25 Mayıs 2016 Çarşamba

İMTİHAN İLE İMTİHAN OLMAK (3)

Bu yazı 25 Mayıs 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


‘Dünya bir imtihan yeridir’ sözü artık klişeleşmiş bir söz mâlûmunuz. Çok kullandığımız ama mânâsını yeterince içimize sindiremediğimiz ifâdelerdendir bu da.

Benim küçüklüğüm bu sözün gölgesinde geçti desem yeridir. Başarılı ve sorumlu bir öğrenci olunca sınavlar ve sorumluluklar hayatınızın önemli kilometre taşları hâline geliyorlar. Onları düşünmeden ve zamanınızı onlara göre planlamadan yaşayamaz konuma geliyorsunuz. Böyle olunca da etrafınızda sınavlara karşı vurdumduymaz ve lakayt davranan insanları her gördüğünüzde önce hayretlere düşüyor sonra da onlara ya kızıyor ya da acıyorsunuz. Büyüdükçe de ders sınavları dışında bir de hayat imtihanları olduğunu öğreniyorsunuz. Çokları gibi biz de ailecek yaşadığımız birçok sıkıntı ve fakirliğe karşı hep bu tür sabır soluklatan sözler ile teselli bulurduk.

Yaşınız ilerledikçe bu tür bakış açılarının, ‘başa gelen çekilir’ anlayışıyla yetişen bir toplumda farklı refleksler halinde hayat bulduğunu görüyorsunuz. Başa gelenlere karşı sabır tavsiyesinde bulunan bu sözün bizimki gibi toplumlarda bir plansızlık, vurdumduymazlık, sorumsuzluk, nemelâzımcılık, günübirlikçilik düzleminde vücûd bulduğunu zamanla daha iyi kavrıyorsunuz.

Oysa hayatlarını her dâim başa gelebilecek imtihanların bilinci ile yaşayan insanlar her adımlarını daha planlı bir şekilde atarlar; intizam, sabır ve metânet eksenli bir hayat anlayışı geliştirirler ve etraflarında bulunan kişilerden veya cereyân eden hâdiselerden sürekli dersler ve geribildirimler devşirerek kendilerini sürekli canlı tutarlar ve yenilerler. Ruhları böylece hep aktif, dirençli ve canlı kalır.

Lise yıllarımda okula bellerinde kamalarla gelen, her gün okul kavgalarına karışan, kendilerinden öğretmenlerin bile korktuğu arkadaşlarım vardı. Sınav günleri nasıl süt dökmüş bir kuzuya döndüklerini, o herkese korku salan karizmatik tavır ve yürüyüşlerinin, benim karşımda ‘’Uğur n’olur lan kağıdını biraz aç, çakarsam babam gebertir!’ yalvarmalarına döndüğünü hâlâ dün gibi hatırlarım.

Hazırlıksız yakalanılan sınavlar onların o sahte karizmalar ve kabadayılıklar altında gizledikleri gerçek kişiliklerin ve korkuların ortaya saçılıverdiği anlar olurdu hep. Evet! Sınavlar sadece bilgi ve beceri düzeyinin değil, kişiliklerin de ortaya çıktığı zaman dilimleri ve fırsatlardır. Toplumsal ve dinî olaylarda bu daha da açık bir şekilde cereyân eder. Meselâ; vatan-millet diyerek sürekli hamâset devşirip başkalarını eleştiren bir kişinin tâyini Güneydoğu’ya çıktığında hemen torpil arayıp Batı’ya kaçmaya çalışması, o şahıs için bir kişilik ve samimiyet sınavıdır. Fâiz ve rüşvet haramdır diyerek etrafını Cehennem ile tehdit eden bir Hacı amcanın, polisten ceza yediğinde veya evine ikinci bir kat çıkmak istediğinde hemen rüşvete tevessül etmesi de onun için bir kişilik, samimiyet ve dinî ehliyet sınavıdır.

İyi huylu ve mülâyim görünen bâzı kişilerin çalıştıkları kurumda sıkıntılar baş gösterince ne kadar da itaatsiz, saygısız, tembel ve dikbaşlı tavırlar takınabildiklerini defalarca müşâhade etmişimdir. O sıkıntılar bir imtihan şeklini alarak  onların gerçek kimlik ve kişilik testleri haline geliyorlardı. Bugün Türkiye’de Erdoğan’ın zulmü karşısında ya susan ya da mâsum insanlara iftirâlar atan ‘dindarları’ hayretler içerisinde izlemekteyiz. Bu imtihan süreci de onların gerçek kişiliklerini ve dini ne kadar içselleştirebildiklerini açığa çıkarma görevi görmekte. Örnekler çoğaltılabilir.

Kur’an’da önemli bir yer teşkîl eden münâfıklık kavramının da bence en belirleyici özelliği bu tanımın kapsamına giren insanların belli imtihan dönemlerinde verdikleri benzer tepkilerdir. Örneğin, barış zamanı hamâset devşirip de savaş emr edildiğinde; yâni ‘iman sınavı’ kapıya dayandığında hemen mâzeretlere ve şikâyetlere sarılmaları onların kimliklerini ele veren zaman dilimleridir. Günümüz Türkiye’si, AKP ile yaşadığı imtihanda birçok münâfık karakterli insanı ortalığa kusmuştur.

Bu faydasının dışında sınavlar belli şart ve durumlara karşı ne kadar hazırlıklı ve eğitimli olduğunuzun ve o sorunların üstesinden gelme noktasında ne kadar bilgili ve dirençli olduğunuzun da göstergeleridir. Bununla da kalmaz, sınavlar; sizin bu bilgileri stresli ve kısıtlı bir zaman aralığında ne düzeyde ortaya koyabileceğinizi, aksiyona dökebileceğinizi ve hayata geçirebileceğinizi de ortaya koyarlar.

Yâni, bilmek yetmez; onu kısa ve stres gerektiren bir zaman dilimi içerisinde değer üreten bir şekilde uygulamanız da gerekir. Bu da bilginin yanında başka bâzı yetenekleri de geliştirmiş olmayı gerekli kılar. Meselâ üniversite giriş sınavlarını ele alalım. Yıllarca bilgi depolayıp sorular çözeriz. Ancak üç saatlik stresli ve kaderimizi belirleyecek bir sınavda tüm bu bilgilerimizi ve test tekniklerimizi en rantabl şekilde kullanarak ‘başarılı bir öğrenci’ kimliği kazanmamız gerekir.

Konunun kişilere bakan yönü böyleyken toplumlara bakan yönü de çok farklı değil.

O konuya da kısmetse bir sonraki yazıda devâm edeceğiz…