Malumunuz, içinde yaşadığımız kasvetli dönem AKP’li bazı
bakan ve çocuklarının bulaştıkları ve ucu Erdoğan ve ailesine de dokunan 17-25
Aralık 2013 yolsuzluk soruşturmaları ile başlamıştı. Erdoğan’ın, konuyu adalete
teslim etmek ve hukuki zeminde aklanmak yerine adalet sistemine ve hayali
düşmanlara saldırmayı tercih etmesiyle de devlet treni geri dönülemez bir
hukuksuzluk sürecine girdi. Sürekli çoğaltılan KHK’larla da bugün artik Türkiye’de
demokratik sistem ve hukuki düzen tamamen çökmüş, fiilen bitirilmiş durumdadır.
Halen suçsuz ve yargısız bir şekilde hapiste tutulan yazar
ve fikir adamı Ali Ünal’ın yıllar öncesinden öngördüğü gibi; AKP sayesinde artık
devlet treni rayından çıkmış bulunmaktadır. Yine aynı hukuksuzluk çerçevesinde
hapiste tutulan Ali Bulaç ise, AKP’nin Çanakkale Savaşından sonra ülkenin
başına gelen en büyük felaket olduğunu söylemişti. Bazıları da yaşanan
rezaletin boyutuna bakarak buna bir fetret devri benzetmesi yapıyorlar. Bense
AKP ve Erdoğan ile yaşadığımız bu dönemin, Türk tarihi ve İslam tarihinde
başımıza gelen en büyük felaketlerden birisi olma niteliği taşıdığını
düşünüyorum. Bunun bir fetret devri değil; aksine sistematik bir çöküş, büyük bir manevi, vicdani ve ahlaki
yozlaşma ve çürüme dönemi olduğunu iddia ediyorum.
Bu satırların yazıldığı dönem, zulumlerin ve
hukuksuzlukların artık zirve yaptığı, insanlığın ise en diplere savrulduğu,
vicdanların en köreldiği dönem. Aradan neredeyse dört yıl geçmiş! Allah bu
millete daha dibini göstermesin!
Bu dip noktaya gelişin dönüm noktası süphesiz 15 Temmuz 2016
‘darbesi’ oldu. Her ne kadar Erdoğan daha ilk saniyesinde suçluları ilan etmiş
olsa da, bizler ilk günlerde yaptığımız gözlem ve analizlerde açıklamaların
yetersiz hatta şüpheli olduklarını belirtmiş ve darbenin eylem tarzının son
derece acemice planlanmış, darbe bile denilemeyecek boyutlarda olduğuna işaret
etmiştik. Bugün kamuoyunun yönelttiği bütün sorular hala cevapsız bırakılmakta,
ortaya saçılmaya başlayan ifşaat ve deliller haklılığımıza ışşık tutmakta ve
meclis hala kapsamlı bir soruşturma yürüt(e)memektedir. Devlet erkanının
yaptıkları açıklamalar birbiriyle çelişmekte, olayın kritik kişileri adaletten
kaçırılmaktadır. Bazı partili vatandaşların bile önceden bildiklerini açıkladıkları
bir darbe hazırlığından Erdoğan’ın nasıl haberdar olmadığı ve olduysa da
milleti neden kanlı bir sokak eylemine davet ettiği hala gizliliğini koruyor.
Ama başını Erdoğan’ın çektiği hükümet ve AK Parti camiası ve onlara destek
veren Perinçek-Oda TV çevreleri; kısaca Ergenekon sanığı çevreler, tüm
gayretleriyle darbe suçunu Hizmet Hareketi’ne yıkmaya devam ediyorlar.
Gülen’in, olayı uluslararası bağımsız bir heyet araştırsın daveti de hala cevapsız
bekliyor.
Aslında her şey gayet açık. Son 3-4 yıldır hayali bir düşman
üreterek kendine alan açmaya çalışan Erdoğan önce bir ‘paralel’ düşman ilan
etti. O laf eskidiğinde ise vites arttırdı ve Hizmet Hareketini bu sefer
terörist göstermeye çalışıp ‘FETÖ’ ifadesini icad etti. Bugün kimse paralel
kelimesini kullanmıyor bile çünkü yeni ‘moda’ yani Erdoğan’ın hafızalara
kazınmasını istediği ifade artık ‘FETÖ’. Fakat son bir iki yıldır Erdoğan’ın
Cemaat’i terörist olarak gösterme gayretleri de başarılı olamadı. Özellikle
yurt dışında hiç alıcı bulamadığı gibi kendi tabanında bile şüphelere sebebiyet
verir oldu. Bunun üzerine Erdoğan da kurnazlığını kullanarak tekrar vites
arttırdı ve terörist olarak lekeleyemediği Hareketi bu sefer darbeci olarak
göstermeye çalışacak bir oyun tezgahladı. Daha ilk saniyesinde ‘Allah’ın bir
lütfu!’ diyerek karşıladığı bu darbeyi hemencecik Cemaat’in üzerine yıktı ve
bunu hafızalara kazımaya çalışacak eylemlere imza attı. Yakaladığı o ivme ile
de KHK’lar çıkararak devlet sistemini yeniden dizayn etti ve her istediğini de aldı.
Bugün devlet fiilen bitti dediğimiz bu noktaya işte o darbe ‘bombası’ ile gelindi. Hukuki soruşturması bizzat Erdoğan ve
partisi tarafından örtbas edilen bu tiyatro darbe her yönüyle Erdoğan’ın
çıkarlarına hizmet etmeye devam ediyor. Bu çok lezzet vermiş olmalı ki daha
geçenlerde kalabalıklara; ‘’Yeni 15 Temmuzlara hazır mısınız?’’ diyerek yeni
planların işaretini verdi. Hatta bir çok yazar bunun paralelinde Havuz
gazetelerinde yükselen suikast haberleri üzerine AKP’nin suikatler düzenleyerek
bunu da Cemaat’in üzerine atabileceğine dair ihtimallerden bahsettiler. Bizzat
Fethullah Gülen’in kendisi bir açıklama yaparak yakında bu tür hain planların
gerçekleştirilebileceğinden ve suçun tekrar Harekete atılmaya
çalışılabileceğinden bahsetti.
Gelelim rüyamıza…
15 Temmuz darbe tiyatrosundan yaklaşık iki ay önceydi.
Rüyamda AKP’nin onbinlerce insanı büyük bir stadyuma doldurduğunu görmüştüm. Ancak
bir his sayesinde çok net bir şekilde o insanlara bir tuzak kurulduğunu, onları
stadyuma kötü bir maksatla doldurmaya çalıştıklarını ve büyük bir bomba
patlatacaklarını biliyordum. Bunu biliyordum fakat sebebini bilemediğim bir
nedenden ötürü bunu stadyum dışında gördüğüm insanlara açıklamadan onları
uyarmam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Bir arkadaşamın eşinin abisinin yanına
gittim ve içeri girmemesini söyledim. Öfkeli bir şekilde bana partici sloganlar
atarak yoluna devam etti. O bayanın o yaşlarda bir abisi olduğunu bile
bilmiyordum. Bu rüyayı arkadaşıma anlatırken ilk olarak öyle bir abisi olup
olmadığını sormuş ve evet cevabı alınca da şaşırmıştım. Rüyamda, abisinden
sonra o çok iyi tanıdığım ve yıllardır görüştüğümüz o bayanın yanına gittim.
Ona, ‘’Bak! Abine rica ederek söyledim ama sana direk söylüyorum; içeri girme
dedim’’. Çünkü tanıdığım ve sevdiğim bir insandı ve sebebini de söyleyemeyeceğim
için daha emri vaki bir ifade kullanarak onu korumaya, stadyuma girmekten
alıkoymaya çalışıyordum. Cevabını duyamadan uyanmıştım!
Daha önce de süreçle alakalı bir çok rüya görmüş ve bir
kısmını yazmıştım. Hizmet Hareketi’nin büyük bir sıkıntı ve kovuşturma
yaşayacağını ama sonunda galip geleceğini; Fethullah Gülen’in Erdoğan’ı son kez
uyardığını ama onun öfkeyle uzaklaşması ile üzerine gökyüzünde gayretullah
kapısının açıldığını; bir meleğin gelerek Cemaat’i teftiş ettiğini ve ‘çok
güzel’ diyerek yanımdan ayrıldığını görmüş; Erdoğan yüzünden ülkenin üzerine
kara bulutlar çöktüğünü ve zelzeleler olacağını görmüş, yaklaşan dönemde büyük
inmtihanların olacağını bu rüyalar sayesinde hissetmiştim. Bu yazdığım rüyanın
üzerinden iki ay geçmeden de darbe tiyatrosu sahnelendi ve en başta resmini
çizdiğim çöküşe doğru yuvarlandı ülke hem de bir yıl içerisinde. Sanki
rüyamdaki bomba patlamış ve ülke göçmüş gibi oldu.
Bu dönüm noktası ile Müslümanlar arasına daha büyük
düşmanlıklar kasıtlı olarak sokuldu. Hizmet Hareketi mensuplarına hain,
darbeci, terörist vb. söylemler zirve yaptı. AKP’li taban bu tür nefret ve kin
dolu söylemlerin bataklığına itildi. Masum bir Müslümana terörist demek tekfir
etmek anlamına geleceğinden ve sözün sahibinin imanını tehlikeye atacağından
dolayı bir çok AKP’li insan bu tehlikenin içine atıldı.
O rüyamı kendimce yorumlarken; AKP’nin insanları maddi
olduğu kadar manevi bir tehlikenin de içine çekmeye çalışacağı şeklinde
yorumlamıştım. Gelinen nokta tevilimde beni haklı çıkardı, belki de eksik bile
olduğumu gösteriyor.
O arkadaşım olan bayana ne mi oldu? Son derece partici olan
ailesi gibi meğerse o da ciddi bir parti savunucusu imiş. Hizmet’in içinde olan
ama insanlarla birtakım sorunlar yaşayan, kafasında şüpheler olan eşi ile birlikte
darbe şokunu yaşayanlardan oldular ve yollarını ayırdılar. Bu bayan ise yolunu
ayırmakla kalmadığı gibi sağda solda Hocaefendiyi ve Hizmeti zan altında
bırakacak partici söylemlere devam etti ve onların nasıl ‘darbe yapmış
olabilecekleri’, ‘nasıl yoldan çıktıkları’ yönünde Erdoğancı ‘tezleri’ savunmaya
devam etti.
Ne diyelim! Bu bir imtihan dönemi ve Allah (c.c.) her Müslümanın
imanını zalimlerin ve münafıkların sinsi planlarından korusun ve Müslümanlara
akıl, iz’an, vicdan ve muhasebe duygusu versin. Zalimleri ve insanların
imanlarını çalmaya çalışan münafık karakterli yalancıları da bildiği gibi
yapsın, onların gerçek yüzlerini bir gün herkese göstersin; onların hain
planlarını çökertip kendi başlarına çevirsin. Amin!
Twitter: https://twitter.com/ugur_tezcan