2 Ağustos 2008 Cumartesi

''BRILLIANT BUT TROUBLED MIND''

Bu yazı 4 Agustos 2008 tarihli IV. Kuvvet Medya Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

Yalnızca Amerika'da değil dünya genelinde derin tesirler hasıl eden 11 Eylül hadisesini hep birlikte yaşadık. Amerika'da bulunmam nedeniyle bu elim vak'anın Amerikan toplumu üzerinde oluşturduğu etkileri ve bunu takip eden gelişmeleri direk olarak gözlemleme imkanı buldum. Son derece ürkek ve hassas hale gelen toplum kendisini duygusal bir tepki atmosferinin kucağına salmaya başladı günden güne ve duygusal manipülasyonlara açık hale geldi. Sanırım terörün en büyük amaçlarından birisi de, hedef topluluk üzerinde bu tür bir değişim meydana getirmek ve bunu devam ettirmek olsa gerek. Olaya bu zaviyeden bakınca birazdan ele alacağım konuyu ve yıllarca başımıza musallat edilen PKK terörünü daha iyi analiz etmek mümkün olabilir.

Meş'um 11 Eylül hadisesinin hemen akabinde ilginç bir gelişme daha yaşandı Amerika topraklarında. Kaynağı belirsiz bir merkezden bir anda bazı devlet kurumlarına içinde ölümcül Antrax maddesi bulunan zarflar gitmeye başladı. Korku dönemi bitmemişti Amerikan halkı için. Sanki bir el Amerika'lılara; ''içimizdeki düşman her an bizi tehdit ediyor'' mesajı veriyordu. Ülkede yaşayan bir çok Müslüman bu gelişme üzerine daha da endişelenmiş; ''acaba bu olayı da Müslümanların üzerine yıkarlar mı?'' şeklinde düşünmeye başlamıştı. Öte yandan, bir takım medyanın bazen önyargılı bazen de kasıtlı tavrından dolayı bu yeni tehdidin! algılanma biçimi, tehdidi oluşturanların ekmeğine yağ sürmeye devam ediyordu. Medyanın bu tavrı yıllar öncesinde cereyan eden 'Oklahoma bombacısı' olayından ders alınmadığının alametlerini taşıyordu üzerinde. Hatırlarsanız, o bombalama eylemi henüz tahkikler bitirilmeden, hemencecik Müslümanların üzerine yıkılmaya çalışılmıştı medya tarafından. Oysa olayı bir Amerikalı'nın gerçekleştirdiği sonradan ortaya çıkmıştı. Antrax hadisesinde Amerikan medyası tamamen Oklahoma benzeri bir beceriksizlik sergilemese de konuya yaklaşım tarzları olayın belirsizliğinin Müslümanlar üzerine kaymasına yaramaya yetmişti bile.

Bu Antrax konusuna neden değindiğime geleyim şimdide. Bu olaylar zinciri üzerinden yıllar geçti ve Amerika'da belki de on binlerce insan, medyanın işaret ettiğim tavrından dolayı, bu zehirli mektupların ardında da Müslüman birilerinin olduğunu düşündü. Taki 1 Agustos 2008 tarihli Associated Press haberi, olayın gerçek failini haber yapana kadar. Gelişmelere bakılırsa bazı devlet kurumlarına gönderilen bu ölümcül Antraxlı mektupların ardında asker kökenli Amerikalı bir bilim adamı varmış. Habere göre, Federal Devlet Ajanları kendisini yakalamadan evvel intihar etmiş ilgili şahıs.

Peki bu gelişme medyaya nasıl yansıyacak dersiniz. Ülkemizde, yalan veya kasıtlı haberleri yüzlerine vurulmuş, mahkemelerde bile mahkum edilmiş gazeteler rencide ettikleri insanlardan hiç bir zaman özür dilemediler. Bir kısım Amerikan medyası da dilemeyecek. Zamanında sağduyu çağrısı yapmayı ihlal ettik dmeyecek bir çoğu. Bizim gazetelerin yaptığı gibi pişkinliğe devam edenler olacağı gibi, olayın yönünü kendi üzerlerinden başka mecralara kaydırmak isteyenler de olacak. Devletin suça alet olmuş olan birimleri de bu trene dahil olacak doğal olarak. Nitekim, haberi okuduğum yahoonews sitesinde gördüğüm bir ifade pek de haksız olmadığımı hissettirdi bana. Bazı devlet kaynakları hiç vakit kaybetmeden ilgili asker bilim adamını ''kafası karışık zeki bir bilim adamının'' 'bilim hırsı' (UT) şeklinde lanse etmişler. Güya bu bilim adamı ''Antraxa karşı geliştirdiği ilacı test etmek'' için! böyle enteresan ve çılgınca bir girişimde bulunmuş. Kullanılan ifade benim başlığa taşıdığım ifade: ''Brilliant but troubled mind'' (zeki ama şaşırmış-gafil-karışık bir zihin, hatta kişilik).

Hani! bizim ülkemizde birileri ne zaman bir devlet adamımıza karşı tehdit içeren bir saldırı gerçekleştirse, bazı yayın organları ve kurumlar, ''adam zaten deliymiş'' propagandasına başlarlar ya! işte ona benzer bir durum. Gerçekte deli filan olmayan, ilgili devlet adamlarına ''aklını başına al'' mesajı vermek için gerçekleştirilmiş eylemler bunlar. Demirel'e Anıtkabir de elinde Kur'an'la! saldıran meczup ve bir başka devlet adamımızın üzerine bakkal kasası fırlatan ''akıl hastası'' bakkal örneklerini hatırlayınız. Ya da Üzeyir Garih'i öldüren, ''kışlasından nasıl olmuşsa kaçabilmiş'' ''sorunlu genç'' örneğini. Mahiyetleri ve motivasyonları farklı olsada faili; ''meczup'', ''kafası karışık'' şeklinde tanımlayarak kamuoyunun dikkatini başka mecralara çekmeye ve olayı gerçek ekseninden kaydırmaya gerçekleştirlen medya illüzyonlarına bir kaç örnek. Acaba kimse takip etmiş midir bu adamlar akıl hastanesinde ne kadar kaldılar; akıbetleri şu anda nedir diye... Merak ediyorum doğrusu.

Bu son Antrax gelişmesinin zihnimde canlandırdığı tek gerçek bu değil elbette. Gördüğünüz gibi ''çılgın'' karakterli birileri sinsi planlar yapıp, ses getirecek eylemler tertip ederek masum insanları suçlu gibi gösteren faaliyetler içerisinde olabiliyorlar. Amerikalı asker kökenli bilim adamının bu işi gerçekten Müslümanları zor durumda bırakmak ve Amerika'da ki El Kaide/''terörist Müslüman'' imajını canlı tutmak için yapmış olabileceği gerçeğini hiç bir zaman göz ardı edemeyiz. Belki bu işler için organize olmuş bir örgüt bile vardır oralarda da. Bizim Ergenekon terör örgütünün delilleri ile ispatlanmış planlarına göz atın mesela. Kurdukları hücre gruplarını manipüle ederek sağ kesim ile sol kesimi nasıl birbirine kırdırdıklarını ve nasıl darbe planları yaptıklarını; hangi illerimizde bir Kürt-Türk çatışması çıkarmaya çalıştıklarını hayretler içerisinde okuduk ve takip ettik. Kendi kurdukları sol oluşumlar ile Kürtleri, ''vatansever'' oluşumları ile de Türkleri nasıl birbirlerine düşürmeye çalıştıklarını bizzat müşahede ettik. Ve bu sinsi planların yöneticiliğine soyunmuş ''aydın!'' insanların gerçek yüzlerini ibretle seyrettik: Yani bizdeki ''zeki ama kafaları karışık adamları''...

Amerika'lı ''zeki ama kafası karışık'' bilim adamından, bizim "Çılgın Türklere'' uzanan böyle bir suç ağı var mıdır bilemem. Bilebildiğim tek şey varsa o da; bu tür fitne ve fesat karakterli ruhların her zaman aramızda var olacağı, bizler yapay ayrımlarla birlikteliğimizi kaybettiğimiz ve bu azınlık gruplardan kortkuğumuz müddetçe de aramızda var olmaya devam edecekleridir. Amerika'dan Türkiye'ye yaptığımız bu zihin egzersizinin bundan sonrasını sizlerin hayal güçlerinizin kucağına teslim ederek sözlerimi noktalıyorum. 2 Agustos 2008