüm devlet aygıtının o kişiler eliyle cadı avları ve gasplara alet edilmesinin faturası devlet sistemini iflas ettirebilir.

Tazminatlar eksponensiyel (üstsel) bir şekilde katlanarak artarken, o depremin etkisi tüm toplumu vuracağından daha çok vatandaşa ve kuruma tazminat talep etme imkanları doğmuş olacaktır. Trilyon dolarlık yurtiçi ve yurtdışı tazminat davalarının yükünü, zaten her an patlamaya hazır bir ekonomisi olan, bu ülke kaldıramaz ve iflas eder.

Süreçte, özel şirketlere bile el konuldu ve gasplar yapıldı. Halen insanlara hapishanelerde yargısız mağduriyetler ve işkenceler yaşatılıyor. Tüm devlet kurumları son üç yıldır bu hukuk dışı uygulamalara alet edilmiş durumdalar. O pisliklere bulaşmış devlet görevlilerinin ödemek zorunda kalacakları tazminatlar veya hukuk süreçleri bile devlet sistemini kilitlemeye yeter. LAHEY ve benzeri uluslararası mahkemelerde açılacak davaları zaten denkleme hiç dahil etmiyorum. Ayrıca, AK Partililerin yurtdışına kaçırdıkları iddia edilen veya ileride kaçırabilecekleri paraların (çünkü buna zemin hazırlayan bir yasa geçirdiler) ve bunlarla mağdur edilen ve edilebilecek tüm ulusal ve uluslararası banka, şirket ve müşterilerin tazminatları da eklendiğinde yıkımın boyutları daha da artacaktır. Wikileaks belgeleri, daha şimdiden, AK Partili çevrlere ait yüzlerce off-shore hesap olduğunu iddia etmişti.

Erdoğan’ın ileriye dönük olarak böyle bir kaostan çıkabilmesinin tek yolu mutlak diktatörlük ilan ederek geçmişi silmeye çalışmaktır ki bu 1980 darbecilerine bile nasip olmadı. Zaten 15 temmuz ‘darbe’ hadiselerine de bu gözle bakmakta yarar var. En azından girişim sonrası yaşanan fırsatçı sürece…

O yazıda bir iddiada daha bulunmuş ve Erdoğan sonrası devlet trenine ister eski Gladyotik yapılar isterse de güvenilir-reformist bir devlet aygıtı kaptanlık yapsın, bence Erdoğan’ın diploma meselesini örterler ve konunun üzerine çok gitmeden sadece işledikleri suçlar üzerinden onları yargılarlar demiştim.

Evet! Gelecekte ülkenin karşılaşabileceği ciddi bir durumu bu şekilde özetlemek mümkün. Tabiki ondan önce elimizde sağlam ve itimat edilir, ekonomisi ayakta bir devlet kalacak mı onu da düşünmemiz gerekiyor. Bölgemiz gittikçe karışıyor. Demokrasi ve adalet felç edildi. Halk birbirine düşman hale getirildi. Ülkenin Ortadoğu’da bir savaşın içine çekilmek istendiği de çok açık. Ordu ve güvenlik birimleri darmadağın edildi. Ülke gün geçtikçe; güvenlik, istihbarat ve ekonomik kalkınma yönlerinden her türlü tehdide karşı daha da savunmasız bir hale getiriliyor. Ve bu devlet hala kendi halkına karşı bir fişleme, gasp ve zulüm savaşı vererek iç enerjisini ve gelecek umutlarını tüketiyor.

Gelecek nasıl şekillenecek; kısmetse birlikte göreceğiz. Zulüm uzun sürmez! Zira, ‘’zulüm ile abad olunmaz!’’ demiş atalarımız. Adalet bir gün mutlaka geri gelir. Adalet treninin ufukta belirdiğini gördüğünüz gün bence bugün mağdur edilen Hizmet gönüllülerinin gönlünü almaya ve kendinizi affettirmeye bakın derim. Çünkü, affetmeyip haklarını sonuna kadar talep ve tahsis etme yolunu seçerlerse; sizleri, argo tabirle, ‘dava ve tazminat manyağı’ yapabilirler.

Erdoğan sonrası külleri üzerinde oturduğunuz ülkenin de buna gücü olmayacaktır! Ayrıca, daha önceki yazılarımda işaret ettiğim gibi, zaten yeniden inşa etmeniz gereken ülkeyi onların yardım ve desteği olmadan kısa sürede tamir etmeniz de pek mümkün değil…

Ee! İşin bir de Ahiret Hesabı tarafı var tabi! Bugünkü zulümler burada affedilseler bile, ötede azap çekirdekleri olarak filizlenmeye başladılar bile!