14 Ekim 2007 Pazar

ABD İLE İLİŞKİLER NEREYE GİDİYOR?

Malumunuz Ermeni tasarısı Amerikan Kongresinde ilk aşamayı geçti. Halihazırda konuya nasıl tepki vereceğini düşünmekle meşgul Türkiye. Amerikan tarafının ise, klasik, bekle ve gör oyunu oynadığı anlaşılıyor. Türkiye'ye gönderilen bir kaç devlet yetkilisinin sadece tansiyon düşürmek için atılmış bir adım olduğunu düşünüyorum. Ortalıkta bir sessizlik hakim. Benim bu konudaki teorim, Türkiye'nin göstereceği tepkilerin izlendiği şeklinde. Türk kamuoyunda bu tasarının Demokratların işi olduğu şeklinde bir kanı hakim. California'nın Ermeni yoğunluklu bölgelerinden seçilmiş ve Meclis Başkanı olmayı başarmış Pelosi ve Demokrat liderlerden Honey gibi kişiler tasarıyı ateşli bir şekilde savunurlarken, Bush ve Rice'ın ise tasarının geçmemesi yönünde tavır takındıklarını biliyoruz. Ayrıca, Cumhuriyetçi Parti içi birliktelik Bush'un zayıf liderliğinden ve düşen halk desteğinden etkilenmeye başladı. Bu aşamada Demokratların Bush ve ekibini köşeye sıkıştırmak için her yolu denemeye kalkışacakları aşikar. Bu yöntemlerden birisi de bu tasarı konusu. Fakat mevcut durum sanki Cumhuriyetçiler tasarıya karşı şeklinde bir kanı oluşturmamalı. Konu Türkiye'de biraz bu şekilde anlaşılıyor. Oysa mesele hiçte öyle değil. Önemli sayıda Cumhuriyetçi de tasarıyı destekliyor. Bunda iki faktörün rol oynadığını anlaması gerekiyor Türk kamuoyunun; ancak bu şekilde daha doğru tepkiler geliştirebilir. Aksi halde tilkiden kaçarken aslana sığınan tavşan konumuna düşeriz. Konunun gelişme şekli kimilerine tilki ile aslan arasında çekişme var şeklinde bir his versede, tilki ile aslan arasında bir danışıklı dövüş olabileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. Cumhuriyetçiler arasında önemli bir yeri olan Neocon ve Yahudi çevrelerin garip bir şekilde tasarı lehine dönmüş olmaları bahsi geçen süreci körüklüyor. Demokrat parti güdümlü bir zorlamanın ürünü olsa da, tasarının bazı Cumhuriyetçiler ve bazı Yahudiler tarafından da desteklenmesinin önemli nedenleri olmalı.

Geçenlerde Florida'dan meclise seçilmiş Cumhuriyetçi bir senatör ile yazıştım. Senatörün ismi Mel Martinez. Ermenilerin etkili oldukları bir bölgeden o da, Pelosi gibi. Kendisine Ermeni konusunun bazı detaylarını anlatıp, konunun tarihsel gelişimi ve belirsizlikleri ile alakalı bir takım faktörleri izah ettim. Hadisenin politikacı görüşü ile değil, tarihçilerin ilmi çalışmaları ile aydınlatılması gerektiği şeklinde hatırlatmalarda bulundum. Bana gönderdiği cevabi mesajın bir kısmını sizinle paylaşayım: ''Ermenistan ve Türkiye ile aramızdaki önemli ilişkiler ulusumuzun bölgedeki çıkarları açısından önemlidir. Amerika Birleşik Devletleri olarak Osmanlı İmparatorluğunun son zamanında gerçekleşen korkunç toplu öldürmelerin ve zorunlu Ermeni sürgününün kurbanlarının hatırasını anıyor ve bunu kesinlikle kabul ediyoruz. Bölgesel politikamızın bir parçası olarak, Birleşik Devletler Türkiye'nin bu korkunç hadiseyi tekrar irdelemesi ve hem Türkiye hem de Ermenistanın kabul edebileceği şekilde tekrar ele alması için yardımcı olmaya çalışmaktadır.''

Türk kamuoyuna bu tür gelişmeleri yansıtmak gerekiyor. Zira, tasarının geçmesi sürecinde kamuoyumuz çok kısıtlı bir perspektiften takip etti hadiseyi. Tasarının lehinde tavır takınan bazı Amerikalı yetkililerin açıklamaları ''Türkiye bizim için önemli bir ülke. Şimdi ona ihtiyacımız var, kızdırmayalım'' noktasından öteye gidemedi. Dikkat edin, hiç bir yetkili çıkıpta ''bu soykırım değildir, Amerikan politikasını buna alet etmeyelim'' demedi. Bu, Amerikan Hükümetinin konuya pragmatik, çıkarlara dayalı bir zaviyeden baktığını, bakmak istediğini gösteriyor. Mevcut konjektürde ve genel Amerikan dış politikası bağlamında bundan daha fazlası da beklenmez zaten. Tasarının geçmemesi yönünde açıklamalar yapan Türk devlet yetkilileri de konuyu ''ilişkiler sarsılır'' noktasına kilitlediler. Ancak bunun Amerikalılarınkinden biraz daha farklı bir motivasyonu var. Türk tarafı Amerikalıların konuya her zaman için pragmatik olarak yaklaştıklarını iyi biliyor. Ayrıca, Amerikan tarafının Ermeni iddialarını hiç bir zaman açık olarak red etmeyeceklerini, konu hakkında Türkiye'nin bakış açısı ile bağdaşacak açıklamalar yapmayacaklarını, her iki tarafı da oyalamaya devam edeceklerini, bir tarafı oy potansiyeli açısından kullanmaya devam edip diğer tarafı da korkutarak yanında tutmaya çalışacaklarını anlamış görünüyor Türk devleti. İşte bu nedenlerden ötürü de ''konuyu tarihçilere bırakalım'' yada ''biz öyle yapmadık, aslında şöyle oldu'' şeklindeki savunma yöntemlerinin kısa vadede bir işe yaramayacağını anlamış bulunuyoruz. Bu açıdan bakıldığında bizim tarafın konuyu ''ilişkiler bozulur'' ve ''Amerika bundan çok ciddi hasar görür'' şeklinde ele almaları başarılı bir politika. Şimdi önemli olan, bu başarılı politikayı devam ettirebilmek ve ön kabulünü önleyemediğimiz tasarı geçse bile öfkeye kapılmadan uzun vadeli politikalar üretebilmek.

Bush'un konu ile alakalı yaptığı açıklamayı tercüme ettiğimde ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bakın ne diyor Bush açıklamasında: ''Hepimiz Ermenilerin 1915 yılında başlayan trajik acılarından derin üzüntü duyuyoruz. Bu önerge o tarihi toplu öldürmelere verilebilecek doğru bir yanıt değil.'' Bu açıklamayı okuduğunuzda ne düşündüğünüzü merak ediyorum. Belki bir kısmınız konuyu Bush'un bilgisizliği ve beceriksizliği olarak açıklayacaksınız. Bir kısmınız ise ''işte gerçek yüzleri bu'' şeklinde... Bush'un bu açıklması potansiyel bir bilgisizlik örneği olabileceği gibi akıllı bazı danışmanların emeği de olabilir. Bu açıklamanın da gösterdiği gibi konu Amerika tarafından hiç bir zaman aklıselim ile değerlendirilmeyecek ve hep bir 'köşeye sıkıştırma', 'korkutma' taktiği olarak kullanılacak.

Bu sefer konu biraz daha ciddi elbette. Daha büyük, makro bir planın sahnelendiği izlenimi var ortada. Demokratlar ile Cumhuriyetçiler aslında eleleler şeklinde basit bir yaklaşım doğru değil elbet. Ancak, her iki tarafa da hükmü geçtiği anlaşılan bazı kesimlerin bu sefer sol gösterip sağ vurmak istedikleri anlaşılıyor. Demokrat parti Bush politikalarına karşı kışkırtılırken, Ermeni meselesi bir araç olarak kullanılıyor. Gelişmeler ile bir yandan Türkiye köşeye sıkıştırılırken bir yandan da onun belirli bir istikamete doğru sürüklenmesi sağlanmaya çalışılıyor. Şahin kanattan Rice, Bush ve bazı devlet erkanı Türkiye'nin önemine işaret edip onun enaniyetinin şişmesini sağlıyorlar, diğer kanattan ise öfkeli ve daha acemi demokratların mevzuyu kaşıması sağlanıyor. Şahin kanadın diğer bir kısmı da açıktan tasarı lehine destek vererek Türkiye'nin öfke ile hareket etmesini ve belli tavizler vererek hatalar yapmasını sağlanmaya çalışılıyor. Bu kanatta bir takım şahin Cumhuriyetçiler, önemli sayıda Yahudi kökenli senatör ve Yahudi lobileri bulunuyor.

Bahsettiğim Yahudi lobileri eskiden milyon dolarlar ödeyerek lobicilik yaptırdığımız lobiler. Bu ani tavır değişikliklerinin sebebi yukarıda işaret ettiğim çerçevede ne anlam ifade ediyor dersiniz? Amerika'da hakim bir güç konumunda olan ve hem neocon hem de Yahudi lobisi güdümlü hareket eden çevreler uzun süredir Türkiye'de yaşanan gelişmelerden rahatsızdılar. Irak savaşı öncesi topraklarımızdan çıkarma yapmalarını bir tasarı ile önledi meclisimiz. Ardından onları endişeye sevkedecek başka gelişmeler yaşandı. Bizdeki Ulusalcı bir kesim her kadar ''AKP Amerikan uşağı'' şeklinde yaygara koparmaya çalıssada olay aslında tam tersi. Ben Tamer Korkmaz gibi düşünenlerdenim. Türkiye'nin giderek Amerika'nın yörüngesinden çıktığını, bunun da Amerika'daki şahin kesimleri rahatsız ettiğini varsayıyorum. Bu gelişmelerin müsebbibi durumundaki demokratik gelişmenin önünü tıkamak istiyorlar haliyle. Filistinde de aynısını yapmadılar mı? Ortadoğuda demokrasi istedikleri! halde demokratik yollarla seçilmiş olan Hamas'ı ve ona oy veren Filistin halkını açlık ile terbiye etmeye çalışmadılar mı? Türkiye'de bir anda patlak veren PKK eylemlerini ve PKK'lıların ellerinde çıkan Amerikan silahlarını nasıl izah edeceğiz. Bir yandan Ermeni tasarısı ile diğer yandan da PKK eylemleri ile Türkiye'yi köşeye sıkıştırmayı ve öfkelendirmeyi amaçlıyorlar. Böylece, Amerika'ya öfkeli kamuoyunun hükümet üzerinde baskı kurmasını ve düzenlediği reformlardan ve sivil anayasa gayretlerinden bir takım tavizler vermesini sağlamaya çalışıyorlar. Gelişmelerin askeri baskı ve vesayet iştahlı bir kısım kişilerin propagandalarını destekleyeceğini ve düzenlenecek bir Kuzey Irak operasyonu ile gündemin değişerek, politikaların tekrar darbeci zihniyet tarafından belirlenmeye başlayacağını biliyorlar. Yapılmaya çalışılan işte bu. Türkiye'ye çelme takmak. İsrail'in tasarıya destek vermiyormuş gibi göründüğüne de aldanmamak lazım. Onların Amerika'daki Yahudi lobilerine ve şahin çevrelere zıt fikirler savunmasını beklememek lazım.

Tüm bu olumsuz gelişmeler devam ederken Türkiye'ye düşen ihtiyatlı davranmak ve asla öfke ile hareket etmemek. Medya önünde Amerika'ya lanet okuyan demeçler vererek zaten sinirli olan kamuoyunu daha da öfkelendirmemeli devlet yetkililerimiz. Bu sadece bizdeki şahinlerin işine yarar. Tasarı ile eş zamanlı olarak gündemimize sokulan Kuzey Irak operasyonunun tam bir aldatmaca ve tuzak olduğunun anlaşılması gerekiyor. Hiç bir işe yaramayacağı da kesin. Pragmatik ve sinsi politikalar geliştirmeye devam etmeli Türkiye. Türkiye'nin Batı ve Amerika için önemini hatırlatarak şahinler dışındaki kişileri etkilemeye ve zaman kazanmaya devam etmeliyiz. Ermeni tasarısının ilmi olarak sonuca bağlanacağı günlerden hala çok uzağız. Tek bir Amerika olmadığı, tek bir Avrupa olmadığı, oralarda da birbiri ile çekişen grupların olduğu bilinerek ikili oynamalar devam etmeli. Amerika ile köprüleri atmak çözüm değil. Yoksa Amerika içindeki şahinler-muhalifi gruplar ile olan irtibatımızı da kaybederiz. Türkiye, operasyonu unutup demokratik ve ekonomik açılımlarına devam etmeli. Bu yönde yol almak istedeğini dost düşman herkese göstermeli. Bu bahsettiğim şahin grupları daha çok çileden çıkartacak ve daha fazla açık ve taviz vermelerini sağlayacaktır. Amerika Irak savaşında çok kritik bir noktaya geldi. Şahinlerin bölgesel çıkarları güçlenen demokratların tehdidi altında. Yenilgi ve bozgun yaşadıklarını kabul etmelerine nerede ise ramak kaldı. Kritik noktalara yaklaştıklarının farkındalar. İran'a olası saldırının temellerini de henüz tam olarak atamadılar. Bunun stresini de yaşıyorlar. İşte çözülmeye ramak kala yaptıkları bu son hamlede de öfke ile hareket eder ve demokratik temayüllerimizden taviz verirsek onlara büyük bir nefes aldırmış olacağız ve bölgemizde sahnelenmeye çalışılan bir takım yeni planların gerçekleşmesine ortam hazırlamış olacağız. Yumuşak, uzlaşmacı, sakin; ama sinsi politikalara devam. Keskin sirke (öfkeli ve Irak'a giren bir Türkiye) ancak kendi küpüne (demokrasisine ve ekonomik gelişmesine) zarar verir.

Herhangi bir tepki verirken şunu akıldan çıkarmamak yada görebilmek gerekir: Her ne kadar tasarının ardında Demokrat parti varmış gibi görünsede bu konuya ideolojik bir bağlılık ile sarıldıklarını söyleyemeyiz. Meselenin gelişen gündem ve yaklaşan başkanlık seçimleri ile de alakası var. Yahudi lobilerinin ve bazı şahinlerin değişen çizgileri ise yukarıda izah ettiğim gibi değişik maslahatlara dayanıyor. Bu ikinci kesimler bir şeyi daha gerçekleştirmeye çalışıyorlar kanaatimce. Arzettiğim gibi Türkiye'nin demokratik ve ekonomik bir kalkınma hamlesi gerçekleştirerek bu kesimlerin rotasından çıkıyor olması önemli bir rahatsızlık konusu onlar için. Aynı kesimler seçimlerde de ağır bir darbe almış durumdalar ve başkanlığı da kaybedecekler. En güçlü aday Hillary Clinton ve Türkiye'ye soğuk bakan bir aday değil. Zaten Irak'tan bile çıkmayı göze almış olan demokratlara dış siyasette güven duymuyor bu çevreler. Tasarıya verilecek sert bir tepki ve muhtemel bir Kuzey Irak operasyonunun ardından; Amerika'nın dizginlerini ele geçirecek olan demokratlar ile iyi ilişkiler geliştirip daha bağımsız bir çizgiye kaymamızı da engellemeye çalışıyor olabilirler. O nedenle dikkat şart. Öfkelenmek gibi bir lüksümüz ise hiç yok. Güneydoğu halkına sosyal ve ekonomik yönden destek olup, terörü dağda değil; gönüllerde çözmek gerekiyor. 14 Ekim 2007