Bu yazı 16 Kasım 2015 tarihinde Yeniyön.tv de yayınlanan köşe yazısıdır.
Yazının başlığını okuduğunuzda hangi duygu ve
düşünceler geçiyor içinizden? Kimbilir, kimimiz; ‘’bizim millet adam
olmaz’’ diyordur, kimimiz de ‘’bu, hayatta mümkün değil’’ diyerek
ümitsizliğe salıyordur kendini.
Zihinlerinizde hangi şarkıların melodileri çalmaya
başlıyor bu başlığı okuyunca? Olur mu öyle şey demeyin! Hisli gönüller
için; okunan cümleler, işitilen ifâdeler zihin kemanının titreşen telleri gibidir adetâ. Eline duygu mızrabını alır insan ve önündeki hayal defterinden notalar çalmaya başlar.
Bizim insanımız kaynaşır mı, bir arada yaşamayı
öğrenir mi diye sorulunca siz hangi nağmeleri dinlemeye başlıyorsunuz
gönül dünyanızda? Mahsun Kırmızıgül’den ‘’Kardeşlik’’ türküsü mü, yoksa
Orhan Gencebay’dan ‘’Batsın Bu Dünya’’ mısrâları mı dökülüyor dudaklarınızdan. Yoksa Erkin Koray’dan ‘’Böyle
Gelmiş Böyle Gidecek Korkarım Vallah’’ nağmeleri mi çalınıyor
kulağınıza. Ya da biraz ümide kapılıp Müslüm Gürses gibi ‘’O Gün Gelecek
Mi?’’ mi diyorsunuz?
Yoksa zâten hep böyle
günlerin özlemi ile yanıp tutuşan bir insansınız da Mozart’ın 34 üncü
senfonisi benliğinizin tüm noktalarında yankılanırken siz o muhteşem
gelecek inşâsının taşlarını döşerken mi buluyorsunuz kendinizi, tıpkı bir sinema perdesinde izler gibi?
Ben öyle günlerin geleceğine inanıyorum. Daha önceki toplum analizlerimizde yazdığımız gibi doğru ideâllerle yanlış temeller üzerine binâ
edilen Cumhuriyetimiz, yanlış uygulamalarla suiistimal edile edile
bugünlere gelindi. Gizli bir gladyotik el tarafından halkın ideâlleri
her fırsatta törpülenip duyguları istismar edilerek geleceği çalındı;
hayalleri köreltildi. Kendine güven duygusu yerle bir edildi. Bir araya
gelip birlikte gelecek hulyâları kurmasın diye câhil
bırakılıp kamplaştırılarak birbirine düşman edildi. Sürekli sahte
düşmanlar ile korkutulup özgüveni tarumar edildi. Böylece halk kendi öz
vatanında; zihinlere ve kaabiliyetlere vurulmuş prangalarla yaşamaya
mahkûm edildi. Necip Fazıl’ın ‘’Öz vatanında garipsin, öz vatanında parya!’’ diyerek ifâde ettiği durum işte tam da buydu.
Toplum ahlâken çöktü.. Kimseye güveni kalmadı… Hayâl kuramaz oldu… Sistemsizlik, nemelâzımcılık, tembellik şiârı oldu. Güce tapan, kendini hep bir güce yaslanarak tanımlayan, haksızlıkları kanıksayan, başkalarını ötekileştiren, ihtirâslarının, hırslarının, önüne konan sahte hayâllerin tutsağı olan bir toplum olduk. Son seçim büyük oranda, ‘istikrar’ beklentisi oluşturmak için öncesinde çıkarılan kaos sâyesinde olduğu kadar ‘hilâfet gelecek’ propagandası ile de kazanıldı.
AK Parti ile geldiğimiz noktada toplumun durumu çok daha vahim bir hâl aldı. Kamplaşma zirve yaptı. Toplumun hep temel taşlarından biri olmuş olan dinî gruplar arasına bile nifak sokuldu. Büyük kısmı sivil hüviyetini kaybedip devletleştirildi. Bîat etmeyenler ise hâin îlân edildi. Muhâlif her ses hemen susturuluyor. Gladyo, AKP eliyle devletin tüm kanallarına tekrar sızıyor. Eskiden ağır aksak işleyen adâlet sistemi felç edilerek, sâdece hükümetin istediği reflekslere tepki verir hâle getirildi. Eğitim sistemi hercümerç oldu.
Bununla da kalmayacak! Ali Ünal’ın yıllar
öncesinden tesbit ettiği gibi devlet trenini raydan çıkaracaklar. Arap
parası ile ayakta duran balon ekonomisinin patlaması yakın. Yâni sadece ahlâken, vicdânen ve sistemsizlikle değil; ekonomik olarak da topyekün bir dibe vurma yaşanacak.
İşte çoklarının şimdi göremediği bu çöküş; zamanı
geldiğinde iliklere kadar hissedilecek. Nasıl karanlığın son noktasına
ulaşmadan ışık, sancı zirve yapmadan doğum, tohum çatlamadan başak, dert
olmadan çâre ortaya çıkmazsa; öyle bir dibe
vurmuşluğun insanımızın aklını başına getireceğini ve zincirlerini kırma
azmini işte o zaman ortaya çıkaracağını düşünüyor ve öyle inanıyorum.
Tıpkı atom ve hidrojen bombalarında gerçekleşen nükleer reaksiyonlarda olduğu gibi…
Atom bombasından çok daha fazla enerji üreten Hidrojen bombası
patlaması (füzyon) lâzım toplumumuza. Atom bombası Uranyum
çekirdeklerini parçalayarak enerji açığa çıkarır. Toplumun yapı taşı
olan grupların parçalanması gibidir bu; sadece parçalar ve açığa çıkan
enerji (öfke patlaması) toplumda yıkıma neden olur. Hidrojen bombası ise
öyle değildir. Füzyon yâni çekirdek birleşmesi esasına dayanır. Atom
bombası patladığında etrafında hidrojen içeren bir madde vardır. Atom
bombasının aslında yıkıcı gibi görünen enerjisi o çekirdekleri bir araya
getirir ve yapıştırır. O kenetlenme neticesinde, tıpkı güneşte olduğu
gibi, çok daha büyük bir enerji çıkar açığa.
İşte yıkımın ardından gelen böyle bir enerjinin insanımıza müthiş bir
ivme kazandıracağını düşünüyorum. Umarım tâlihsizlik olarak gördüğümüz
ve Erdoğan, AKP ve Gladyo işbirliği ile geldiğimiz bu tehlikeli
parçalanmışlık durumu gladyotik ahtapotun beklentisinin aksine gelişir.
Patlatmaya çalıştıkları ve toplumu bölme amaçlı bomba, tıpkı füzyon
reaksiyonlarında olduğu gibi aksi bir netice doğurur ve bu sefer
toplumun değişik kesimlerini temsil eden küçük hidrojen çekirdeklerini
kaynaştırır ve daha güçlü toplumsal bir enerjinin oluşmasını sağlar.
Böylece birlikte yaşamayı öğrenen, birbirine kenetlenen yeni bir toplum
çekirdeği oluşur. Farklı ideolojik özelliklerdeki yüklü hidrojen
çekirdekleri (fertler) birlikte, nötr (demokratik, ötekilemeyen, medenî)
Helyum atomları meydana getirirler. Güneşteki füzyon reaksiyonları
neticesi oluşan ‘nur’ gibi bir aydınlık (aydınlanma) doğar toplumun
üzerine; yapay ‘ampül’ ışıklarına ihtiyaç kalmaz!
Unutmayın! Bazı büyük yangınlar bomba patlaması ile söndürülürler.
Şer gibi görünen bombanın etkisiyle ateş etrafındaki oksijen ve ateş
ötelenir ve böylece ateş artık yanamaz hâle gelir. Bediüzzaman’ın
‘milletin îmanını ateş içinde yanarken’ tasvir etmesi gibi ülkemiz
insanı da işte öyle bir yangınla sarılmış durumda ve basîretini
perdeleyen siyâsî-İslâmcı münâfıklık dumanı yüzünden baygın
vaziyettedir.
Âyette de meâlen ifâde edildiği gibi; şer gibi görünen şeylerden
hayır doğabilir. İlâhî kudret buna kadirdir ve gerektiğinde zâlimlerin
yâni Gladyoların, Süfyanların, Yezidlerin, Firavunların ve Tiranların
elleriyle de toplumları terbiye edip, zihinlere birliktelik isteği
aşılayabilir ve gönüllere gerekli sevginin mayasını çalabilir. Her
Peygamberin vazifelerinden olan yeni bir toplum inşâsı görevi,
Firavunların zulümlerinin zirve noktadaki kopmalarından sonra başak
vermeye başlamıştır hep.
Son cümlede; Allah’ın bu millet üzerinde vâdedilen lutfü
gerçekleşecekse eğer, bu böyle bir sürecin yaşanmasına bağlıdır. Henüz o
kıvama gelmedik. Her seçim öncesi ‘şimdi yıkılacaklar’ diye bekleyen;
olmayınca da inkisâra kapılan dostlarıma hep ‘acele etmeyin, bekleyin!
Toplum henüz kıvama gelmedi’ diyordum. Beklemeye devam ediniz.
Kasırganın en güçlü noktası olan orta noktasına girmek üzeresiniz! Bir
süre daha sarsılacak, ıslanacak ve korkacaksınız! Geminiz su da alacak.
Alabora tehlikesi atlatacak, yüksek dalgaların arasında bir pamuk gibi
savrulacaksınız. Sonrası ise nurlu bir ışık olacak! Ben size fırtınanın
ötesindeki ışıktan yazıyorum.
Sabır, tevekkül ve dua ile!