30 Aralık 2014 Salı

PARALEL RÜYALAR (2)


Bu yazı 31 Aralık 2014 tarihinde FarukArslan.com sitesinde yayınlanmıştır.

Daha önce hiç böyle duygular yaşamamıştı. Hani bazı insanlar vardır hiç rüya görmediklerini iddia eden. Kendilerini bilimsel söylemler kullanarak ‘her insan rüya görür; ama hatırlamaz’ gibi repliklerle ancak ikna edebilirsiniz. O da o insanlardan birisidir işte. Sade, kendi halinde, renksiz bir ruh dünyası vardır; rüyaların boyasının bile karışmadığı…

O yüzden olsa gerek, hayatına bir anda giren o en son gördüğü rüyaları hiç unutamamış; onların etkisinden hala kurtulamamıştır. Acaba birşeyler mi olacak diye düşünmektedir! Iran’dan getirilen büyücü… sevdiği insanlara rahatsızlık veren; ama kaybeden ve kendisinin onların ahiretteki akıbetleri için oturup hüngür hüngür ağladığı insanlar….

Düşüncelerinin bu kasvetle sarsıldığı böyle günlerde bir rüya daha görür. Sanki bir savaşın, daha doğrusu bir katliamın yaşandığı bir şehrin kalıntıları arasında dolaşmaktadır. Her yer kan gölüdür. Binalar harabeye dönmüş; sokaklar cesetler ile doludur. Yürümeye devam eder. Birazdan karşısına çocuk cesetleri çıkar. Gördüğü manzara karşısında dayanamaz. Dizlerinin bağı çözülür sanki. İçinde fırtınalar kopar bir anda. Müthiş bir his kaplar benliğini. O anda hisseder ki; hadise Gayretullaha dokunmuştur! İstemdışı bir şekilde ellerini parmakları aşağıya gelecek şekilde kaldırır. Her bir parmağından şimşekler çıkmaya başlar. Dünya, gözleri önünde bir anda küçülür; bir haritaya döner adeta ve dünyanın değişik noktalarında, o gördüğü kanlı sahneden sorumlu kişilerin konumları bir nokta şeklinde işaretlenir. O da, parmaklarından çıkan şimlekler ile o noktalara atışlar yapmaya başlar. Birkaç vuruşun ardından henüz bütün noktalar tümüyle vurulmamıştır ki bir anda dünya haritası kaybolur ve Türkiye haritası belirir gözünün önünde. Sıra oraya gelmiştir!

Uyanır korku ve endişe ile. Zaten önceki rüyaların etkisi ile hep; ‘’neler olacak!’’ diye düşünüp durmaktadır. Bu rüya onu daha da sarsar. Acaba Türkiye’nin başına bir şeyler mi gelecektir? Türkiye’de, ne yada kimler cezalandırılacaktır?..

Günler geçer ve nihayet 17-25 Aralık olarak ifade edilen dönem gelip çatmıştır. Kimselerin bilemediği bir şekil ve zamanda enteresan hadiseler patlak vermiş; devir yeni Tiranlar ve Yezidler doğurmaktadır. Tek dertleri insanlığa hizmet etmek olan güzel insanların eğitim kurumları hedef alınmış; kendilerine ağır hitamlar yapılmaya başlanmıştır. İşte şaşkınlıkla geçen böyle günlerden birinde bir rüya daha görür. Kendisini o sonradan Tiran olarak adlandırılan malum kişinin etrafında görür. Onun konuşma yapacağı bir yerdedir; hatta onu rahatsız etmeyecek şekilde konuşma metnini de o yazmıştır yada yazan kişilerden biridir. Malum zat halkın önüne çıkar ve konuşmasına başlar. Birkaç kelam ettikten sonra birşeylerin yanlış olduğunu düşünür. Konuşmasını keser ve ‘’bana o konuşma metnini getirin’’ der. Bir bilgisayar ekranı koyarlar önüne. Yazıyı okumaya başlar malum şahıs. Okudukça morali bozulur, gittikçe de sinirlenir. Hatta öyle olur ki, öfkesi birazdan bir siniri nöbet şeklini alır ve titremeye başlar. Henüz insanların FuatAvni diye bir fenomeni duymadıkları günlerdir. Ancak o, ‘’korkma, titre!’’ nidasının ne anlama geldiğini sanki bu rüyada önceden bizzat görmüştür. Malum şahıs, sinir nöbeti devam ederken bir an için toparlar kendisini ve son bir hamle yapar O’nun üstüne doğru. O’nun ise yapacağı tek şey vardır. Teslimiyet içinde gözlerini kapatır; ellerini yana ve yukarı doğru açar ve ardından da ‘’Rabbi yessir…’’ duasını okumaya başlar. İşte o anda, henüz duayı bile tamamlayamadan hamle yapan malum şahıs bir anda üzerine kapaklanır; ölmüştür!

Bu rüya ile düşünce dünyası daha da allak bullak olmuştur. Her gün düşünce hafakanları yaşamaktadır. Bir eğitimci olarak iş hayatı da çok sıkıntılı geçtiğinden her günü artık daha da kasvetli bir hal almıştır. O günlerde bir rüya daha görür. Yüksek bir gökdelenin tepesindedir. Yanında gönül verdiği hizmetten olduğu anlaşılan bazı insanlar ve küçük çocuklar vardır. Oradaki insanları o koordine etmektedir. Herkes kucağına küçük bir çocuk almış; onlara tefekkür etmeyi öğretmektedir. Evet, oradaki işleri budur. İnsanları koordine ettikten sonra o da kucağına küçük çocuklardan birisini alır. Parmağı ile ona ufuk çizgisini göstermektedir. Gökyüzü hafif kızıla boyanmıştır; sanki şafak vaktidir. Çocuklara tefekkür etmeyi öğretirken bir yandan da ‘Gayril magdubi aleyhim…’ ifadesini tekrar ettirmektedirler.

İşte tamda o anda gökyüzünden bir helikopter iner binanın tepesine. İçinden genç görünümlü, yakışıklı bir adam iner. İçine doğar hemen; gelen bir melektir. Teftişe geldiğini anlar O’nun; hissetmiştir bunu. Konuşmaz kendisiyle gelen Zat. Beni takip et manasına bir işaret eder ve onu bir kat aşağıya indirir. Çatıdaki arkadaşlarından tanımadığı birisi de takılır yanlarına.  Aşağı kata indiklerinde eline bir silah alır gelen ziyaretçi. Yanlarında gelen arkadaşına karşısına geçmesini söyler; ona ateş edecektir. Genç adam teslimiyet içinde geçer hiç tereddüt etmeden. O ise şaşkın bakışlarla o zatı ve üçüncü kişiyi izlemektedir. O zat ona kenara çekilip izlemesini işaret eder. Sanki onun şahitlik etmesini ve izlemesini istemektedir. Sihanını kaldırır, yerde mevzi alır ve gence doğrultur. Gençte hiçbir kıpırdama yoktur; teslimiyet tamdır. Tam ateş edecekken o zat tekrar ayağa kalkar; genci vurmaktan vazgeçmiştir. Arkasını döner ve oradan ayrılmaya hazırlanır. Hiçbir konuşma olmadığı halde onu uğurlaması gerektiğini düşünür ve yanında yürümeye başlar. Melek bir balkonun kenarına kadar gelir. Tam ayrılmak üzereyken bir anda yüzünü hafifçe yana doğru çevirir ve ona bakar. Göz göze gelirler. Tek bir şey söyler ona: ‘’Çok güzel!’’ der ve balkonun kenarına çıkıp havada yürüyerek oradan ayrılır. Binanın tepesinde başlayan sonra alt katta devam eden teftiş bitmiştir!

Gelişen hadiseler ışığında ve bu rüyanın tesiri ile artık şüphesi kalmamıştır. Gönül verdiği hizmet ve arkadaşlarını çok çetin bir imtihan dönemi beklemektedir. Ama herkes tamdır; hazırdır (Allah’ın izniyle). Belki de böyle bir süreçte yapılması gerekli şeylerin kodları da vardır bu rüyada diye düşünür hep: Ne olursa olsun hizmete, eğitmeye, yeni bir nesil yetiştirmeye, (eğitmeniyle, memuruyla) hadiseler karşısında sebat edip dik durmaya ve tevekkül etmeye devam…

Nitekim böyle olduğunu da görmüştü aslında. 17 Aralık hadisesi patlak vermeden önce Hocaefendi’nin kaldığı mekanı ziyaret etmek kısmet olmuştu kendisine. Yaklaşan fırtınaya rağmen orada sadece iman hakikatlerinin konuşulduğunu görmüş; tevekkül soluklamış, gönlü huzur bulmuştu. *

Günler ilerledikçe ortalık daha da kızışmaya başlamıştı. Henüz birkaç ay evvel Hocaefendiyi övgü dolu ifadeler ile ülkeye davet eden malum şahıs bir anda değişmiş, akla hayale gelmedik iftira ve söylemlerle o güzel insana ve hizmet erlerine hakaretler etmeye başlamıştı. Bu insanların o ithamları hiç hak etmediklerini çok iyi bilen bir güruh insan da makamlarının, ilimlerinin hakkını verememiş; kimisi hırs, kimisi haset, kimisi de makam-mansıp gibi saiklerle derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Hak için halkla beraber olması gereken kişiler; yılanların, çiyanların sofrasına oturmuş; onların ‘önüne yatıp’, maskaraları durumuna düşmüşlerdi. Ne tür bir tuzağa düşmüşlerdi ki; bu, samimiyetini ve masumiyetini çok iyi bildikleri insanlara karşı onları, ’haşhaşi’’, ‘’sülük’’, ‘’ajan’’, ‘’içi boş alim müsveddesi’’ vb. ifadeler kullanmaya zorluyordu!

İçinin bu gelişmeler ile sıkıldığı bir gece bir rüya daha gördü. Hafif bayır bir yolun üst kısmında Hocaefendi ve birkaç kişi ile beraber duruyorlardı. O yolun bitiminde de o yolu diklemesine kesen başka bir yol daha vardı. İnsanların artık Tiran olarak çağırmaya başladıkları o kişi de oradaydı. Sinirli ve öfkeli bir şekilde diğer yolda uzaklaşarak gidiyordu. Hocaefendi onun arkasından seslendi. Hatta, seslenmekle de kalmayıp bulundukları yokuş aşağı yolun sonuna kadar yürüyerek arkasından onu çağırmaya devam etti. Hal ve tavırları ile de sanki gitme, öfkeni yen, geri gel diyordu. Hocaefendi, bunu bir şefkat emaresi olarak yapıyordu. Ancak o zat hiç umursamadan öfke ile; ardına bile bakmadan oradan uzaklaşıyordu. O ise, bayırın başında durmuş oradakilerle beraber hadiseyi izliyordu. Ancak bir farkla; sanki her an bir şey olacakmış gibi bir his vardı içinde. O yüzden istemdışı bir şekilde tüm o hadiseler yaşanırken bir yandan Hocaefendiye, bir yandan o öfkeli zata, bir yandan da gökyüzüne bakıp duruyordu. Hocaefendi’nin artık belki de son olarak ona seslendiği ve ‘’geri dön’’ dediği bir andı. Gözü öfkeli kişiye son bir kez baktı; değişen bir şey yoktu. O anda gözü aniden gökyüzüne kaydı. Sanki Gayretullaha dokunmuştu artık hadise; gökyüzünde bir anda bir gökyüzükapısı açılmıştı… Uyandı!

Elbette herşeyin en iyisini Allah (cc) bilirdi ve rüyalarla amel edilmezdi. Ama onun hisleri onu hiç yalnız bırakmıyordu. Tıpkı daha önce gördüğü rüyadaki o ‘kaybeden’ insanların akıbetine ağladığı gibi, bu son rüyalarda gördüğü kişi ve onun hatalarına esir olmuş kişiler için de aynı şekilde üzüntü duyuyordu. Çok geçmemişti ki, Türkiye ziyaretini yaptığı günlerden birinde o öfkeli zatı tekrar rüyasında gördü. Onun tam yanında idi. Göz göze bakıyorlardı. Suratı kıpkırmızı kesilmişti; şeytanlaşmıştı adeta ve patlamak üzere olan bir yanardağın enerjisi vurmuştu suratına. Çok geçmedi ki birden titremeye başladı o zat. Onun titremeye başlaması ile birlikte bir anda kendisinin o boyuttan çıkıp başka bir boyuta geçtiğini gördü. Bir anda insanların arasında buluverdi kendisini. Sarsıntı olmuş; deprem olmuştu ve insanlar kaçışıyorlardı…

Uyandı! Allah (cc) ülkemizi, insanımızı afetlerle imtihan etmesin, hakkında hayırlısını nasip etsin ve onu korusun diyerek dua etmekten başka sığınacak bir düşünce bulamadı gecenin ıssız karanlığında.


* Bu Pennsylvania ziyaretime ve yazıda adı geçen kişiye Hocaefendi tarafından gönderilen hediyelerin (kendimce) anlamına dair duygularımı anlattığım ‘Pennsylvania’dan Mesaj Var’ başlıklı yazım için link: http://akliselim.blogspot.com/2014/05/pennsylvaniadan-mesaj-var.html

Not: Süreç içerisinde görülen başka bir rüyaya dair yazılan ve Zaman Amerika’da yayınlanan ‘Vefasızlığın Çıldırtan Sessizliği’ başlıklı yazı için link: http://akliselim.blogspot.com/


Uğur Tezcan


Twitter: @ugur_tezcan