4 Mayıs 2016 Çarşamba

ERDOĞAN GİTSE DEVLET YIKILIR MI?

Bu yazı 4 Mayıs 2016 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.


Erdoğan, tarafsızlık ilkesini hiçe sayma pahasına, Cumhurbaşkanı olduktan sonra bile AK Parti vagonlarının lokomotifliğini elden bırakmadı. Yolsuzluk dâvâlarının bir daha gündem olmaması için her türlü tedbir alınmalıydı. Önce Cumhurbaşkanlığı makamı ele geçirilmeli ardından da uyumlu ve söz dinleyen birisi Başbakanlık koltuğuna ‘vekâlet’ ettirilmeliydi. Bugün mevcut Davutoğlu hükümetinin, Havuz medyasının, AKP teşkilâtının ve hattâ AK trollerin beyanlarına ve ifâdelerine bile baksanız bu ilişkinin gizlenmeye bile gerek duyulmadan uygulandığını görürsünüz. Erdoğan’ın fevrî tutumu ve çâresiz durumu mızrağı çuvalda saklamayı zorlaştırıyor.

Erdoğan perde gerisinden de olsa etki sahasını hiç terk etmedi. Hâlen tüm uygulamalar onun yörüngesinde dönüyor. Açıklamalarıyla ve uygulamalarıyla bunun doğruluğunu defalarca teyid etti. 7 Haziran seçimlerine kadar çok daha açıktan yürüyen bu ilişki, seçim sonuçlarının yarattığı beklenmedik şok ve ardından parti içinde yükselmeye başlayan ‘buna Erdoğan’ın üslubu neden oldu’ şeklindeki eleştiriler sâyesinde perde gerisine çekilmiş oldu. Ama bu müdâhil ve kontrolcü tavır hiç yok olmadığı gibi etkisini de asla yitirmedi.

Hukuk dışı kanunsuz uygulamaları, kayyımlı gaspları ve masum insanların evlerine ev baskınlarını yapan polisler bile ‘emir büyük yerden, yukarıdan’ demekten kendilerini alamıyorlar.

17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları başladığında ‘hedef Erdoğan’ denilerek onun karizması bir kalkan olarak kullanılmış ve halk ilk olarak o şekilde kandırılmıştı. Ardından Erdoğan’ın da ‘bana ihânet ettiler!’, ‘beni kandırdılar’ şeklinde; farklı grupları hedef alan açıklamaları oldu. Bunlar, ‘Türkiye eşittir Erdoğan’ denklemi kullanılarak yürütülmeye çalışılan algı çalışmalarıydı şüphesiz. Haddizatında Erdoğan ve AKP’nin tüm hukuksuz uygulamalarının temel dayanak noktasını oluşturan ‘paralel devlet’ safsatası bile ‘biz devletiz’ şeklindeki yanlış; ama kasıtlı algı operasyonunun bir ürünüdür.

Erdoğan’a yakın çevrelerin sızdırdığı iddiâ edilen (Emre Uslu) Pelikan dosyalarında bile Davutoğlu’nun Erdoğan’a ihânet ettiği söyleniyor. Yâni, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile mevcut parti ve hükümet fonksiyonları arasında devâm eden organik ilişki bir bakıma tekrar kendileri tarafından itirâf edilmiş oluyor.

Cemaat ile yollarını ayıran birkaç insandan ikisi olan Hüseyin Gülerce ile Murat Yeni’nin, ‘devlete karşı geldiler!’ şeklinde tezler ile sahaya sürülmeleri de ‘Erdoğan ve AKP eşittir devlet’ anlayışının halkın beynine kazınması çalışmaları aslında. Yoksa mantıken baksanız ‘terör faaliyetleri’ ile suçlanan bir hareketin içinden seçilen iki ‘itirafçı’ imkan ve delil olsa bu yönde itirâflarla piyasaya sürülürlerdi. Bu olamadığı için de halk ile Hareket arasındaki sevgi ve güven bağını zedeleyecek ve yolsuzluklarla suçlanan Erdoğan ve AKP’ye, parti üstü bir kutsal devlet koruması sağlayacak olan alan kullanılmaya çalışılıyor ve bu kişilere de bu nedenle; ‘Hareket devlete karşı çıkıyor’ sözleri söylettiriliyor.

Yâni, AKP’ye ve Erdoğan’a sâdece yolsuzluklar, hukuksuzluklar ve zulümler noktasında karşı duran Hizmet Hareketi, sanki kutsal devlete karşıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu da bizzat Erdoğan’ın Başbakan iken sürekli tekrarladığı, hâin, ajan, işbirlikçi vb. söylemler ile parallellik arz ediyor..

Anlayacağınız, Erdoğan’ın mevcut tüm söylemleri ve uygulamaları, 17-25 Aralık sonrası gördüğümüz Erdoğan hükümetinin aynen devâmı niteliğinde.

Yurt dışı görüşme talepleri reddedildikçe, etrafındaki alanın daraldığını anlayan Erdoğan’ın ‘ben demek devlet demek’ anlamına gelen ifâdeleri kılık değiştirse de artarak devâm edecektir.

En son 22. Muhtarlar toplantısında sarfettiği "Tayyip Erdoğan gitsin demek, 'Bizim tüm siyasetimizi, tüm çalışmalarımızı, üzerine bina ettiğimiz milletimizin, bayrağımızın, vatanımızın, devletimizin tek olması anlayışı yıkılsın' demektir" sözü vatan, bayrak gibi ifâdelerle süslenmişse de ben gidersem devlet yıkılır anlamına gelmekte.

Öncelikle şunu belirteyim: Erdoğan gittiğinde devlet gerçekten yıkılacak noktada ise şayet, devlet zaten yıkılmış demektir. O durumda da Erdoğan’ın; ‘devlet aslında yıkıldı, ayakta tutan son pamuk ipliği de benim’ demesi gerekir. Eğer hırsla peşinden koştuğu başkanlık sevdasının kapısını böyle bir itirâfın halkın kalbinde oluşturacağı korku olacağını anlasa onu da yapmaktan imtinâ etmezdi.

Neticede, Erdoğan gitse devlete hiçbir şey olmaz. Aksine felç edilen adâlet sisteminin ve devlet aygıtının rahatlamasıyla ülke rahat bir nefes almaya başlar. Hücrelere tekrar yeterli oksijenin gitmesi ile birlikte de yenilenme ve tâmirât aşamalarına geçilir. Erdoğan bugün tüm sistemi tek başına kilitleyen bir isimdir ve bu yönüyle de çok başarılıdır. Derin Ergenekon örgütünün en başarılı operasyonu Erdoğan’dır.

‘Erdoğan’dan sonra devlet yıkılır mı?’ başlığı ile benzer bir soru soran yazar Orhan Kemal Cengiz şunları söylemişti:

O diktatörlüğün çökmesinin ardından, ülkenin bir daha gün yüzü göremeyeceğini söyler diktatörler. İnsanları, kurumları öylesine ezmiş, gelenekleri, kuralları öylesine ortadan kaldırmışlardır ki, gerçekten de onlar çöktükten sonra ülke bir cehenneme döner… Çünkü diktatörlerin ülkesinde, bütün o şaşalı, göz boyayıcı “büyük devlet” gösterilerine rağmen gerçek bir devlet bulunmuyor; kurumlar, kurallar ortadan kalkmış oluyor; artık ülkeyi bir arada sadece diktatörün demir yumruğu tutuyor.
Türkiye’nin geldiği nokta ve yukarıda ‘Erdoğan’ın başarısı’ ve ‘felç edilen sistem’ dediğim hususlar bu cümlelerle örtüşüyor.

Türkiye henüz tam anlamıyla Cengiz’in tarif ettiği konumda değil. Zaten o yüzden eğer Erdoğan gittiğinde devlet yıkılacak noktaya gelmişse, Erdoğan bu sözleri söylediği anda yıkılmış demektir diyerek sonuçtan ziyâde sürece işâret ettim. Öyle bir durumda Erdoğan, zâten devletin külleri üzerinden konuşuyor demektir.

Bu özetini geçtiğim süreçte AKP, İslam’ı istismâr etmek suretiyle nasıl dinin içini boşaltıyorsa (Ahmet Kurucan), ‘ben demek devlet demektir’ anlayışıyla ve bu yönde attığı kanunsuz, fevrî adımlarla da demokratik hukuk devletinin içini boşaltıyor. Ahşap bir evin bir kaç yıllık bir sürede termitler tarafından içten kemirilmesi sonucu aniden çökmesi gibi, devlet aygıtı da benzer şekilde Erdoğan’ın darbeleri ile, üstelik başkanlık da (postmodern Erdoğanist diktatörlük) tesis edilirse, ânî bir yıkıma uğrayacaktır.

‘’Devlet irâdesi işlemez olursa, kişilerin hürriyetini koruyacak hiçbir kuvvet kalmaz’’ sözü Mustafa Kemal tarafından söylenmiştir. Bu sözde ‘’hiçbir kuvvet’’ ifâdesinde saklı bulunan ‘’kuvvetler’’, demokrasilerdeki yasama-yürütme-yargı kuvvetlerine tekâbül eder ki, daha geçen ay bir AKP’li vekil ‘’hepsi bizim elimizde’’ diyerek büyük bir itirâfda bulunmuştu. Yani benim, devlet aygıtı felç edildi tanımlamamın isbatı niteliğinde bir itirâf…

M. Kemal’in bu ileri görüşlü sözüne rağmen, bugün Atatürkçü geçinen kitlenin, ‘mağdur nasılsa Cemaat’ şeklindeki yaklaşımının demokrasilerdeki bir başka güç olan muhâlefetin de nasıl bir zihin ve basîret yoksunluğu yaşadığına işârettir ki tehlikenin boyutunu daha da ziyâdeleştirir.

Erdoğan’ın ‘’cadı avı’’ ve Güneydoğu’nun sürüklendiği tehlikeli boyut, ayrıca IŞID’e verilen örtülü destek aslında devlet sisteminden önce, halkı tüketiyor. Eflatunca söylersek, halkını tüketen devletler de ancak kendilerini tüketirler. Yani bu bağlamda söyleyecek olursak, Erdoğan gitmesede bu politikalar sürdüğü müddetçe devlet zâten bitmiş demektir.

19. Yüzyıl İspanyol yazarlarından Emilia Bazán diktatörlüğün bir aria gibi olduğunu ve asla bir opera olamayacağını ifâde eder. Yâni bu; anlam yönüyle, diktatörlük tek adamlık bir oyundur şeklinde sadeleştirilebilir. Bizdeki mevcut durum da, Erdoğan’ın tek adamlık başkanlık hırsı mâcerası üzere yol almaya devâm etmektedir. Nihâyetinde, Amerikan’ın kurucu babalarından Benjamin Franklin’in dediği gibi, ‘’En tehlikeli insanlar, büyük makamlara gelmiş küçük insanlardır.’’

Peki bu millet nerede hatâ yaptı derseniz, onun cevabını da hem Farabi hem de Platon’a atfedilen bir sözde arayalım: ‘’İktidar, iktidara düşkün olmayan ve iktidardan gelecek yararlara ihtiyacı bulunmayanlara verilmelidir.’’

Baştaki soruya dönerek bitirelim. Erdoğan gitse devlet yıkılır mı? Buna özet cevabım Oscar Wilde’nin şu sözünde ayândır: ‘’Bazı insanlar nereye gitse mutluluk getirir, bazılarıysa ne zaman gitse!’’

Devlet konusuna devâm edeceğiz…